Yalçın Özer abi

A -
A +

Yalçın Özer'i 70'li senelerde tanıdım. Bakırköy Hükümet Tabibi iken, Bahçelievler'de muayenehanesi vardı. Oğlum Emre'yi bebekken ona götürmüş; hasta-doktor faslından sonra, koyu bir sohbete daldık ve baktım ki, Büyük Doğu idealinin dopdolu ve yalın bir kılıncı! 80'li senelerde Türkiye Gazetesi'nde buluştuk. O, Ankara'dan başmakale yazıyor, biz de İstanbul merkezde yazıişleri müdürlüğü görevini ifa ediyorduk. Türkiye'mizin şartları malum.. Herşeyi söyleyip yazamıyorsunuz! Dolayısıyla; yazarla gazete yöneticisi arasında, ister istemez sürtüşmeler olur. Yalnız, burada bir hususun altını çizerek belirtmeliyim ki; gazete yöneticileri çok dikkatli ve yazarların yazılarına karşı çok ihtimam göstermeleri gerekir. Çünkü; yazı yazmak kolay bir şey değildir. Beyin zonklatan bir düşüncenin ürünüdür. Ve yazı, yazarın adeta çocuğu gibidir. Gazete yöneticisi, yazıları bir doktor hassasiyetiyle okumalı, yazıda bir mahzur gördüğünde de, yazarıyla mutlaka görüşüp istişare etmelidir. Yazara ulaşamadığında da, elindeki kalemi bir neşter ustalığıyla kullanmalıdır. Kasaplık yaparsanız, hem yazıyı berbat eder ve hem de yazarı incitirsiniz... Yalçın Abi, o vakitler sık sık yurt dışına çıktığından, bazen kendisine ulaşamadığımız oluyor ve yazılarında çok ufak rötuşları kendiliğimizden yapıyorduk. Meğerse, Yalçın Abi bunları farkediyor; edebinden bize bir şey söylemiyormuş. Aylar sonra İstanbul'a uğradı ve bize aynen şunları anlattı. Onun nezaketine, alçak gönüllülüğüne ve kalbinin temizliğine bakın diye bunları yazıyorum. 'Fuat Abi! Gıyabında sana kırgındım! Bir rüya gördüm; kendi kendime dedim ki, bu arkadaşın günahını alıyorum, gidip onunla helalleşeyim. Rüyamda; zifiri karanlıkta, gemimiz fırtınaya tutulmuştu. Denize düşmüş, azgın dalgalarla boğuşuyordum. Dalgalar beni, geminin küpeştesine kadar getiriyor ama, bir türlü tutunamıyorum. Yine böyle dağ gibi bir dalganın sürüklemesiyle, gemiye yanaştığımda, sen; güverteden elini uzatıp beni tuttun ve içeri çektin! Anladım ki, bunları nefsine uyarak yapmıyorsun. Sana boş yere kırılmışım. Hakkını helal et!' Yalçın Özer Abi, Türk fikir hayatının ender şahsiyetlerindendi. Akıcı üslubu, kıvrak kalemi ve yalın anlatımıyla, okuyucuyu cezbederdi. Onun yeniden yazı hayatına başlamasını dört gözle beklerken; ardında sessiz bir çığlık bırakarak, aniden aramızdan ayrıldı. Evliyanın büyüklerinden Abdullah-ı Ensari buyuruyor ki; bizim sukutumuzdan bir şey anlamayan, konuşmamızdan hiçbir şey anlayamaz! Yalçın Abi; yüzünden hiç eksilmeyen o tebessüm haliyle neler anlatarak gitti! Cennet nimetleri sana afiyet olsun. Biliyorum; sen, cennet bahçelerinden bir bahçe olan ışıklı kabrinde sevgililerle berabersin. Biz ise, senin yokluğunda, kahrımızla yanalım! Hasretle özlemişken, sen, bu hasreti ebedi aleme taşıyarak sürpriz yaptın! Kalbimiz seninle çarpıyor; kavuşmak ümidiyle sevgili Yalçın Abi!.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.