Ulema!..

A -
A +

Geçen hafta boyunca "ulema-bilginler" kelimesiyle yatıp kalktık. Bu da, bizim siyasetimizin ve siyasetçimizin seviyesini göstermesi bakımından calib-i dikkattir. Başbakan Tayyip Erdoğan, bu kelimeyi ve ifadeyi ilk defa bize; Katar, Bahreyn, Danimarka seyahatlerinde uçağına davet etmiş olduğu altı gazeteci-yazarla yaptığı söyleşide kullandı. (Bu gazeteciler: Bendeniz, Ahmet Hakan Coşkun, Ali Bayramoğlu, Ali Kırca, Mustafa Ünal ve Serdar Turgut...) Benim de dahil olduğum bu söyleşide konu, AİHM'nin türban hakkında vermiş olduğu bir kararla alakalıydı. Başbakan, şunu demek istiyordu: Hristiyanlıkla ilgili bir konuda mahkemeler nasıl karar veremezse; bu hakkı kendilerinde görmezlerse; İslamiyet'le ilgili bir konuda da mahkemeler karar veremez!.. Laf olsun torba dolsun!.. Başbakan'ın burada vurgulamak istediği husus, meselenin dinî olup olmadığı meselesidir. Diğer bir deyişle; İslamiyet'te başörtüsü, iddia edildiği gibi siyasi bir mesaj amacıyla mı takılıyor yoksa dinin amir bir hükmünden dolayı mı takıldığı keyfiyetidir. Bunun da kararını elbette mahkemeler değil ulema-bilginler vermelidir. Ve yine burada söz sahibi olması gerekenler din bilginleridir. Mahut siyasilerimiz, hemen her meselede olduğu gibi; bilerek veya bilmeyerek, bu konuyu da tersinden ele almayı ve aslı astarı olmayan laf ebelikleri ile mugalata (safsata) yapmayı yeğlediler. Tabii, mahut CHP zihniyeti ise, her zaman yaptığı gibi işi rejim tartışmasına kadar götürdü. Sanki Başbakan laik mahkemelerin yerini şeriat mahkemeleri alsın demiş gibi olmadık bir tepkiyle karşılaştı. Başbakan ne diyor, bunlar nasıl anlıyor? İşte bu ülkede siyaset böyle yapılıyor. İnsanlar, birbirlerine bu kadar değer veriyor ve sadece dinler gözükerek, sözde cevap verme yarışına, laf olsun torba dolsun kabilinden katılıyorlar. İş, şirazesinden çıkarıldı! Hristiyanlık dininde haç çıkarmak ibadetinin hangi hallerde ve ne şekilde yapılacağının kararını laik mahkemeler veremezler herhalde... Bu işi, elbette Hristiyan dininin teoloji (ilahiyat) bilginleri bilirler. Dolayısıyla bu hususta herhangi bir şekilde tereddüt edildiğinde başvurulacak merciin kilise olmasından daha tabii ne olabilir? İşte Başbakan Erdoğan da, İslamiyet'teki bir konuyu bu şeklide vurgulamak isterken iş, şirazesinden çıkarıldı. Malum yazar-çizer takımı mal bulmuş mağribi gibi, konuyu kendi meşreplerine uygun olarak; yazıp çizdi ve dillendirdi. Tuhaftır ki, AK Parti çevrelerinde de konu, yerli yerine konulup savunulmadı. İş, yine Başbakan Tayyip Erdoğan'a düştü. O da, bunca cehalet karşısında; kelimenin sözlük manasından başlayarak gerekli açıklamaları yaptı. Yaptı da ne oldu? Yanlışta ısrar edenlere birşey anlatabildi mi? Ne gezer! Görüldüğü üzere; herkes bildiği havayı çalmaya devam ediyor!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.