Kürtlerin “zulme uğramış olma” duygusu

A -
A +
Türkiye derin devletinin Cumhuriyet’in kuruluşundan beri azınlıklara, Kürtlere yönelik baskılarının ve sistematik eziyetinin bugün yaşadıklarımızda bir karşılığının olmadığını düşünmek safdillik sayılır.
Kendinin PKK ile temsil edildiğini düşünen Kürtlerin, iç yaşamları ve hayatlarını belirleyen en çarpıcı unsurun “zulme uğramışlık” duygusu olduğunu biliyoruz. Yoğun biçimde içselleştirilen bu duygu son 30-40 yıldır düşman ilan edilen TC devletine öfke ve sinirlilik hâli olarak tezahür ediyor.
Artık o noktaya geldi ki “düşman” ne kadar sempatik, ılımlı ya da yumuşak davranırsa davransın, onlar açısından hiçbir şey değişmiyor. Çünkü, onlara göre her hâlükârda amaç sinsi biçimde yok etmeye ve kandırmaya yöneliktir.
PKK’nın gelişimine bakın, aynı şeyi görürsünüz. Önüne büyüme ve hakim olma hedefini koydu, ardından büyümesinin önüne çıkan her şeye düşman oldu.
Şimdi sebepleri ve dış bağlantılarına girmeden doğrudan doğruya hendek-barikat-roketatarlarla sürdürülen şehir savaşlarına getirmek istiyorum sözü.
Yürütülen operasyonların etkisi malûm. Çok zor koşullarda, sivillere yönelik zararı asgariye indirerek yürütülen başarılı bir mücadele. Sivil halkın teröristleri yalnız başına bırakıp şehirleri terk etmesi başarının kriterlerinden biri. Örneğin 121 bin nüfuslu Sur ilçesinde sadece 500-600 hanenin kalmış olması bunun göstergesi.
Ancak, yine de bu tür mücadelelerde sonuç alıcı olabilmek için siyasi iradenin de ek olarak devreye girmesi gerekiyor:
1-Belli taleplerin arkasına saklanarak başlatılan savaş az sayıda da olsa arkasında belli bir destekçi kitle bulabilir. Misal, burada görünürdeki talep özyönetim ve anadilde eğitim. Bu taleplerin kabulü mücadelelerini anlamsız kılabilir ve çekirdek kadronun etrafı büyük ölçüde boşalır.
2-Bu taleplerin karşılanması zor mu? İmzaladığımız AB yerel yönetimler şartı uygulamasının sadece Bakanlar Kurulu’nun onayına kaldığı dikkate alınırsa daha kolay. Anadilde eğitim zaten özel okullarda serbest. Yerel yönetimlerin eğitim alanına girmesiyle zaten bu sorun önemli ölçüde çözülür.
3-Zulüm, dediğimiz gibi geçmişte kodlanan “düşmanlık” duygusunu kuvvetlendirir. O halde bir takım özel harekâtçıların, polis ve jandarmaların o dönemin kodlarını hatırlatan duvar yazılarından, teröristlere yardım etti diye büyüme çağındaki genç çocukları dövmekten vazgeçmeleri gerekiyor.
Kısaca, dışarıdan saldırılar kuvvetlendirir. Güvenlikçi siyasetin geçmişte yaptığı tahribatı bilenler, düşmanlığı güçlendiren yöntemlerin vereceği zararın da farkındadır diye umuyorum.
 
Kim bu etkisiz 296 kişi? Yok mu ana-babası?
 
Genelkurmay’dan aralıklı olarak açıklamalar yapıldı. Son rakam şu:
“296 terörist etkisiz hâle getirildi”
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da geçenlerde söyledi: Sınır ötesi hava harekâtlarında etkisiz hâle getirilen terörist sayısı neredeyse 3 bini buldu.
Korkunç bir sayı bu.
Sonuçta insandan söz ediyoruz.
Kimdir bu etkisizleşenler, etkisizleştirilenler?
Nerelerde okumuşlardır, yaşları kaçtır, kardeşleri, sevgilileri ya da eşleri, çocukları var mıdır?
Ana-babaları kimlerdir? O ana babalar ki yavrularının kılına zarar gelse ciğerlerinden bir parça kopar. Hiç mi feryat-figan etmezler, isyan etmezler? Ederler de biz mi işitmeyiz? Nerededir bu insanlar? Hesap sormak için bile olsa neden ortaya çıkmazlar?
Yoksa roketatarla cami ve okul bombalayan, çocukları öldüren kendi evlatlarını tanımaz hâle mi gelmişlerdir?
Evlatlarından dolayı suçluluk mu duymaktalar da insan içine çıkamıyorlar?
Türkiye Cumhuriyeti, PKK’lıların iş tuttuğu Esed rejimi değil. İki askerini öldüren Filistinlilerin oturdukları evi yıkıp, odalarına beton döken İsrail devleti hiç değil.
Bu yüzden korkacaklarını da sanmam.
En kötüsü çocuklarının yaptıklarını onaylamaları.
Belki de “Nasıl olsa benim çocuklarım ölmüyor” konforuyla konuşan Selahattin Demirtaş’ın “Kürdistan Sri Lanka değil, PKK da Tamil gerillaları” demesinin etkisi altında, Türkiye Cumhuriyeti güvenlik güçlerinin ve ordusunun da Sri Lanka’dakilere benzemediğini atlayarak gaza geliyorlar.
“Bir ölür, bin diriliz” mi demekteler acaba?
Hiç sanmam. Meşru ve haklı olmayan bir maceraya sokulan evlatları için canları yanıyordur eminim.
O halde neredesiniz ey ana-babalar, kardeşler, sevgililer?
“Öyle ana babalar ki onlar, zaten hiç yoktular” deyip, sizi yok mu saymalıyız?
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.