Türkiye'nin geleceği

A -
A +

Türkiye'mizde mevcut sıkıntıların ana kaynağı devletle milletin barışık olmamasıdır! Devlet, kendini kollama ve koruma kaygılarıyla hareket ederken millete yükleniyor; belli ki devlet, düşmanını ararken, bazen hedeften sapmış! Dünyanın hiçbir ülkesinde bizdeki kadar iç tehditlerin abartıldığı ve bu korku meyanında millete yüklenildiği görülmemiştir! Tehdit var mı; elbette var. Ama lokal olan bir şeyi genele teşmil ederseniz, devletçiliğinizi yapmamış; bundan da önemlisi milletle aranızı ayırmış olursunuz! Çünkü; devletin en önemli vasfı olan adaletten şaşmış olursunuz! 60'dan beri bu toplum komünist tehdidi ile yaşadı. Düşünce ve fikir hürriyeti önüne engeller konarak bu işin içinden çıkılacağı zannedildi! Bu durum karşısında yerin altına çekilen yasak zihniyetler, silahlı eylem dahil her türlü gayr-i meşru yolları denedi ve neticede olan topluma oldu. Onca zaman içinde toplum bir arpa boyu yol alamazken, boşu boşuna birbiriyle çatışıp durdu! Oysa, bizim gibi demokratik Avrupa ülkelerinin hepsinde komünist partileri serbestti. Merhum Özal 141, 142 ve 163. maddeleri TCK'dan kaldırınca; kendilerini korumacı hisseden birkısım çevreler rejim yıkılacak diye kehanette bulunmuşlardı! Halbuki hiç de öyle olmadığı görüldü. Bugün Komünist Partisi seçimlere giriyor. Başta o vehim kumkumaları olmak üzere hiç kimsede bir korku ve endişe yok. Demek ki, bizim dertlerimizin ana kaynağı hürriyetsizliktir! Körü körüne bir şeyleri yasak ettiğinizde; hem o yasaklara ilgi artıyor ve hem de o anlamsız yasaklar kendilerine müdafaa zeminleri arayarak, toplumu yok yere geriyor! Böyle olunca da, ana gayesini kaybeden toplum, ister istemez bu anlamsız savaşı vermek zorunda kalıyor! Aynı şekilde; dün bir kısım insanlarımız kendilerini ifade edemiyordu! Kimliklerini kullanamıyordu! Kürt kelimesi, Kürtçe kasetler ve yayınlar takibe uğruyordu. Bu işin çıkmaz yol olduğunu ilk fark eden ve bu anlamsız yasakları kaldıran yine merhum Özal oldu! Bugün gelinen noktada ise, ana dilde yayın ve özel eğitim serbestisi getirildi. Geçen gün bir televizyon kanalında Rum asıllı vatandaşımız Fedon'u ibretle izledim. Fedon Almanya'ya gitmiş; Berlin'deki Türk Büyükelçiliği'nin önündeki resmi üniformalı bir polisle röportaj yapıyordu. Alman polisi Türk asıllı idi. Bu durum karşısında hayıflanan Fedon; ben kendi ülkemde çöpçü olamıyorum, bu nasıl demokrasi demekten kendini alamadı! 74'teki Kıbrıs Barış Harekatı'nda gönüllü askere gitmek istediğini ama kabul edilmediğini söyledi! Batı Trakya'daki Türklere de bu haklar verilmiyor diyerek; kendi vatandaşlarınıza sözüm ona mütekabiliyet uygulayamazsınız! Kötü emsalin misal olduğu nerede görülmüştür? Devlet devletliğini millet milletliğini bilecek ama, her ikisi de meşru daireleri içinde hareket ederek bu birliktelik sağlanacak. Birinin diğerine tahakküm ederek bir yere varılamayacağını; yani zorla güzelliğin olmayacağını anlamışızdır umarız!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.