Üstad Necip Fazıl yaşıyor! -1-

A -
A +

Üstad Necip Fazıl'ın doğumunun 110. Yılı Etkinlikleri, yetiştirdiği 'altın nesil' eliyle yurdun dört bir yanında icra ediliyor. İnsan ve cemiyet olarak, zifiri karanlığı yaşadığımız 1940'lı yıllarda Üstad, cemiyetin ruh röntgenini çekercesine bir muhasebeye girişiyor ve:
"Cemiyet, ah cemiyet, yok edilen ruhiyle;
Ve cemiyet, cemiyet, yok eden güruhiyle...
Yeni çirkine mahkûm, eskisi güzellerin;
Allah kuluna hâkim, kulları heykellerin!
Bekleyin, görecektir, duranlar yürüyeni;
Sabredin, gelecektir, solmaz, pörsümez Yeni!
Karayel, bir kıvılcım; simsiyah oldu ocak!
Gün doğmakta, anneler ne zaman doğuracak?" diye, hasretle soruyor ve dört gözle bekliyordu.
Malum; Üstad'ın, 79 senelik (Hicri 81) ömrünün iki devresi var. Biri, otuzlu yaşlara kadar olan 'bohem' dönemi. Kendi ifadesiyle: 'Tam otuz yıl, saatim işlemiş ben durmuşum/Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum!'
Necip Fazıl, bu döneme ait 'cahiliyye' şiirlerini inkâr eder ve onları tarihin çöplüğüne attığını söyler. Ama, birileri, Necip Fazıl'ı hep o eski şiirleri ile anmayı maharet bilir. Üstad, onlar için; 'inkar edip, çöplüğe attıklarımı eşeleyip karıştıranlar var! Bunların hiçbirisi, benim adıma ve ruhuma mal edilemez!' diyor. Buna rağmen, birilerinin, hâlâ o eski defterleri karıştırmakta olduğunu görmekteyiz; onları da çöplükte bırakmakta fayda var!
1904 yılının 25 Mayıs'ında doğan Necip Fazıl'ın yeni ve asıl doğumu; hasta kalplere şifa sunan, büyük mazlum ve şehid, faziletli, Seyyid Abdülhakîm Arvasî Efendi hazretleri ile tanıştıkları 1934 senesidir. Bu hâli, Necip Fazıl; 1940 senesinde kaleme aldığı dizelerinde şöyle terennüm edecektir:
"Allah dostunu gördüm, bundan altı yıl evvel;
Bir akşamdı ki, zaman, donacak kadar güzel. Ve:
'Bana, yakan gözlerle, bir kerecik baktınız;
Ruhuma, büyük temel çivisini çaktınız!"
Necip Fazıl'ın on iki yıllık çocukluk devresi sayılmazsa; otuz yaşına kadar olan, on sekiz yıllık hayatında şeytanla dosttur!
İşte; bu hayatında, mahut çevreler kendisini göklere çıkarır ve; "... bir mısraı bir millete şeref verecek düzeyde..." denilerek baş tacı edilir. O ise; ruhunun bezendiği yeni kıvamla:
"Ellerime uzanan dudakları tepeyim;
Allah diyen, gel, seni ayağından öpeyim!" diyerek; yeni bir oluşla ve yepyeni bir solukla cemiyet arenasına atılır. "Kökü iffet, dalları taklit, meyvesi fuhuş!" olan bir ortamda; "rahminde cemiyetin, doğum sancısı" olduğunu söylüyor ve kendini; "mukaddes emanetin dönmez davacısı"  addederek, yalınkılıç meydana atılıyor!
Ve tabii, çile başlıyor! Bu kader, Allah'ın dinine hizmet etmek isteyen herkesi bulmuştur. Zira insanlar, büyüklükleri ve hizmetleri ölçüsünce çile çekmiştir!
40'lı yıllarda devrin Başvekili (CHP'li), kendisine; CHP lehine yazılar karşılığında, büyük bir meblağ teklif etmiş; o ise, bunu küfür addedip, elinin tersiyle itmiş ve bir ömür boyu mahut partinin aleyhinde yazmıştır.
Üstad Necip Fazıl'ın hedefi, Türkiye'nin ve hatta insanlığın yarınlarını hazırlayacak 'altın nesil' için maya tutturmaktı. Bunu da 'utansın' dizeleri ile dillendiriyordu:
"Tohum saç, bitmezse toprak utansın!
Hedefe varmayan mızrak utansın!
Hey gidi küheylan, koşmana bak sen!
Çatlarsan, doğuran kısrak utansın!
Eski çınar, şimdi Noel ağacı;
Dallarda iğreti yaprak utansın!
Ustada kalırsa bu öksüz yapı,
Onu sürdürmeyen çırak utansın!"

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.