12 Eylül ürünü olan YÖK'ten şikayetçi olmayan yok ama; devlet içinde kök salmış bu kuruma şimdiye dek, hiçbir iktidar el atmadı, atamadı! O gün bugün; gelip geçen her siyasi parti YÖK'te reform yapacağını ve bu kurumu çağın gereklerine uygun hale getireceğini vadetmiş olmasına; siyasi parti programlarına, seçim beyannamelerine ve hükümet programlarına koymalarına rağmen, bu önemli iş, bir türlü kuvveden fiile çıkartılamadı. YÖK konusunu gündemine alıp; gerekli reformları düşünen ve gerekli kanuni düzenlemeleri yapmayı planlayan AK Parti iktidarı oldu. Bundan önceki Milli Eğitim Bakanı Erkan Mumcu döneminde başlatılan YÖK reformuna; değişikliği yapmak isteyen AK Parti olduğu için, başta YÖK ve bir kısım çevreler karşı çıkmaktadır. Çıkarılacak yeni YÖK yasası ile birlikte saltanatlarının sona ereceğini bilen mahut zihniyet; bu yasayı hükümetle diyaloğa girip tartışacağına, alışık oldukları bayat ve ilkel usullere baş vurarak yeniçerileşiyor ve onun 'söyletmen vurun!' taktiğini uyguluyor! Onlara göre yegane Atatürkçü kendileridir! Kendilerinin olmadığı yerde; kim gelirse gelsin; Atatürkçülük ve devlet tehlikededir! Öyle ki, AK Parti iktidarının hazırlamış olduğu YÖK kanun taslağı; Stalin ve Hitler dönemlerinde bile olmayan bir yaklaşım ve gizlilik içinde yapılmış olup; Anayasa'nın, değiştirilmesinin dahi teklifi mümkün olmayan temel maddelerine karşı koyuşu sergilemekte ve bunun kanunlaşması halinde de devletin yıkılacağı ileri sürülmektedir! Kendi ikbal ve koltuğuyla devleti ve kanunu eş gören bir zihniyet! Devlet ve kanun benim; benim olmadığım yerde ne devlet ve ne kanun vardır, diyen bu zihniyete neyi ve nasıl anlatabilirsiniz? Bu söylemleri ile, Meclis'teki yüzde 65'lik temsili ve o temsili oluşturan milleti hiçe sayıyorlar! Halbuki; AK Parti Hükümeti hazırlanacak böyle bir kanun taslağı için, başta YÖK Başkanı olmak üzere bütün üniversite rektörlerine resmi çağrıda bulunmuş ve onların görüşlerini ve katılımlarını talep etmişti. Bunlardan yalnızca iki üniversite rektöründen cevap alınabilmiş gerisi; kendileri ve kurumları için hayati önemi haiz böyle bir oluşumu görmezlikten gelmişti! Cevap vermeye bile lüzum hissetmemişlerdi! Ondan sonra da; bu kanun taslağı, kendilerinin katılımı olmadan; büyük bir gizlilik içinde hazırlanmış oluyor! Onların bu katı tutum ve 'istemezük!' tavırlarına hükümet; yeni Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik vasıtasıyla tekrar diyalogla karşılık veriyor ve birlikte bir toplantı düzenliyorlar. Yarınki Bakanlar Kurulu'nda ele alınacak tasarı, büyük bir ihtimalle yeni yasama dönemine kalacak. Zira; zaten yüklü olan Meclis gündeminde; 90 maddelik böylesine önemli bir kanunu çıkarabilmek hayli güç. Böylece; 2-2.5 aylık bu zaman diliminde, eğer samimi iseler üniversite çevreleri de kendi görüş ve taleplerini bildirmiş olurlar! Eski, anlaşılmaz tavırlarını sürdürür ve yine de görüş bildirmezlerse; kendi bilecekleri iş! O vakit de bir şey söylemeye hakları olmaz! Hükümetin uzlaşmacı tavrı anlaşılmak istenmiyor ve; 'eski tas, eski hamam'da diretilmek isteniyorsa; bilmeliler ki boşuna bir gayretin içindeler! Kendilerine rağmen bildikleri bu kanun, bu kez kendileri olmadan çıkacaktır!