Dışarıdakiler ve içerideki hempaları çatlasalar da, patlasalar da, bu kutlu yürüyüş sürecek ve; 'Yeniden Büyük Türkiye' kurulacaktır!
Ta geçen asrın başlarında; müstakbel Türkiye'ye bir rol biçilmiş ve âdeta bir kafes içine hapsedilmişti! Rol biçiciler; neyi, ne kadar yapabileceğimizi de tayin ve tespit etmişlerdi. Bize çizilen çizginin dışına çıkmayı akıl bile edemezdik; zira, içimizde oluşturdukları veya zamanın tevarüs ettirdiği problemleri kaşıyarak bizi öylesine bir 'meşguliyetle tedavi!'ye tabi tutarlardı ki, başımızı bile kaldıramazdık!
Üzerinde yaşadığımız coğrafya, güçsüzlüğü kabul etmiyor. Dün de, bugün de dünyanın gözü bu topraklarda! Dolayısıyla; bu coğrafya, dünyadaki egemen güçlerin cirit attığı ve kıyasıya bir mücadele içinde bulunduğu netameli bir yerdir.
Gücümüzü, Birinci Cihan Savaşı'nda kaybedince; imparatorluğumuz yağmalandı ve topraklarımız, tek kelime ile parsellendi! Kazandığımız İstiklal Savaşı'ndan sonra; üzerinde yaşadığımız toprakların paylaşılamayacağını gördüler ve bize bırakmak zorunda kaldılar! Bir şartla bunu yaptılar; o da, kendilerine benzemekliğimizdi! Bu arada; bizde de, kendilerine benzemek arzusunu gördüler ve bu hâli bir maden gibi işlettiler!
Neticede, kendilerine benzettiler. Nasıl mı? Onuncu kopya kâğıdından bir müsvedde olarak!..
İçimizde, kendilerine tamamen bendettikleri bir damarı, sürekli canlı tuttular ve elan da tutmaya devam ediyorlar. Bunlar kullanılarak, hizaya çekilmemiz sağlanıyor! Asker, sivil, her türlü ihtilalin; darbenin ve müdahalenin arkasında bunlar vardır. Bunlar, çekiç (maşa) olup; örs (millet) bunlar marifetiyle dövülür ve dövüldü!
Bize sunulan 'sözde' demokrasi döneminde; Menderes ve Özal'la, millî uyanışa yeltenildi; her ikisinin de sonu hüsran oldu! Dışımızdaki şer odaklarının, içimizdeki beyinsizlerle el ele vererek güttükleri gayeleri tekti: Her şeyimizle kendilerine muhtaç olmaklığımız!..
Bu cümleden olarak; yerli hiçbir şey yapamayacaktık. Ne askerimizin tüfeğini ürütebilecektik, ne de kendi havaalanımızı yapabilecektik. Dövizi de ihracatla elde etmemize gerek yoktu; zira ihtiyaç duyduğumuzda; öyle veya böyle IMF bize verecekti! Artık, bunun da ne karşılığında olduğunu sormazsınız herhalde?!.
Zaman, döne döne; devrini icra ede ede çıktığı noktaya geldi; zulüm ayyuka çıktı ve 'bin yıl sürecek!' dedikleri günün akabinde; kızışan ocakta haddelenen 'altın nesil' kadroları meydan yerini doldurdu ve iktidar oldu! (2002) Aynı oyunlar, bu iktidara da oynandı. Muktedir olmaması için, önüne konulan engelleri birer birer aşarak bugünlere geldi.
3. Köprüyü de, 3. Havaalanını da, Kanal İstanbul'u da kendi imkânları ile yapıyor.
Dışarıdakiler ve içerideki hempaları çatlasalar da, patlasalar da, bu kutlu yürüyüş sürecek ve; 'Yeniden Büyük Türkiye' kurulacaktır! Şairin dediği gibi:
"Surda bir gedik açtık, mukaddes mi mukaddes!
Ey kahpe rüzgâr! Artık ne yandan esersen es!"
Onlar, esedursun; yola devam!