Sonucun sosyolojik arka plânı filan yok

A -
A +
"Kardeşini sevmesen de dayak yemesine izin vermezsin"
Bu bir Bosna atasözü.
Aslında evrensel bir gerçek ve kendi hayat pratiklerimizle de örtüşen bir atasözü.
Geçen seçimden bu yana yaşadığımız şey tam da bu.
Sebep her ne olursa olsun, 7 Haziran seçimlerinden önce AK Parti'ye kızan, gücenen, güvenini kaybeden, endişe duyan ya da farklı tercihleri cazip bulan seçmenler ya sandığa gitmedi ya da MHP ve HDP'ye yöneldi.
7 Haziran sonuçlarına göre MHP, AK Parti'den gelen oylarla oyunu iki milyon artırdı. HDP de AK Partili 1.5 milyon seçmenin oyunu aldı. Saadet Partisi-BBP ittifakına da yüzde 2 oy verildi.
Seçmenlerinin bir kısmı tarafından AK Parti'ye ceza kesilmişti. Şöyle diyorlardı:
"Uzlaş, kendini yenile ve kaygılarımızı gider, güvenimizi yeniden kazan"
AK Parti Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu bunun içindir ki 7 Haziran akşamı balkon konuşmasında seçmene "Mesajınızı aldık" dedi. Ardından ülkeyi hükümetsiz bırakmamak adına hummalı bir çalışmanın içine girdi. Çalmadık kapı bırakmadı.
Ama karşısına bariyerler çıktı.
HDP ta en başta "Sizle koalisyon yapmam" dedi.
Bahçeli, her kapıyı kapattı ve kırmızı çizgiler adı altında kendi milyonlarca seçmeninin de oy verdiği Erdoğan'a nefret kustu. CHP'yle yapılan görüşmeler malum... Saadet Partisi Başkanı Mustafa Kamalak'tan hiç bahsetmeyelim zaten.
Kısaca duran, giden, bekleyen ve gitmeyen seçmen olan biteni bir süre öylece izledi.
Gördükleri hiç hoşuna gitmemişti.
Sonuçta 1 Kasım'da seçimlerin yenilenmesi kararı verildiğinde de Bosna atasözünü hatırlatan bir refleksle, "Ben kendisine çekidüzen vermesi için kardeşime bir ceza kestim. Siz ona dayak atasınız diye değil. Buna izin vermem" dedi.

Ve 1 Kasım günü olanlar:
1- Sandığa gitmeyen AK Partili seçmen sandığa gitti ve oy kullandı.
2- MHP'ye gidenler geri döndü.
3- "Biz barajı geçersek şiddet biter, PKK çekilir" sözünü veren Demirtaş'a güvenerek HDP'ye oy veren Kürt seçmenlerin en az yarısı da PKK terörünün azgınlaşması sonucu AK Parti'ye geri geldi.
4- Saadet Partisi'ne oy veren seçmenler "Kardeşlerimize kızabiliriz ama ona böyle zulmedilmesine seyirci de kalamayız" deyip oylarını AK Parti'ye akıttı.
Sonuç: AK Parti yüzde 49.5 oy alarak birinci parti ve ezici çoğunlukla iktidar oldu. Giden oylarının tamamı yuvaya döndü.
Seçim sonuçları geldiği andan itibaren iri iri laflar edip "Bu sonucun sosyolojik arka planını görmek gerekir" şeklindeki zevzekliklere bakmayın siz. Gerçek yukarıdaki gibi yalın ve nettir.


Cemaat ve ihanet

Seçim akşamı televizyon ekranlarında gördük bu pankartı. Fethullah Gülen'in kendinden geçmiş malum pozlarından birinin üzerinde yazıyordu:
"İmam bayıldı"
1 Kasım seçimlerinin sonuçlarından biri de Cemaat'in devleti ele geçirmek üzere örgütlenmiş ve kurgulanmış bir yapı olduğunu, kitlesel hiçbir gücünün bulunmadığını ortaya çıkarmasıydı.
Seçim günü Avrupa'da Gündem programında Kandil'deki PKK-Cemaat arasında imzalanan protokolü belgeleriyle anlatan haberi nedeniyle Sabah Gazetesi İstihbarat Servisi Editörü Ferhat Ünlü'yü konuk ettim. Söyledikleri tüyler ürperticiydi.
Cemaat, bu protokole göre Kandil'e PKK içindeki istihbarat görevlilerinin listesini vermişti. PKK bu bilgiler doğrultusunda 100'den fazla devlet görevlisini öldürmüştü.
Dünyanın hiçbir ülkesi böylesi korkunç bir ihanet görmemiştir, yaşamamıştır.
İhanet öyle bir boyuttadır ki Sızıntı yazarı Bahri Şenkal "Bu mücadele sonucunda ya cemaat bitecek ya devlet" diyebilmektedir.
Bu yüzden Hilal Kaplan'ın o sözlerinin tam da arkasındayım:
Daha fazla merhamet değil, daha fazla adalet lütfen.


Gerçekle baş edemeyenlerin zavallılığı

Aylardır kendilerini AK Parti'nin hezimete uğrayacağına olan kör inançla kurgulayanlar çıkan sonuçla şoka uğrayınca sosyal medyada bir kampanya başlattılar:
"Seçim sonuçları bu kadar çabuk nasıl sayılabiliyor, var bu işte bir iş"
Güldünüz biliyorum. Ama acınacak bir durumdalar.
Gerçekle nasıl baş edecekler?
1- Anlayarak. Bu zor bir iş ama bir getirisi var. Gerçeği anlıyor ve geleceğe daha emin bakabiliyorsun.
2- İnkâr ederek. En kolay yol. Yukarıdakilerin yaptığı da bu. Ancak sürdürülebilir değil. Sonunda yine hayal kırıklığı var.
İşte bu yüzden acınası bir durum.


Tavukçu Muharrem'in iddiası

CHP'nin tarihi böyle iddialarla dolu.
Muharrem İnce de eksik kalmamış, "AKP yüzde 49 oy alırsa siyaseti bırakır tavuk beslerim" demişti...
Deniz Baykal'ın da 2007 seçimlerinden önce "AKP kazansın Rodos'a kadar yüzerim" iddiasını hatırlarsınız.
CHP'lilerin medyada da uzantıları var malum. Fatih Altaylı'nın iddiası daha anlamlıydı:
"Taksim'de eşek gibi anırırım"
Bunların gelecek seferdeki iddialarından korkuyorum açıkçası.
Kendilerini bu kadar ortaya koyan insanlardan her şey beklenir çünkü.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.