Çekimi yapan Tuluhan Tekelioğlu.
Aynı kurumda çalıştığım halde yan yana gelmişliğim iki üç kezdir. Bir de Ak Parti üst düzey isimlerinden bir hanımefendinin, evinde Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş için verdiği yemekli davette karşılaşmıştım. Orada üç beş sohbet etmişliğim vardır. O davette Kadir beyin her lafının ortasına atlayışı ve sürekli yapılan çalışmaları yere göğe sığdıramayıp partili ev sahibesine "Beni değerlendirin" cevvalliğiyle kendini göstermek istemesi aklımda kalmış sadece.
Sabah gazetesi onunla klişe deyimiyle "yollarını ayırdığı" ndan beri içindeki o ruh gitti, yerine Gezi ruhu girdi.
AT AT NEREYE KADAR
Şimdi paralel yapının el altından desteklediği bir internet haber sitesi için "basın özgürlüğü ve işsiz gazeteciler" temalı, çok eğlenceli bir belgesel çekmiş. İnsanların konuştuğu ve araya üç dört tane görüntünün sıkıştırıldığı kolajlara Türkiye'de belgesel dendiği için bu adı kullanıyoruz yoksa belgesel kavramıyla uzaktan yakından ilgisi yok. Adı da Persona non Grata... Yani diplomatik deyim olarak kullanılan "İstenmeyen Adam"...
Görüntüler, iniltili sesiyle ünlü arkadaşın (Can Dündar) lüks villasından çıkıp Volvo aracına binmesi ve giderken Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın kendisine açtığı davalar nedeniyle nasıl mağdur olduğunu anlatmasıyla başlıyor. Zaten Milliyet'ten de hükümetin baskısı nedeniyle atıldığını kamuoyuna inandırmıştır muhterem.
Onu işten atan yayın yönetmeni Derya Sazak da konuşmaktadır aynı belgeselde. Patronuna verip veriştirerek "Düşünün, bir gazete sahibi Başbakan'ın karşısında ağlıyor. Sonra onu at, bunu at. Nereye kadar atacaksın" diye devam ediyor.
ZENGİN AMA İŞSİZ GAZETECİ OLMANIN KONFORU
Şaka gibi. Onu at, bunu at nereye kadar... Hasan Cemal'i atmış, Can Dündar'ı atmış da nereye kadar? Sabretmiş ama sonunda isyan etmiş.
Bu arada Derya da İstanbul'un ormanlık bölgelerinden gidilen bir villada yaşamakta. Meğer eski patronu Aydın Doğan, Ertuğrul (Özkök) ile ona almış bu villalardan. "Biz o vakit çok kazanıyorduk, ona mahsuben aldı. Çok da değil ha, o zamanki parayla 700 bin dolar sadece" diye izahatta bulunuyor. Bugünkü fiyatı yaklaşık 2 milyon dolar civarında.
Çok değil tabii. Bir de çekimin en sahici kişilerinden Sevim Gözay gibi tam kooperatifte bir daireye girip aylık taksitleri ödemeye başlarken işten çıkarılan bir gazeteciyle kıyaslandığında.
Neyse, zengin ama işsiz gazeteci olmak böyle konforlu bir şey olsa gerek.
"Belgesel" in 3. mağdur kişisi Fatih Altaylı. Gülmeyin ama gerçek bu.
Hasan Cemal'i hiç saymıyorum. "Beni Erdoğan Demirören attı, hükümetle alakası yok" diye yazmıştı. Ama konjonktür gereği şimdi faturayı Erdoğan'a çıkarıyor. Geçmişinden itibaren bol bol nedamet getirenlerden olduğu için ciddiye almaya değmez.
AYDIN DOĞAN: "BASKIYLA KİMSEYİ ÇIKARMADIM"
Şimdi geldik başroldeki mağdura.
Aydın Doğan'a...
O da Persona non Grata imiş. Ama tuhaf bir şey, Aydın Doğan "Ben kimseyi baskıyla işten çıkarmadım" diyor.
Onun işten çıkarma gerekçesi şuymuş:
"Hükümete yakın gazeteler ortaya çıkınca onlar reklamların bizim gruplar tarafından alınmasını mesele etmeye başladılar. Reklamlar azaldı ve insan tasarrufuna geçtik bu yüzden ve birçok arkadaşımızla istemeye istemeye yollarımızı ayırdık bağrımıza taş basarak. O da bizi üzdü ama ne yapalım. Çoğunluğun geleceği için bazı azınlıkları feda ettik."
Azınlıklar! Böyle diyor ama "yollarını ayırdığı" irili ufaklı çakallar "Bizi hükümet attırdı" diye yaygarayı basınca sinsice sessiz kalıp zımni kabul izlenimi veren de o.
Çekimin bir de dolgu malzemeleri var. İşte o dolgu malzemelerinden biri ve en sahici olanı Ahmet Şık. Videoyu izledikten sonra yukarıda isimlerle aynı karede yer almaktan dolayı öfkelenip "Persona Non Grata belgeseline itirazım var: Hayır eşit değiliz" diye zehir zemberek bir açıklama yaptı ve "Sansür, baskı ve daha da ahlaksızca olan otosansür Türkiye'ye Recep Tayyip Erdoğan iktidarıyla gelmedi. Hep vardı" dedi.
"AYDIN DOĞAN BENİ SADECE İŞTEN DEĞİL SEKTÖRDEN ATTI"
Ahmet Şık kendi özel gazetecilik hayatından örnekle anlattı olan biteni:
"Doğan grubuna ait Radikal gazetesinden atılmamın üzerinden tam 10 yıl geçti. Dünya Basın Özgürlüğü Günü olarak kabul edilen 3 Mayıs'ta, 2005'de işsiz bırakılmıştım. Aslında sadece işten değil ana akım medya sektöründen atılmıştım."
Oradan sonra Doğan grubunun kendisi hakkında hazırladığı dosya ve kara listedeki yeri nedeniyle hiçbir yere alınmadığını anlatıyor Ahmet Şık.
İnsanları (azınlıkları) işten atan Aydın Doğan ile işten atılan Ahmet Şık'ın aynı anda mağdur sıfatıyla yan yana durması bu "belgesel"in zirvesi.
Aslında eline sağlık Tuluhan Tekelioğlu'nun. Eğlenceli bir "basın özgürlüğü parodisi" yle gülümsetti hepimizi.