Başbakan Tayyip Erdoğan'ın çözmek için el attığı konular; seneler senesi halıların altına süpürülmüş en az yüz yıllık, kronikleşmiş devasa meselelerdir. Bugüne kadar gelip geçen tüm iktidarlardan (sivil ya da askerî yönetimler), Başbakanlardan, Genelkurmay Başkanlarından, Cumhurbaşkanlarından hiçbirisi; bu konulara el atmadığı gibi; yangına körükle giderek problemlerin artmasına sebebiyet vermişlerdir.
Kurucu elitler ve onları harfiyen takip edenler, bu işi bu şekilde bilinçli yürüttüler. Bunu da, rejimin adını cumhuriyet koymalarına rağmen; millete karşı dayatmacı ve baskıcı yönetimleri marifetiyle sağladılar. Böylece devletle milletin arasını açtılar; dolayısıyla milletin hemen her ferdi devlet için potansiyel suçlu yapıldı. Şehre hiç inmeyen; dağ köylüsünü bile, orman suçlusu yaparak devletin karşısına diktiler!
Devletin resmî ideolojisi; kendince 'ideal' bir insan tipi çizdi ve bunu yetiştirmek için kolları sıvadı. Artık; tüm eğitim müesseselerinden, tornadan çıkmış gibi 'tek tip insan' modeli çıkacaktı. Akla ve ilme aykırı olan bu durum, eşyanın tabiatına aykırıydı. Öylesine aykırıydı ki, normal ve normalin üstündeki her zekâ sahibi; bunların istedikleri gibi yetişmiyor; bilakis; her biri karşılarına dikiliyordu.
İletişim araçları gelişip, en ücra noktalara varıncaya kadar yayılıp; hemen herkes (dağ başındaki çoban bile), olaylardan haberdar olunca; dayatılan, horlanan ve aşağılanan millet de 'kralın çıplak olduğunu' fark etti. Bu iletişim çağında; devlet-millet düşmanlığı daha fazla sürdürülemezdi. Zira, bıçak kemiğe dayanmış; ya devlet başa; ya kuzgun leşe! özdeyişi hayata geçecekti!
Engin sağduyusu ile millet liderini seçti ve onun marifetiyle de devletiyle barıştı.
Şimdiki zor süreçte bu barış; dünü-bugünü ve yarınları ile tüm toplumu ve hatta bölgemizdeki toplumları kapsayacak şekilde sürecektir. Bu ise, suyun yatağını bulma keyfiyetidir. Zorla yukarıya doğru akıtılmaya çalışılıyordu; şimdi kendiliğinden ve kolayca aşağıya doğru akmaktadır ve akacaktır.
Bugüne kadar milletle savaşıldı ve bu iğrenç savaşın kazananı olmadı. Sovyetler Birliği gibi ülkeler bu süreci parçalanarak atlattı. Bu son şans (millet sevdalısı ve milletin bağrına bastığı Tayyip Erdoğan ve ülkenin her tarafında genel kabul görmüş ve milletin kahir ekseriyetinin benimsediği AK Parti) anlaşılıp iyi değerlendirilmezse; Allah saklasın, Sovyetler'in başına gelen bizim başımıza da gelebilir!
Vicdan sahibi herkesin; barış ve kardeşlik için, değil ellerini, gövdelerini taşın altına koyan Başbakan'a ve onun ekibine yardımcı olması lazımdır. Aksi halde, bunları ne tarih ve ne de insanlık affedecektir!