Taksim Meydanı'nı 1 Mayıs kutlamaları için fetiş hâline getiren dar bir çevre ile meydanda 1 Mayıs'ı yasaklayan ve başka alanları gösteren devlet arasında artık kabak tadı veren inatlaşma kimsenin ilgisini çekmiyor.
Bu inatlaşma 1 Mayıs'ta işçi haklarının gündeme getirilmesini perdeleyen lüzumsuz bir gösteriye dönüşüyor.
Oysa işçilerle ilgili öyle çok konu var ki üzerinde konuşulması gereken.
Geçtiğimiz Perşembe "Bir tersane, bir yalı, bir dizi ve Paramparça hayatlar" başlığıyla yayınladığımız, UM denizcilik firmasının sahibi Uğur Mengenecioğlu'nun sahibi olduğu Gölcük Tersanesinden çıkarılan ve altı yıldır tazminatları ödenmeyen işçilerin yaşadıklarını yazdık biliyorsunuz. (http://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/fuat-ugur/585967.aspx)
Paramparça adlı diziye ayda 50 bin dolara kiraya verilen ve değeri 75 milyon dolar olan yalının sahipleri onlar üstelik.
Mengenecioğlu ailesinin mağdur ettiği işçilerle ilgili öyle hikâyeler işittim ki ister istemez Uğur Mengenecioğlu'nun, yalının göstermelik sahibi oğlu Murat Mengenecioğlu, yalıyı milyonlarca liraya dekore eden eşi Ebru Mengenecioğlu'nun başlarını yastığa koyduğunda rahat uyuyup uyumadıklarını merak ettim.
BU HİKÂYELER VARKEN İNSAN RAHAT UYUMAMALI
Önceki günkü haber röportajın ardından Avukat Murat Özveri aradı. "Öyle hayatlara tanık oldum ki size anlatamadım" dedi.
Dava uzadıkça uzayınca 60 bin lira alacağı olan bir işçi geliyor Murat Özveri'nin yanına, "Avukat bey, bana 1300 lira verin nakit olarak, davayı kazandığımızda ve satış gerçekleştiğinde alacağım 60 bin lirayı size vereyim. Bunun için sözleşme de imzalarız" diyor.
Murat Özveri işin aslını kurcalayınca henüz bir yaşına gelmiş kızının kalbinde bir problem olduğunu, hastane masrafları karşılığı olarak da bu parayı istediğini, hastaneden edindiği belgelerle öğreniyor. İşçiye 1500 lira vererek "Dava kazanıldığında mahsuplaşırız, merak etme" diyor. İşçi 10 dakika sonra 200 lirayı geri getiriyor. Avukat "Neden getirdin, yol parası olurdu" diyecek oluyor. Ama insanı ağlatan ve "Bu insanlık karşısında susup saygı duruşunda bulunulur" dedirten cevap yine işçiden geliyor:
"Benim istediğim 1300 lira içinde zaten yol parası da vardı..."
Geçtiğimiz aylarda aynı işçi yanında altı yaşında kızıyla gelmiş. İyileşmiş dünyalar güzeli kızı.
SADECE İŞÇİLERİN DEĞİL TAŞERONLARIN DA OCAĞINI SÖNDÜRDÜ
Bir sorunu deşmeye görün, altından neler çıkıyor. Mağdur olan sadece işçiler mi?
Celal Hatipoğlu'nun mektubunu okuyalım.
"Fuat bey Allah sizden razı olsun. Bu sabah Türkiye gazetesini okurken yazınızı okudum. Ben bu tersanede yaklaşık 5 buçuk yıl önce taşeron firma olarak iş yapmaya başladım ve dolandırıldım. Tersanede bulunan 2 adet gemiyi haczettirdim. Ama bu üçkağıtçı beni ve ailemi mahvetti. İşçilerin parasını vermek için iki adet dairemi ipotek ettirdim. Şu anda Anadolubank dairelerimi satışa çıkarmak üzere. Dört çocuğumla ve ailemle dışarıda kalacağız. Fuat bey ben bu dolandırıcıyı 3 yıl önce Ulaştırma Bakanımız Binali Yıldırım Beye şikâyet ettim. Sağolsun tersaneye ihtar gönderdi fakat sonuç çıkmadı. Daha sonra yaklaşık 10 gün önce Devlet Başkanımıza bu konuyu yazdım cevap bekliyorum. İnanın ailemizde huzur kalmadı ve cinnet geçirmek üzereyim. Artık dayanacak gücümüz kalmadı Fuat bey. Bunlar çete, bunlar sözde sosyal demokrat. Alacağım miktar 970 bin lira. 6 yıldır 2 adet konteyner gemisi tersanede bekliyor çürümeye terk edildi mahkemenin atadığı tasfiye memuru Osman Çelik Uluöz'ün yanına haftanın 3 günü gidip geliyorum netice alamıyorum. Bu makalenizi Maliye, Çalışma, Ulaştırma ve Adalet bakanlıklarına göndereceğim. Size ne kadar teşekkür etsek azdır. Sağolun, varolun..."
Celal beyin bazı cümlelerini kendisini de zor durumda bırakacağı için kullanmadım. Ama burada paylaşamadığımız o ifadelerinden öfkesini, kızgınlığını hissedebiliyorsunuz.
Bu mağduriyetler yürek parçalayıcı.
Cumhurbaşkanımız ve ilgili tüm bakanlarımızın ilgisine muhtaç.
Tüm işçilerin 1 Mayıs'ı bir gün gecikmeyle de olsa kutlu olsun.
PİMİ ÇEKİLMİŞ 200 HÂKİM VAR
Bu söz Ergenekon ve Balyoz davalarının avukatlarından Celal Ülgen'e ait.
Habertürk Televizyonunda Didem Arslan'ın sorularını cevaplayan Celal Ülgen'in tahliyelerin hukuksuzluğunu anlattıktan sonra "Pimi çekilmiş en az 150-200 hâkim var, onlardan her an her şey beklenebilir" demesi bu vesayet gerçeğini herkese yeniden hatırlatır nitelikteydi.
Kimdi o "Artık yeter, bu işin sonu yok, adamların beli kırıldı" diyenlere ders olsun.
Yanıltıcı yönlendirmelere kanma lüksü yok.
Hürriyet başta olmak üzere Doğan, Fox ve Cemaat medyası bu skandal, hukuk dışı tahliyeleri bile bile çarpıtmayı sürdürüyor. Hepsi de hukuksuzluğu, yasa dışılığı biliyor ama bu kepazeliğe "yargıda güvensizlik" ya da "tahliye kavgası" gibi adlar takmayı yeğliyorlar. Böylece bu hukuksuzluğa hükümeti de ortak etmeyi amaçlıyorlar sinsice.
Çirkeflik çamuruna bulanmış bu cephenin, cemaat darbe yapsa alkışlayacağını artık anlamış bulunuyoruz.