Yargıdaki asıl kaygı

A -
A +

1960 Askerî İhtilalinden sonra kurulan güdümlü mahkemenin sözde hukuk adamının sözü hâlâ hafızalardadır: 'Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor!' Yüksek (!) Adalet (!) Divanının baş yargıcının (Salim Başol) bu sözü, hukukun ayaklar altına alınmasının ve adalet duygusunun resmen ve alenen katlinden başka bir mana ifade etmemektedir. Hukukun asıl sorunu da buradadır. Yani, senin hakimin benim hakimim; senin savcın binim savcım. Yargıdaki bu sefil anlayışı bertaraf edebilmek için bir dizi tedbirler alınıyor. Yüksek yargının başındakiler feveran ediyor; neymiş efendim, yargı siyasallaşıyormuş. Bu durum; yargının kendisine, kendi elemanına güvensizliğinin en üst perdeden haykırışıdır. Bu haliyle yargı şunu söylüyor: 'Ben halimden memnunum. Şu anki siyasi konumuma (!) kimse müdahale etmesin. Fasit daire şeklinde; al gülüm-ver gülüm hesabı bu oluşumumu devam ettiriyorum.' Her şeyden önce, kendisine saygısını ve inancını yitirmiş bir yargı ile karşı karşıya olmuyor muyuz? Öyle ya; hakim ve savcıların şu cumhurbaşkanı veya bu parlamento tarafından atanmış olmaları, onları şu veya bu şekilde kararlar vermeye sevk ediyorsa, adil yargıdan bahsedebilir miyiz? Savcı savcı ise, hakim hakim ise; onları kimin atamış olmasının ne kıymeti olabilir? Ama öyle değil; bizde bir adalet bakanı geliyor ve; 'MHP'li savcıları mı atayacaktım?!' diyebiliyor ve mahut yargı; kendi siyasi anlayışının paralelinde diye bu bakana ses çıkarmıyor. Yargı, evvelemirde kendi kendisine bakmalıdır. Kendisi gerçek savcı ve hakim olduğunda; onu kimlerin atamış olması bir mana ifade etmemelidir. Ediyorsa da, kabahati atayanlarda değil; kendi içinde; hakim ve savcıların eğitiminde aramalıdır. Mesleğinde 1. sınıf hakim rütbesine erişenlerin oylarına itibar etmeyen bir anlayış mı demokrat? Güldürmeyin insanı!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.