Cumhur, sonunda Cumhuriyet'le buluştu

A -
A +
Türkiye bu Cumhuriyet bayramında bir köhne anlayışı daha değiştirdi.

Türkiye'nin Cumhuru, kendi seçtiği başkanının ikamet ettiği çalıştığı mekânda Cumhuriyet Bayramı'nı kutladı.
Bu işin mimarı da yine Tayyip Erdoğan'dı; Türkiye'nin 12. Cumhurbaşkanı.
Cumhuriyet Bayramları bugüne dek Çankaya Köşkü'nde ve Türkiye'nin mülki amirlerinin öncülük ettiği organizasyonlarla lüks otellerde ya da kurumlarda, tam da Tayyip Erdoğan'ın ifade ettiği gibi şampanyalarla ve valslerle, tangolarla kutlanırken halk çarıklarıyla ve poturlarıyla onlara baktı yıllar boyunca.
Erdoğan'ın resmettiği fotoğraftan iki kare aşağıda:
   
  
   
Cumhuriyet baloları yapılabilir elbette. Ama Cumhurbaşkanının köşkünde halk yoksa Cumhurun Cumhuriyeti olmazdı.
Bu Cumhuriyet Bayramı'nda Türkiye'nin dört bir yanından gelen vatandaşlar, ilk kez, kendi seçtikleri Cumhurbaşkanı'nın ikamet ettiği ve çalıştığı Başkanlık Sarayı'nda düzenlenen resepsiyonla ağırlandılar ve kendi bayramlarını kutladılar.
Cumhur nihayet Cumhuriyet'le buluştu diyebiliriz buna.
Kutlu olsun.

Nazlı Ilıcak: Osmanlı'yı yıktık, sıra Cumhuriyet'te...

Koza-İpek grubu şirketlerine, Fethullahçı Terör Örgütü'ne finans sağladığı, Cemaatin himmet paralarını yağmaladığı ve çeşitli usulsüzlükler yapıldığı iddiasıyla sürdürülen soruşturma neticesinde Ceza Muhakemeleri Kanunu'nun 133. Maddesi gereği Kayyum atanması kararı verildi malum. Kararı veren Türkiye Cumhuriyeti yargısı.
Grubun medya şirketleri de aynı uygulamayla karşı karşıya kaldı ama "medya susturuluyor" diye algı oluşturmak daha rantabl geldiği için olsa gerek, Koza-İpek grubunun iki televizyonunda sürekli canlı yayın yapılarak ilgi de canlı tutulmak isteniyor.
Bu yayınlara bir ara göz atarken grubun gazetelerinde yazan Nazlı Ilıcak'a rastladım. Malum konuşmalarını yaptı ve ardından öyle bir şey söyledi ki şaşırdım kaldım.
Aynen şöyle:
"Bakın 1 Kasım geliyor. 1 Kasım'da Osmanlı saltanatını yıkmıştık, şimdiki 1 Kasım'da da Cumhuriyet saltanatını yıkacağız"
Çok ağır ve niyeti belli eden bir söz. Çekim yapan kameraman bile dayanamayıp "Ne demek istiyorsunuz, Cumhuriyet saltanat mı, Osmanlı'nın yıkılması ne demek?" diye sorular yöneltti.
Evet, Osmanlı'yı emperyalist devletler yıktı. İstanbul işgal edildi. O vakit de mütareke basını vardı ve Nazlı Ilıcak gibiler o gazetelerde yazıp çizip "İngiliz mandası yoksa Amerikan mandası mı olsak" diye tartışıyorlar, bu arada Mustafa Kemal'i hain ilan ediyorlardı.
Şimdi Nazlı Ilıcak'ın deyimiyle "Cumhuriyet Saltanatı" var. Ve tabii yine aynı emperyalist devletlerin Mustafa Kemal gibi istenmeyen adam ilan ettiği Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan bu Cumhuriyet'in başı.
Nazlı Ilıcak onların sözcülüğünü yapıyor.
Yazıklar olsun.

Basın hürse yargı da hürdür
Koza-İpek grubuna yönelik mahkemenin kayyum atama kararını işitince hemen hatırladım.
Cemaat'in savcı ve yargıçları 17 Aralık'ta Sabah-ATV'ye kayyum atama kararı aldırmışlardı.
Başarılı olsalar, Sabah-ATV'ye el konulacaktı. Hatta kayyumun başına getirilecek ismi bile belirlemişlerdi; Ergun Babahan.
Ergun Babahan, koyu Fenerbahçeli olarak bu takıma karşı Cemaat operasyonu nedeniyle kızgındı. Fenerbahçe'nin bir maçta attığı gol üzerine "Bu gol de Pensilvanya'ya girsin" diye tweet atmış ve Gülen'e hakaret etmişti. Yazdığı Star gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Karaalioğlu, Cemaat'in baskısı üzerine Babahan'ı işten çıkarmıştı. Babahan daha sonra Gülen'den özür diledi ve onların yanında yer aldı. Bunun mükâfaatı olarak da 17 Aralık darbesinden sonra Sabah-ATV'ye el konulunca kayyum olarak tekrar bu grubun başına gelecekti.
Çünkü 17-25 Aralık darbesinin ana damarlarından biri de medyayı susturmaktı.
Medyayı susturmak cemaatin en iyi bildiği iş aslında.


Nedim Şener'ler gözaltına alındığında "Basın hürdür, hür kalacaktır" diye slogan atınca Koza-İpek grubunun gazetesi Bugün "Basın kadar yargı da hür" diye manşet atıp Nedim Şener'in kelepçeyle götürülüşünün fotoğrafını koymuşlardı.
Nereden nereye.

Ergenekoncular kaçmadı ama bunlar tek tek tüydüler
Çok ilginç bir durum.
Cemaatçi örgüt mensubu yargıç ve savcıların açtığı Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk gibi davalarda askerler hiçbir zaman "Şuraya giremezsiniz, buraya giremezsiniz" diye direniş yapıp olay çıkarmamışlardı. Cemaat ulusalcı askerleri tasfiye edip yerlerine kendi adamlarını doldurmak için davaların içine önlerine kim geldiyse koymuşlardı. Ama onlardan yurt dışına kaçan sayısı ise beşi bulmadı. Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ bile hukuka güvenip gidip teslim olmuştu. Kendisini suçlu görmeyen insanların tavrı budur zaten.
Ama şimdi haklarında dava açılan ya da açılacağı haberi sızan Gülen örgütünün mensuplarına bakın bir. Hepsi tek tek yurt dışına tüydüler. Koza-İpek grubunun başındaki Akın İpek de buna dâhil.
Yargıya güvenmeyen kendine güvenmiyordur.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.