Önceki gün CHP Genel Merkezi’nin içini iyi bilen Ankara’dan birkaç kişiyle konuştum. Söyledikleri şuydu:
“Sayın Genel Başkan, Cumhurbaşkanlığı adaylığı için arkasına aldığı o büyük rüzgârı bir balon gibi patlattı ve havası sönmeye başladı. Neden böyle hatalar yapıyor anlayabilmiş değiliz...”
“Hangi hatalar” diye sordum az çok bilmeme rağmen.
Başta “Helalleşme” adı altındaki girişimi. İkincisi “Başörtüsü çıkışı” ile yediği gol, üçüncüsü de ABD seyahati...
Öncelikle şunu belirteyim. CHP teşkilatı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusunda tam tekmil arkasında. Çünkü bu adaylıkla bir taşla iki kuş vurabileceklerini düşünüyor parti aklı. Yani Kemal Bey kazanırsa bir CHP’li Cumhurbaşkanları olacak ki tadından yenmez, kazanamazsa da CHP’nin başındaki koltuk boşalacak ve yerine istedikleri “adam”larını seçtirecekler. Eh bundan iyisi de Şam’da kayısı... Peki, o adam kim olacak? O adam 10 Aralık hareketi mensupları, kaldıysa ulusalcılar ve gelenekçi sosyal demokratlar+Aleviler arasındaki çekişmede kazanan tarafın adayı olacak.
PARTİ TEŞKİLATI KILIÇDAROĞLU’NA BİR YÜK MÜ?
Ama yakındıkları en önemli konu şu. Kılıçdaroğlu parti teşkilatını sallamıyor bile artık. Dahası sırtında bir yük olarak görüyor. Sadece Altılı Masa’da arkasında bir büyük teşkilat olduğu izlenimi için kullanıyor partiyi. Yoksa ne danışıyor, ne de dinliyor. Dinler gibi görünüyor ama hiçbir öneriyi, uyarıyı dikkate almıyor.
Amerika gezisi işte tüm bunların üzerine tuz biber ekti. Oradan buradan toplanan üniversite öğrencisi kılığındaki 20-30 gencin karşısına çıkan, Washington Post’u ziyaret edemeyen, Bernie Sanders ve İlhan Omar ile görüşemeyen, bir mikroskoptan “gözlem” yaparken fotoğraflanan, sonra 8 saat ortadan kaybolup Türken binası önünde video çeken Kılıçdaroğlu böylece tüm şüpheleri de üzerine çekmeyi başarmıştı. MHP lideri Devlet Bahçeli bu seyahati “şaibeli” olarak nitelendiriyordu.
Ama Kılıçdaroğlu’nun sözüm ona aktiviteleri arasında öyleleri vardı ki onlarla ilgili tek kelime bilgi sızmıyordu. Başta karşılarında el pençe divan durduğu John Hopkins kurmayları olmak üzere. Kimseye Ulusal Güvenlik ve Uluslararası Politika Direktörü, uzmanlık alanları Türkiye, Avrupa, Suriye ve Orta Doğu olan Max Hoffman, American Progress'in kıdemli bir araştırmacısı, Alman Marshall Fonu'nun kıdemli transatlantik üyesi ve Türkiye uzmanı Michael Werz, yine American Progress’in kıdemli araştırmacısı, aslında bildiğiniz Türkiye uzmanı bir CIA ajanı Alan Makovsky ile ne görüştüğünü anlatmadı... American Purpose'ın yayın kurulu üyeleri ve takım yöneticileri Eliot A. Cohen, Michael Mandelbaum ile Josef Joffe ile neler konuştu onu da anlatmadı misal. Kısaca 'Önemli bilim merkezleri'ni ziyaret etme palavrası aslında bir perdeleme, maskelemeden ibaretti. Filmin çevrildiği Center for American Progress ile Alman Marshall Fund'daki “sohbet”in hangi eksen etrafında döndüğü de... Acaba ne konuşmuştu oralarda, kimlerden talimat almıştı, kimlerin tehdidine, şantajına, baskısına ve telkinine maruz kalmaktaydı?
Son cümlelerimi boşuna kurmadım, çünkü bu satırları yazarken Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Twitter hesabından yaptığı açıklamalar düştü önümüze. Kemal Kılıçdaroğlu’na “Karşıma çık aday ol” çağrısında bulunan Erdoğan hiç bu kadar açık ve net konuşmamıştı ve şöyle bir teklifte bile bulundu Kılıçdaroğlu’na:
“Yok aday olmak istiyor ama birilerinin şantajına, baskısına, telkinine, tehdidine maruz kalarak bunu ilan edemiyorsan da korkma… Kim sana bunları yapıyorsa söyle omuz omuza verip onlara karşı mücadele edelim...”
AMERİKALILAR TÜRKİYE’Yİ DARBOĞAZDAN ÇEKİP ALMAYA HAZIRMIŞ
Asıl vahim olanı Sayın Kılıçdaroğlu’nun ABD seyahatini anlatmak için attığı üç tweette söyledikleri. Kemal Bey “ABD’de görüştüğüm bilim insanları ve insan hakları aktivistleri, girişimciler ve yatırımcılar Türkiye’yi darboğazdan çekip almaya hazırlar” diyor. Vah ki vah! Amerikalılar Türkiye’yi darboğazdan çekip almaya hazırlarmış. Ülkesini bir emperyalist ülkeye peşkeş çekmenin adı değilse bu sözler nedir açıklar mısınız? Misal bu yıl fahiş kârlar açıklayan bankaların geçen yıl batacağını söyleyen Daron Acemoğlu gibi Rolex ekonomisti Özgür Demirtaş’tan hâllice “ekonomist” mi kurtaracak ülkemizi? Ülkemizi darboğaza sokan, yıllardır ümüğümüze çöken, kaynaklarımızı sömüren, güneyimizde terör odaklı garnizon devleti kurdurmaya çalışan, Yunanistan’ı Amerikan üssüne çevirerek bizi tehdit eden, Mavi Vatan’da, Azerbaycan-Karabağ’da ve Orta Doğu’da sürekli karşımıza çıkan, Güney Kıbrıs’ı silahlandıran, uyguladığı yaptırımlarla ekonomimizi çökertmeye çalışan, 15 Temmuz darbesini yaptıracak kadar melun olan bu Amerikalılar değil mi? Onlar mı bizi darboğazdan çıkaracak?
Bu nasıl kafa, nasıl bir kendini kaybediştir anlamak kolay değil ama asıl kaybolan, kaybedilen CHP’nin ta kendisi.
Bu yüzden benim bir KAYIP İLÂNI’ım var:
“Atatürk’ün kurduğu parti olan CHP kaybedilmiştir. İçindeki vatanseverlik, namus, antiemperyalizm, milliyetçilik, bağımsızlık, terör karşıtlığı gibi çok değerli hazinelerle birlikte ortadan kaybolan partiyi görenlerin insaniyet namına haber vermeleri rica olunur. Bu arada partinin başında olduğu söylenen Kemal Kılıçdaroğlu adlı şahıs ise partinin kaybolmadığını, kendisinde olduğunu söylese de bu iddiasını ispat edememektedir.”