Maria Vargas Llosa ile Gabriel Garcia Marquez, Latin Amerika'nın, Türkiye benzeri şiddet hikâyelerinin çok sık yaşandığı iki ülkesinin; Peru ve Kolombiya'nın Nobel ödüllü iki yazarı.
Peru'da on yıllardır terör yöntemlerini kullanan Aydınlık Yol örgütü var, Kolombiya'da ise FARC.
Llosa (Yosa okunur), İspanyol dilinin en kuvvetli kalemlerinden biri. Ülkesinin başkan adayı olacak denli siyasetle ilgili bir yazar. Peru'da 1990'daki başkanlık seçimlerine "Adil serbest piyasa düzeni ve tam demokrasi" anlayışıyla aday oldu. Ama kazanamadı.
Gabriel Garcia Marquez ise dünyanın en sevdiği kitapların yazarı neredeyse. Yüzyıllık Yalnızlık, Başkan Babamızın Sonbaharı, Kolera Günlerinde Aşk, Kırmızı Pazartesi ve daha niceleri. Açıkçası Marquez'in kitaplarının pek çoğunu okumuşumdur ama Llosa'nın sadece Yüzbaşı ve Kadınlar Taburu adlı kitabıyla kaldım.
İki mühim yazardan söz etmemin nedeni, Llosa'nın, "demokrasi ve şiddet" ilişkisine bakışının, bu bağlamda Marquez'e yönelttiği sert eleştirilerin bugünün Türkiye gerçeği ile neredeyse bire bir örtüşmesi.
MARQUEZ, CASTRO'YA KUR YAPINCA
Llosa, en kusurlu demokrasilerin bile entelektüellere, en yumuşak sosyalist rejimden daha çok özgürlük alanı bıraktığını belirtir. İşte bu yüzden Marquez'i Küba Diktatörü Fidel Castro'ya kur yaptığı için şöyle eleştirir:
"Bir sürü siyasal tutuklu bulunan, hiçbir eleştiriye karşı hoşgörü gösterilmeyen, aydınların sürgüne gitmek zorunda kaldıkları bir rejimin şefine kur yapması Marquez için utanç vericidir. Bu dalkavukluk ve dinsel yobazlıktır. Burada romancının dünya çapında ve yetenekli olması ise hafifletici değil, ağırlaştırıcı bir nedendir."
Llosa bunu yazdığı için kendisini kınayan Alman Yazar Günter Grass'a da bir mektup yazar ve "Edebi yetenek, siyaset söz konusu olduğunda zihin keskinliğinin teminatı değildir. Örneğin Latin Amerika'da yazarların hatırı sayılır bir kesimi demokrasiyi küçümser ve Marksizm-Leninizm'i savunur" diye cevap verir.
ŞİDDETLE BAŞTAN ÇIKAN AYDINIMSILAR
Llosa, demokrasilerdeki muhtemel hataları mahkûm edip, sosyalist rejim adı altındaki diktatörlüklerde gerçekliklere göz yumulması hâlini "Manevi Anlamda Yarı-Felçlilik" olarak tanımlıyor. Peki neden? Çünkü devrim mitosu hâlâ tüm kötülüklerin ilacı gibi sunulmaktadır. Bu yanılsama ya da ahlaksız perdeleme zamanında Stalin'in Gulag vahşetini, Macaristan ve Prag katliamlarını, yüz binlerce Kübalının ülkelerinden kaçışını görmeyi engellemiştir.
Bir başka örnek, kurulduğu 1980 yılından beri şiddet ve terör sarmalı içinde yaşayan Peru demokrasisinden. Ülkedeki terörün kaynağı Aydınlık Yol, köylüler ya da işçiler arasında değil, üniversitelerde, öğrenciler ve öğretim üyeleri arasında örgütlendi. Eğitim yuvalarının yetiştirdiği "aydın" tipi, bu örgütü çılgınca haklı gösterdiği için Peru kan gölüne döndü. Llosa, kuş beyinli militanların gözüpeklikleri, fedakârlıkları, intiharı andıran tavırlarının bu entelektüelleri baştan çıkardığını söylüyor. Bu yüzden yarı-felçli aydın tipi şiddetle seve seve özdeşleşmekte, bu hareketlerin şeflerini dinsel bir ayinle putlaştırmakta.
Bu arada Llosa'nın Aydınlık Yol'un suikast girişimine uğrayıp kıl payı kurtulduğunu da belirtelim.
LLOSA'NIN SÖZLERİYLE TÜRKİYE GERÇEĞİ
Aslında bütün eylem hevesleri geçen, değerler sistemi altüst olan bu yarı-felçli bakış, ötekine saldırarak kendini ülküleştirir, ülkelerinde kötü giden şeyleri öne çıkararak demokrasiyi küçümser ve ideolojisini kutsar. İdolleştirdiği teröristlerin kötülükleri üzerlerine yapışmaz, teflon tava gibidirler.
Kandil dağına çıkıp "sizi kandırıyorlar" diyen, Murat Karayılan'ı kışkırtan, Llosa'nın deyimiyle kuş beyinli militanların 6-8 Ekim vahşetini "Bu öfkeyi anlamalıyız" diye izaha çalışan, Cumhurbaşkanı ile türkü söylediği için Yavuz Bingöl'ü linç edip, yüz binlerce insanın katili Esad'la boy boy fotoğraf çektirmekten utanmayan, olamamış devrimlerini ve alamadıkları intikamlarını örgütü kullanarak gerçekleştirmeye çabalayan, bunun için sürekli tahrik eden ve bunu da "gerçekleri dile getirmekle" izaha yeltenen yarı-felçli aydınımsıların durumunu Llosa'nın söyledikleri yeterince anlatıyor.
Gezi'de polisin önünde şaklabanlık yapan ama Ferguson'a gitmeye üç buçuk atan Claudia Roth gibi dış dostları da vardır. Hamburg'u görmezler, Londra'daki şiddeti es geçerler, Yalova'da kesilen ağaçlar zaten AK Partilidir.
Ne mutlu bize ki tanıdık artık onları.
.....
Not: Daryush Shayegan'ın Yaralı Bilinç adlı kitabından, Yasemin Çongar'ın yazılarından, Llosa'nın "Garcia Marquez: Bir Tanrı Katilinin Öyküsü" adlı kitabından istifade edildi...