CHP İzmir Milletvekili Prof. Dr. Birgül Ayman Güler çok net biçimde açıkladı: "Eğer AKP ile Cemaat işbirliği bir hata ise onlar bu hatayı anladı.O partinin hatasından bizim rakibimiz olsa da ders çıkarmamız mümkün. CHP ise hatalardan ders çıkaramadı ve Cemaat'le işbirliği yaptı. AKP'nin rakibi CHP'dir. Cemaat AKP'nin rakibi değil ki gidip onunla işbirliği yapıyorsunuz."
Hep söylüyoruz. Kılıçdaroğlu'nun görevi belli; CHP kalesinin kapılarını içeriden cemaate açmak. Bunun için de ayağına köstek olan ulusalcıları partiden tek tek uzaklaştırıyor. CHP'lilerin görmesi gereken bu. Çünkü Kemal bey öyle bir strateji izliyor ki ihanetle siyaset arasındaki o çizgi giderek kayboluyor. Böylece kimin neyi, niçin savunduğu ve karşı çıktığını anlamak zorlaşıyor. Bu da CHP tabanının büyük kesiminde morfin etkisi oluşturuyor. Oysa kalenin kapısı bir kere açıldıktan sonra ihaneti teşhis etsen ne fayda.
Çok açık değil mi? CHP, zamanında Kemalistlere komplo kurmuş ve hâlâ bunu devam ettiren, diğer adı Cemaat olan Paralel Örgütü ittifak kurmaya en elverişli model olarak görmeye devam ediyor. Bu durumun sineye çekilmesi ise insana ister istemez yukarıdaki başlığı attırıyor.
Biliyoruz, Amerikalı neo-con'lar, Batı ve İsrail, Cemaat eliyle kirli bir anti-Ak Parti zemin oluşturma peşinde. Bu zemine iki-üç yıldır Kemal Kılıçdaroğlu'nun vibratörlüğünde CHP betonu dökülmeye çalışılıyor.
DHKP-C saldırılarını ve PKK provokasyonlarını da buradan okuyun.
CHP'nin mağdur ilan ettiği kadının canlı bomba olup Sultanahmet'te bir Polisi şehit etmesini de.
Felaketlerden beslenecekler.
Kan akıtmaya devam edecekler.
Yabancısı değiliz. Pek çok ülke, devlet içinde mevzilenmiş çeşitli aktörlerin "Görünmeyen El"lerle erk olma kavgasına aşina.
İleride Türkiye'de yaşananlar o literatürde en geniş yeri kaplayacak. CHP'yle ilgili bölümleri ise "kırmızı noktalı" işaretle ve 18+ ibaresiyle okuyacağınızdan şimdiden emin olabilirsiniz.
ELİMDE KANDİL, GÖZÜMDE MENDİL
Eğer iyi-kötü polisçilik oynamıyorlarsa Abdullah Öcalan yakında Kandil ahalisi yüzünden Zeki Müren gibi gırtlak nağmeleri yaparak İmralı adasını inletecek:
"Gün ışığında yola koyuldum/Elimde Kandil, gözümde mendil/Vefa arıyorum, dost arıyorum..."
Kandil kuşları Çözüm Sürecini sabote etmek için var güçleriyle beyanat patlatıyorlar. Geçen gün onlardan biri; Mustafa Karasu "AKP 6-8 Ekim olaylarında şok olmuştur, şaşkına uğramıştır. AKP'li bakan olay çıkmaması için bize adeta yalvardı" dedi.
Geçen yıl mülteciler için "Misafirlerimiz var-1 Battaniye" adıyla başarılı bir sosyal medya kampanyası yürüten İsviçre'den Mehmet Çek dostumuz hatırlatıyor ve soruyor:
"Varsayalım AKP'li bakanla böyle bir görüşmeniz oldu. Hatta varsayalım, AKP'li bakan size yalvardı. Yahu yapmayın, etmeyin, ne olur durdurun şu olayları diye. Varsayalım bunların hepsi doğrudur. Peki, bu türden ikili görüşmeleri böyle açığa vurmak ne kadar etik ve doğru bir iş? Sen ne kadar güvenilir bir adammışsın öyle Sayın Karasu? Siz şahsen o Bakan'ın yerinde olsaydınız bir daha bunlarla bir araya gelir miydiniz? Eğer asla diyorsanız ikinci sorum da şu: Karasugillerin istediği de bu olmasın sakın?"
Hatırlanırsa içeriği sızdırılarak Dicle Haber Ajansı'nda yayınlanan Oslo görüşmelerinin katılımcılarından biri de Mustafa Karasu'ydu. Süreç kesintiye uğramış ve yeniden savaş ortamına dönülmüştü. Şimdi, yukarıdaki ifadenin ardından Oslo görüşmelerinin içeriğini kimin sızdırdığına dair içinizde bir şüphe kaldı mı? Bu kadar gevşek ağızlı ve ilkesiz birinden artık her şeyi beklemek mümkün gibi görünüyor.
Uludere'yi de hatırlatıyor Mehmet Çek.
Soru şu:
Orduya bu istihbaratı sızdıranlar kim?
Facianın ertesi günü yapılan telsiz diyaloglarını hatırlayalım:
Andok: Heval nasılsın?
Murat:Nasıl olayım, daha iyi hiç olmamıştım.
Andok: Nasıl olaydan arkadaşların moralleri?
Murat: Beş karakol bassak bu kadar etki etmezdi herhalde.
Andok: Artık asker operasyon yapamaz değil mi?
Murat: Kesin dostum kesin. Hatta bakarsın tamamen durur yaza kadar."
Bu karanlığı sorgulamadan Roboski konuşulabilir mi?