Vesayet, hukukta kullanılan çok eski bir tabirdir. Terim olarak manası; "yerine kâim olunmak"tır. Meselâ, aklî melekeleri olmayan bir kişinin; ya doğuştan veya sonradan (kaza veya yaşlanma ile beliren) bu hâle düşmesiyle onun tasarruflarını yapmak üzere bir "vasi" tayin edilir. "Vasi" aklı başında, yetkin kişiliğe sahiptir. Tayini mahkeme gerçekleştirir. "Vasi", vesayeti altındaki kişi adına tasarrufta bulunup, hareket eder. Bu durum, ilgilinin hak ve hukukunu korumak adına yapılır. "Vesayet demokrasisi" de tıpkı bunun gibi, halkı ve halkın temsilcilerini (seçilmişleri) yetkin (aklî melekeleri sağlam) görmeyerek, onlar adına icra-i faaliyette bulunmaktır. Bu ise, çoğu kez denetim mekanizmaları marifetiyle yapılır. Demokrasilerde denetim olmayacak mıdır? Elbette olacaktır. Ama, denetleyen müessese, denetlediği müessesenin fonksiyonlarını iptal edip onun yerine geçmeyecektir! Bu duruma en güzel (tipik) örnek Anayasa Mahkemesi'nin son zamanlarda vermiş olduğu tartışmalı kararlarda görülebilir. Meclis'in açılması için öngörülen "367" şartı ve en son olarak 411 milletvekilinin oyu ile gerçekleştirilen anayasa değişikliklerinin iptali ile, mahkeme kendisini "Yasama" gücünün yerine koymuştur. "Vesayet demokrasisi!" halka dayatmanın, kendilerince; birazcık üstü örtülü biçimidir. Yani, bu şekilde hareket etmekle halkın çoğunluğunun gözünden gerçekler saklanır! Gelişen iletişim araçları, bu hâlin de ipliğini pazara çıkardı! Artık hemen herkesin her şeyden haberi var! Hiçbir şey gizli kalmıyor. Görüldüğü üzere; vesayet demokrasilerinde yetki karmaşası ve hatta yetki gasbı olayları yaşanmaktadır. "Vesayet demokrasisi"ne, halkına ve halkının seçtiklerine güvenmeyen idarelerde rastlanır. Bu ise, gerçek demokrasilerde son derece ayıplı bir kusur, bir eksikliktir. Asla kabul ve tasvip edilemez. Daha açık ifadesiyle söyleyelim: "Vesayet demokrasisi", âlemi kör ve sersem, kendisini ise akıllı görmenin trajikomik bir yansımasıdır ki, demokrasi adına bundan beter bir rezalet ender bulunur...