Bundan tam 40 sene önceydi; yol bilmez, iz bilmez, dil bilmez Anadolu'nun yiğit evlatlarını vagonlara doldurup Almanya'ya göndermiştik. Şimdi ise, sayıları 4 milyona ulaşan Türk insanı, 3. kuşakları ile birlikte Avrupa'nın dört bir yanına yayılmış vaziyette. Şimdikiler de sıkıntıda ama; sıkıntının büyüğünü ve katmerlisini çeken, birinci kuşak. Avrupa'ya ilk gidenlere fedai dense yeridir. Avrupa'da tutunabilmek uğruna canını dişine takan, en ağır işlerde çalışarak beden-i sıhhatlerini kaybeden bu fedakâr insanlar, ne kadar övülse azdır. Kendilerini feda ettiler, ülkelerini ve kendilerinden sonra gelecek nesillerini düşündüler. Hepsi de, bugün gidip yarın dönerim düşüncesinde idi. Bu düşünce ile de tasarruflarını Türkiye'ye getiriyorlar, Türkiye'de bağ, bahçe ev satın alıyor, Türkiye'de yatırım yapıyorlardı. Bugün, iş tersine dönmüştür; gurbetçi, gittiği yerde kök salmış ve Türk vatandaşlığından çıkma pahasına, oranın vatandaşlığını yeğlemiştir. Gurbetçi artık, Türkiye'ye dönmediği gibi, yatırım da yapmıyor. Hatta, evvelce satın aldığı emlaki elinden çıkarıyor! Buna sebep; Türkiye gördükleri kötü muamele, Türk hükümetlerinin kendilerine olan ilgisizliği ve orada yaşamakta oldukları hayat standardını Türkiye'de görememeleridir. Avrupa'da 3.5-4 milyon Türk.. Hâlâ, bunun ne demek olduğunu idrak edebilmiş değiliz. Zira, Avrupa'nın birçok ülkesindeki nüfusun toplamı bile, bu rakamlara ulaşmıyor. Öyle iken, bunlar, devlet olarak teşkilatlanmışlar ve bir devlet için gerekli her türlü kurum ve kuruluşlar marifetiyle, yaşayan nüfuslarının ihtiyaçlarını karşılayabilmektedirler. Biz ise, bunlar için bir bakanlığı bile çok gördük ve kelimenin tam anlamıyla kendi hallerine terk ettik! Ederken de; ne halleri varsa, görsünler dedik! Bizim için, yalnızca dövizleri bir mana ifade ediyordu; bunun yanında ne kendileri ve gelecek nesilleri; başta eğitim ve sağlık olmak üzere, hiçbir konuda ve hiçbir şekilde bizi ilgilendirmiyordu! Türkiye'nin, kendisine zıt ve aleyhinde olan yurt dışı oluşumlardan şikayete hakkı yoktur! Denize düşmüş bu insanların gerektiğinde yılana bile sarılmalarından daha tabii ne olabilir? Ülke olarak, bizim en büyük hatamız; bir yeri boş bırakıp ihmal ettiğimizde, zannediyoruz ki, orası, bizim bıraktığımız gibi boş kalacaktır! Buraların asla boş kalamayacağını ve bir şekilde mutlaka doldurulacağını düşünemiyoruz! Batı, Türkiye aleyhindeki terörü himaye ediyor diyoruz; iyi de Batı, en aşırı sağdan en aşırı sola kadar, terör için bunca münbit araziyi nereden buluyor?! Üstelik, bunların hepsi de Türk! 40 senedir aynı yanlışta ısrar ediliyor ve bundan dönülemiyorsa, bunların neticelerine de ister istemez katlanmak zorundayız!