Kendisini, 60'lı yılların ikinci yarısında, İstanbul İmam-Hatip Okulu'nda öğrenci iken tanıdım. MTTB'nin orta öğrenim komitesi üyesi idim. Üstad, MTTB'nin Cağaloğlu'ndaki merkez binasına geliyor ve orada konferanslar veriyordu. Daha sonraları, Anadolu'daki konferanslarını da takibe koyulduk. Öyle ki, bu konferansların bir kısmında Üstad'ın takdimciliğini yapmak bize nasip oldu. Üstad, zor beğenen hatta pek beğenmeyen bir şahsiyetti! Hiç unutmuyorum. Sakarya'daki (İlk defa orada irad ettiği) Gençliğe Hitabe nutkunun öncesi kendisini takdim etmiş ve salona dakikalarca süren alkışlar eşliğinde kürsüye gelince hürmetle ellerinden öptüm ve bana; "Seni çok beğendim evladım!" demek nezaketini göstermişti. Üstad'ın bu denli bir iltifatına mazhar olabilmenin ne olduğunu, onu yakından tanıyanlar iyi bilirler... O bir "çile adamı"!.. Genel hatlarıyla Üstad'a baktığımızda karşımızda bir "çile adamı"nın olduğunu görürüz. Edebiyatın her kolunda eserler vermiş şiirde haklı olarak "sultan-uş-şuara=şairler sultanı" unvanını almıştır. Gençlik yıllarında "bohem" hayatı yaşarken, otuz üç yaşlarında iken; beyninde, gönlünde ve dolayısıyla söylem ve eyleminde kendi tabiriyle tam bir istihale geçirdi. Bu müthiş değişimle birlikte, ona daha evvel; "Bir mısraı bir millete şeref verecek düzeyde!" diyerek bahsedenler, bundan böyle; "Sanatına yazık eden, sabık şair!" yaftasını yakıştırmışlardır! Oysa o, gaflet içinde geçen bu dönemini; "Otuz üç yıl saatim işlemiş ben durmuşum/Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum!" dizeleriyle terennüm etmiştir. Necip Fazıl bu duruma, vücut kimyasını değiştiren, ruh iklimine yepyeni rüzgârlar estiren; "müjdecim, kurtarıcım, efendim" dediği asrımızın bir tanesi, gönüller sultanı Es-Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri ile tanıştıktan sonra kavuşmuştur. Üstad'ın "Çile" şiirindeki şu dizeler, onun bunalım, arayış, buluş ve eriş öyküsünü yakıcı bir üslupla anlatır: "Bu nasıl bir dünya, hikâyesi zor; Mekanı bir satıh, zamanı vehim. Bütün bir kâinat muşamba dekor, Bütün bir insanlık yalana teslim ..... Kaçır beni ahenk, al beni birlik; Artık barınamam gölge varlıkta. Ver cüceye, onun olsun şairlik, Şimdi gözüm, büyük sanatkârlıkta ..... Diz çök ey zorlu nefs, önümde diz çök! Heybem hayat dolu deste ve yumak Sen, bütün dalların birleştiği kök Biricik meselem, sonsuza varmak..." En önemli özelliği... Üstad, başta İstanbul olmak üzere Anadolu'nun en ücra köşelerine kadar giderek; üzerine âdeta ölü toprağı örtülmüş bulunan kitleleri (özellikle gençliği) uyandırarak harekete geçirtip, meydan yerine hakim kılmıştır. Kanaatimizce Üstad'ın en önemli özelliği kendisine olan güveni (inancındaki samimiyeti) ve bu hali karşısındakilere yansıtmış olmasıdır. Mahcup, ürkek; acemi terzi elinden çıkmış buruşuk ceketiyle Anadolu gencine, öz güven kazandıran ve; "Ben bu toprağın asli sahibiyim" dedirten, Üstad'ın bu üstün idraki ve temiz ruhudur. Bu vesile ile ruhu şâd olsun, mekanı cennet olsun!