İstanbul Emniyeti’nin Paralel Yapı ile imtihanı

A -
A +
İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nde geçtiğimiz aylarda bir görev değişimi yaşandı. Mustafa Çalışkan il müdürlüğü görevine getirildi. Çalışkan daha evvel terör şubesinin başındaydı, ardından terör şubesinden sorumlu il emniyet müdür yardımcısı oldu. Bu görevleri sırasındaki başarılı performansı biliniyor. O vakitler tam 19 ayrı Paralel Yapı (PDY) operasyonunu yönetmişti. Bunların arasında Selam, Tahşiye ve Hrant Dink dosyaları gibi önemli ve ses getiren yüz akı operasyonlar vardı.

Gelgelelim, Mustafa Çalışkan göreve başlar başlamaz yine emniyet içinden bazı grupların hedefi oldu. Bunu yapanların Çalışkan göreve geldikten sonra performans düşüklüğü nedeniyle merkeze alınan ya da görev yeri değiştirilen isimler olduğu belirtiliyor. Bazıları da köşe yazarlarıyla lobi faaliyeti yürütmekte Çalışkan’a karşı. Can sıkıcı bir durum. Zaten cemaatçi polislerin tahribatı sonucu emniyette meydana gelen gruplaşmaları daha da artırmaktan başka nasıl bir fayda sağlayacak meçhul.

Emniyet’ten konuştuğum önemli bir isim de bu durumdan rahatsızlığın giderek arttığını iletti bana. Onun söylediklerini aynen aktarıyorum:

“Aslında bu isimler 17-25 Aralık karanlık tezgâhının ardından ülkeye ve devlete sahip çıktılar. Haklarını teslim etmek gerek. Cemaatçi savcıların ve emniyetteki müdürlerin yasa dışı istekleri konusunda dik durdular ve bugün gelinen noktada önemli payları var. Ancak aradan geçen 2 koca yıla rağmen paralel yapıya yönelik doğru dürüst bir operasyona bile imza atamadılar. Bu tür durumlarda görev değişimi kaçınılmaz olur ve kabullenmek en doğrusudur...” 

İşin tuhafı, emniyetteki sıkıntının yansımaları İstanbul Adliyesi'nde de yaşanıyor. İstanbul Adliyesi’nde en çok konuşulan mevzulardan biri de kimi başsavcı vekillerinin ya da savcıların yeni atanan İstanbul Emniyet Müdürü Çalışkan için ileri-geri konuşmalar yapmaları. Hatta bazı savcı vekillerinin köşe yazarlarını bizzat arayıp demeç vermek istemesi Ankara’da dahi işitildi. Bu büyük bir rahatsızlık oluşturuyor. Zaten aynı kafa yapısı yüzünden 17-25 Aralık kumpasıyla ilgili etkili bir soruşturma yürütülemediği ifade edilmekte.  Misal o dönemin mali şube müdürü ve paralel tezgâhın başında olduğu belirtilen isimlerden Yakup Saygılı’nın bile tutuklama istemiyle mahkemeye sevk edilmemesindeki vahamet, Adliye’deki ataletin ve gruplaşmanın sonucu.

Tabii Mustafa Çalışkan’ın ilk iş olarak yeni bir kadro ile mücadeleye hız vermesi kimilerinin canını sıktı. Özellikle İstihbarat Şube'nin diğer operasyon şubelerine yeterli bilgi akışı yapmadığı ciddi bir iddiaydı. Bu şubedeki görev değişiminin emniyette rahatlama sağlayacağı söyleniyor şimdi. Mali ve Organize Şube'deki rehavet de aylardır konuşuluyordu.

Şimdi beklenen şu. Bu şubeye yeni atanan polis müdürlerinin raflarda bekletilen dosyaları tek tek indirmeleri.

Kısacası yeni ekibin göreve başlaması, İstanbul’da Paralel Yapı için “dolce vita”nın bittiğini göstermekte.

Eski ekip ise yeni görev yerlerine intibak edip uyum sağlamaya çalışmalı. O zaman 17-25 Aralık’ta ortaya koydukları asil ve dik duruşun bir anlamı olacak gibi.
 
Yurt dışındaki cemaat okulları Türkiye’ye devredilmeli
 
Fethullah Gülen için sonun başlangıcı.
En son dünyaca ünlü Forbes dergisi “Sonu iyi değil” diye yazdı. Ve daha da acısı Washington Post’tan geldi önceki gün.
Hatırlarsınız, ABD’deki cemaat okulları "Gölge CIA" olarak adlandırılan Stratfor adlı istihbarat kuruluşunun iç yazışmalarının Wikileaks tarafından sızdırılıp yayımlanmasıyla gündeme gelmiş, kamu parasıyla fonlanan ve Charter adı verilen özel okullarındaki şüpheli faaliyetler FBI tarafından mercek altına alınmıştı.
Washington Post gazetesi işte bu konuya değinmekte, ABD'de 45 bin öğrencinin devam ettiği 135 okulda “rüşvet, okulları siyasi amaçlar için kullanmak, öğrenci bilim fuarlarına gönderilen ürünlerin öğretmenler tarafından yapılması, adaletsiz işe alım ve işten çıkarma” gibi bir dizi iddia olduğu vurgulanmakta.
Bazı Amerikalı senatörlerin himmet paralarıyla maaşa bağlanması zaten gündemde.
Öte yandan dünyanın çeşitli ülkelerinde de bu okullar ya kapanmakta ya da soruşturma yürütülmekte.
İşte bu noktada Türkiye devletinin bir diplomasi atağı başlatması gerekiyor.
Öncelikle bu okullar, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının istismar edilen himmet paraları ile yapıldı. Yani Türkiye Devleti’nin malı esasında. Bu yüzden Türkiye muhatap ülkeler nezdinde girişimde bulunmalı ve okulların Türkiye’ye devredilmesini ve yeni öğretmen-yönetici kadrolarıyla devamını sağlamalı.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.