Önceki gece; Kültür Bakanlığı'nın Üstad Necip Fazıl Kısakürek'in doğumunun 100. yıl dönümü münasebetiyle düzenlediği davette idik. Yer, İstanbul Taksim'deki Atatürk Kültür Merkezi idi... Vefatlarından üç yıl önce de kendileriyle yine aynı mekanda birlikte idik. O gün orada, çok geç de olsa bir hakkın teslimi yapılıyor ve Üstad Necip Fazıl, Sultan'uş-şuara (Şairler Sultanı) ilan ediliyor ve ilk defa devlet tarafından; Kültür Bakanlığı Büyük Ödülü kendilerine takdim ediliyordu. Bu hal, Aziz Nesin'in kaleminden; Üstad'a yazdığı mektupta şu cümleyle ifade ediliyordu: "... Kültür Bakanlığı Büyük Ödülünü kazandığınız için sizi candan kutlarım. Bu ödülü almakla Kültür Bakanlığını onurlandırdınız..." Oğlu Mehmet Kısakürek, kardeşlerinin de katkılarıyla Üstad için bir belgesel hazırlamışlardı. Filmin galasında, Başbakan R. Tayyip Erdoğan, Devlet Bakanı Prof. Dr. Beşir Atalay, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, Tarım ve Köyişleri Bakanı Prof. Dr. Sami Güçlü, Kültür ve Turizm Bakanı Erkan Mumcu'nun yanı sıra çok seçkin bir davetli topluluğu hazır bulundu. Doğumundan vefatına dek bir an olsun kabına sığmayan; fikirde ve sanatta çağlayanlar gibi akıp, bir ömür boyu özlenen neslin maya tutması için çırpınan bu çile adamının hayatını belgesellere sığdırmak elbette kolay değildi. Bununla birlikte mümkün olabilenin en güzelini gerçekleştirdiler. Emeği geçenlerden Allah razı olsun. Takdimcisi, şimdi Başbakan!.. Üstad, bugünleri görebilmenin hayaliyle yanmıştı. Zindandan Mehmed'ine yazdığı mektupta: "Sanma bu tekerlek kalır tümsekte! ...... Yarın elbet bizim, elbet bizimdir! Gün doğmuş, gün batmış ebed bizimdir!" diyor; günler doğup batıyor ve; o hançereden nasiplenen Büyük Doğu idealinin yılmaz savunucusu seri konferanslarını noktalarken jübilesinde, ".... benim takdimimi bu genç yapacaktır" dediği Recep Tayyip Erdoğan Başbakandı. Gala gecesinde Başbakanın da işaret ettiği gibi: "Yol O'nun, varlık O'nun gerisi hep angarya! Yüzüstü çok süründün ayağa kalk Sakarya!" Seneler senesi yüzüstü süründürülen Sakarya'yı ayağa kaldırmak, Türk yurdunu mamur ve Türk insanını müreffeh kılmak için, gece gündüz demeden koşan ve çırpınan kadrolar memlekette iş başında idi. Madem söz Sakarya'dan açıldı; kendilerini Sakarya konferansında takdim edebilme bahtiyarlığı ile; "Sakarya! Saf çocuğu masum Anadolu'nun... Divanesi ikimiz kaldık Allah yolunun!" Bu divane dostlardan Abdullah Gül, Dışişleri, Prof. Dr. Sami Güçlü ise Tarım ve Köyişleri Bakanları olarak "Büyük Doğu"dan emdikleri sütü helal ettirmenin yoğun gayreti içinde koşuşturuyorlardı. Belgesel filmde Üstad'ın netameli hayatından kesitler verilirken bir hususa özellikle vurgu yapıldı. Bu da; "... Bir mısraı bir millete şeref verecek düzeyde..." denilip baş tacı edilmekten; "Sabık şair, sanatına yazık eden şair, süper mürşit..." yaftalamalarıyla çeşitli ithamlara maruz kalmasına sebep olan bir çift nazar..." Kimyasını değiştiren bir bakış! Otuzlu yaşlarında bir gün Şehir Hatları vapurlarıyla Kadıköy'e geçerken karşısında oturan; şimdiye kadar hiç görmediği ve bir daha da göremeyeceği yusyuvarlak ve nur yüzlü bir adamın; "... Senin aradığın Beyoğlu'ndaki Ağa Camii'nde... pazar günleri oraya gelir. O'na git; seni o dindirir; senin ilacın o!..." işaret ettiği meçhul adamın gökleri delen bakışları... Onunla ilk karşılaşma ve kendisine; "... öz kafatasını kusturan" mübarek nazarlara uğrayış... Necip Fazıl'ın kimyasını değiştiren ve Türk cemiyet arenasında üstün misyona memur edilişi, Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretlerinin yakıcı ve eritici bakışlarıyla olmuş; son nefesine kadar da o ulu kapının kemendini her daim boynunda hissetmiştir. Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretlerinin acıyan bakışları Necip Fazıl'a bir ömür boyu peşinde koştuğu "ruhunun fotoğrafını çektirmiş" ve; "Akrep, nokta nokta ruhumu sokmuş, Mevsimden mevsime girdim böylece. Gördüm ki, ateşte cımbız da yokmuş, Fikir çilesinden büyük işkence. Bildim seni ey Rab bilinmez meşhur!" mısralarını terennüm ettirmiştir. Böylece; "ruhu bir derdin potasında eriyecek" ve; "Anladım işi, sanat, Allah'ı aramakmış; Marifet bu, gerisi yalnız çelik-çomakmış..." diyerek üstün idrake erecektir. Üstad Necip Fazıl'ın 100. doğum yıl dönümünü idrak ettiğimiz bugünde o mukaddes hançereden nasipkârlar olarak hamd etme makamındayız...