Üstad Necip Fazıl -2-

A -
A +
Abdülhakim Arvasi hazretleri ile Eyüb Sultan'da üç-beş saat süren ilk buluşmalarından hiçbir şey hatırlamıyor ve: "...Evet, akşam Eyüb'ün üstüne bir seccade gibi bir hamlede düşmüş sandım. Evden çıkıp etrafıma bakınca akşamın farkına vardım da ondan. Sade akşamın mı? Kendimin, nerede olduğumun, nereden gelip nereye gittiğimin de..." diyecek ve; Efendi'nin "ruhuna temel çivisini çaktığı" o, ilk buluşmadan önceki halini şu dize ile dillendirecektir:
"Tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum/Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum."
Ruh iklimi değişip kendine gelen Üstad; Abdülhakim Arvasi hazretlerinin mübarek nazarları ile; Kaldırımlar şairliğinden Çile şairliğine doğru yol tutacak ve bu yolu tüm âleme haykırmak için bütün bir ömür yırtınıp didinecektir.
Eski muhitindeki arkadaşları, kendisine "sanatına yazık etti; sabık şair" diyeceklerdi. O ise, 1939'da kaleme aldığı Çile şiiriyle hem kendi muhasebesini yapacak ve hem de muarızlarına cevabını verecekti: 
"Kaçır beni ahenk, al beni birlik;
Artık barınamam gölge varlıkta. 
Ver cüceye onun olsun şairlik, 
Şimdi gözüm büyük sanatkarlıkta." 
Kalemini, edebiyatın bütün şubeleriyle (şiir, tiyatro, hikâye deneme, makale vb.) davasının emrine verecek ve bu gaye ile; cemiyet arenasına atılıp; fikir dergisi çıkaracak (Büyük Doğu) ve memleketin dört bir yanını dolaşarak seri konferanslar verecektir. Bu haliyle rejimin husumetini celbedecek ve artık kendisine zindanlar reva görülecektir. Yılmayacak; rejim, "Allah'tan ve ahlaktan bahsetmek yasaktır" dediğinde; "Allah'a itaat etmeyene itaat edilmez" diye karşı koyacak ve bundan böyle kâh dışarıda ve kah "Medrese-i Yusufiye'de yalçın mücadelesine devam edecektir... 
"Kişi sevdiği ile beraberdir" ilahi ölçüsüne sımsıkı bağlanmış; sevgide Efendisinde eriyerek ona; "Seni tanıyıncaya kadarki hayatım, sana yaklaşmanın, uzaklıkta yaklaşmanın saadeti; seni tanıdıktan sonra da senden uzaklaşmanın, yakınlıkta uzaklaşmanın felaketi içinde, bütün teferruatı sensin... Hayatım sensin!" diyecektir.
Abdülhakim Arvasi hazretlerinden almış olduğu bu sevgi terbiyesini; şiirinde ve nesrinde ve hemen her çeşit edebi eserlerinde dillendirmiştir. Bu cümleden olarak; tasavvuf: "...Bir saray düşünün. Bulutların üstünde, duvarları zümrütten ve çatısı yakuttan bir saray... Pencerelerinde, içeride binbir avizeli bir ziyafet salonunu ihtar eden ışıklar... İşte O'nun ruhaniyet abidesi olan bu sarayın dış mimarisi şeriat, içi de tasavvuf; ve ne dış içten ayrılabilir ve ne iç dıştan..."
İnsan ise: Ya olmak veya ölmek mevkiindedir. Bugün insanın, onca keşif ve maddi imkânlarına rağmen içine düştüğü bunalım ve buhranların yegane sebebi iman eksikliği ve kâinattaki oluşa gafil kalışıdır.
Aşk ise: Üstad aşkı atom bombasına, aklı ise iğneye benzetir ve maneviyat yolunda atom bombası ile çukur açmak varken, iğne ile kuyu kazılır mı?
Aşk, kendisinde değil, sevgilisinde olmanın ve sonuna kadar feda etmenin haletidir.
Anne, evlat, vatan, dost, kadın, renk, tabiat, fikir, ruh kimi ve neyi seversen sev. Fakat söyle, bunlar mı sevilmeye en fazla layık, yoksa bunları yaratan Allah mı? "Aşk, Allah'ı bulmak için... O'nu deli gibi sevmeye çalışsana!" der.
Üstadım! Ne güzel; sevdiklerinle berabersin... Cennet nimetleri afiyet olsun...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.