Göreve geldikten sonra çok sayıda projeye imza atan Nevzat Bayhan: Eskiden kültür sofrada bir kürdan bile değildi. Sonra peçete, yeşillik derken şimdi herkes kültürün ana menü olduğunu anladı. Bunu çok önemsiyorum
Sevgili okurlar, bugünkü sayfa konuğumuz aşağıda da okuyacağınız üzere kültürümüze oldukça katkı sağlayan ama şu günlerde en önemlisi Panorama 1453 Müzesi'ni bizimle buluşturan İstanbul Kültür A.Ş. Genel Müdürü Nevzat Bayhan. Müzeyi görünce büyülendim desem az şey söylemiş olurum herhalde. Çünkü sanki İstanbul o an fethediliyor sanıyorsunuz ve gözleriniz Fatih Sultan Mehmet'i arıyor. Onu bulmak için gökyüzüne bakmanız yeterli, bulutlarda silüetini bütün ihtişamıyla görüyorsunuz. Benim gerçekten başım döndü. Sebebini bu projeyi üç yılda 8 arkadaşıyla tamamlayan mimar Haşim Vatandaş açıkladı. Ortam o kadar gerçek ki, yürürken bulutlar hareket etmediği için insan beyni algılayamıyor ve başınız dönebiliyormuş. Hem güzellikten hem de algıdan başınızı döndürmek istiyorsanız bence görün ve gösterin. Yeni proje İstanbul'u tarihten günümüze uçan halıda görüp, balmumu heykeli Osmanlı Padişahlarıyla resim çektirebilecekmişiz. Gerçekten uçan halı! Merakla bekliyoruz. G.K.Z.

Sizinle ilgili arama motorlarında bilgi toplarken özellikle Adıyaman sitelerinde sizden bol bol alıntı yaptıklarını gördüm. Sizinle gurur duyuyorlar. Hikayeniz Adıyaman'da başladı. Sonra..
Adıyaman'da 1961 yılında doğdum. Babam memurdu. İlkokulu orada bitirdikten sonra Maraş'ta orta ve lise öğrenimimi tamamladım. Biz 78 kuşağıyız. Bizden önce de 68 kuşağı vardı. 78 kuşağı da çok sıkıntılı bir dönem geçirdi. Karanlığın bir sağ eli, bir sol eli vardı. Siz biri tarafından sürekli dövülmeye çalışılıyordunuz. Biz de dövülmemek için gayret sarf ediyorduk. Öyle olunca okumak zor oluyordu.
> Siz o dönemlerde kaç yaşlarındaydınız?
17 yaşlarındaydım.
> Çok mu karışıktı ortalık?
Hem de nasıl! Sağcılık ve solculuk öyle bir noktaya gelmişti ki, kurtarılmış okullar, kurtarılmış mahalleler vardı. Sağ görüşlü bir öğrenci sol görüşlü bir okula gidemezdi mesela. Ya da tam tersiydi. Polisler bile bölünmüştü. Derken 12 Eylül oldu ve anarşi durdu. Sonrasında İzmir'de mühendislik ve mimarlık okudum. Yaklaşık 10 yılım İzmir'de geçti. Tabi bu arada medyadan, yazıdan kopmadım. Şunu da düşündüm, böyle düşünen birinin yazı dışında başka bir iş yapması başarısızlığı getirecekti. Oradayken gazete ve dergilere yazılar yazıyordum. İzmir'den sonra yaklaşık 5 yıl Amerika'da kaldım. Amerika'da da mühendislik üzerine çalışırken yine medyadan kopamadım. İzmir'e bazı dergi ve gazetelere yazı yazıyor, gönderiyordum. Daha sonra ülkemize dönünce Zaman Gazetesi'nde yorum editörü olarak başladım. Sonra köşe yazarı oldum. Yazım bölge sayfasında çıktığı için her bölgeye ayrı köşe yazıyordum. Günde beş köşe yazan tek yazardım herhalde. Bir haber ajansında yaptığım yöneticilik ve kurduğum yayıncılar birliğinden sonra 2005 yılında Kadir (Topbaş) Başkanın davetiyle Kültür A.Ş'de görevime başladım.
KÜLTÜR A.Ş BİR MARKADIR
> Sizi çok kısa da olsa tanıdık. Şimdi İstanbul Kültür A.Ş diye duyuyoruz sürekli. Bize Kültür A.Ş.'nin neye karşılık geldiğini ve bizi kültürle nasıl buluşturduğunu açıklar mısınız?
Açılımı İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Sanat Turizm Ürünleri A.Ş.'dir. Kısaca Kültür A.Ş. bir markadır. 1989 yılında Büyükşehir Belediyemizin kültürel ve sanatsal politikalarını uygulamak üzere kurulmuş bir kamu şirketidir. Amacı özel sektör mantığıyla konuya eğilerek, ürünleri dünya standartlarında üretmek, tanıtmaktır. Cemal Reşit Rey Konser Salonu, Tarık Zafer Tunaya Mecidiyeköy Kültür Merkezi, Yerebatan vardı sadece ben göreve geldiğimde. Miniatürk, mini bir Panorama Müzesi gibi 70'e yakın proje bitirilerek eklendi. Daha sonra o sayıyı 120'ye çıkardık. 2002 yılında yapılan proje sayısı 6 iken bizim sadece geçen sene gerçekleştirdiğimiz proje sayısı 91 oldu. Burada Başbakanımızın bir İstanbul aşığı olması, Büyükşehir Belediye Başkanımızın İstanbul konu olduğunda tüm imkânları seferber etmesi bize en büyük destektir. Bir bürokrat bir önceki dönemde yapılan işlerin tamamı kadar bir işi, bir senede yapamıyorsa o bürokratın tembelliğine vermeliyiz bunu. O yönüyle biz mutluyuz. Yayıncılık çok önemli bir eksikti. Son dört senede 60'a yakın prestij kitap, seyyar kitap, roman boyutuyla yayıncılık dünyasında (Escader'in oylarıyla) Türkiye'nin en iyi yayıncı kurumu seçildik. Ayrıca Kültür A.Ş. en iyi kültür sanat kurumu seçildi. Türkiye'ye yön veren 50 kişi arasında bir numarada yine Kültür A.Ş.'miz var.
BİR MİLYON SEYYAR KİTAP
> Seyyar kitap projesi nedir nasıl oluştu?
Yakın benzerleri yurtdışında bookcrossing (sahip olunan kitapların bir grup içinde dolaşıma sunulması) adı altında geçiyor. Bizim projemiz de buna yakın ama özgün bir proje. Biz okuyan değil, seyreden bir toplumuz maalesef. Bir Japon vatandaş 24 dakika bir kitaba ayırırken, bir Türk bir kitaba sadece 16 saniye ayırıyor. Niçin okumuyoruz? Kamuoyu araştırması yaptık:
1-Zamanım yok, okuyamıyorum. 2- Param yok, alamıyorum. 3- Kitap çok, seçemiyorum.
Dedik ki bir proje geliştirelim, bu mazeretleri yok edelim. İnsanların ayırabilecekleri bir zaman diliminde bu kitapları okuyucuyla buluşturalım (yolculuk gibi), bu kitaplara para vermesinler, biz onların adına kitapları Türk edebiyatından etkin eserleri seçelim. Ayrıca kitapların küçük ve taşınabilir olması ve unuttuğumuz değer olan paylaşmayı da yeniden hatırlayalım istedik.
> Bu kitaplara nasıl ulaşabiliyoruz? Dolaşım nasıl oluyor?
Bir milyona yakın kitap şu an dolaşımda. Vapurda okudunuz, pastanede okudunuz, evde okudunuz, bitirdiniz ve orada bıraktınız, böylece dolaşım başlamış oluyor. Kitabın sonuna şöyle bir not düştük: 'Okudunuz, okuyan topluma katkı sağladınız. Bu eseri sevdiklerinizle paylaşmak istiyorsanız uygun bir yere bırakınız.' Tren ve uçaklarda başlatmak üzere çalışma aşamasındayız. Biz okuyan topluma ciddi katkı sağladığımızı düşünüyoruz. Bu proje ciddi ödüller aldı. İnsan ve kitap, kadim iki dost. Okuma sözcüğündeki -ma ekini biz olumsuzluk olarak algılayıp okumuyoruz herhalde.
ŞİİR YAZMAYI SEVİYOR
> İlham gelirse şiir yazarım dediniz. En son yazdığınız şiirin konusu neydi?
Şiir, makale kısacası yazmayı seviyorum. En son sokak hayvanları için bir şiir yazdım.
> Kitap çıkarmayı düşünüyor musunuz?
Kültür A.Ş.'de iken düşünmüyorum. Sonrasında olabilir, en az 5 kitaplık malzemem var...
> Dört çocuğunuz ve eşiniz, onlar sizinle aynı dalda mı?
Eşim öğretmen ama şu an yapmıyor. Üç oğlum, bir kızım var. Çocukların en büyüğü Almanya'da bilgisayar mühendisliğinde okuyor, küçüğü KTÜ iç mimarlıkta okuyor, diğer ikisi lisede okuyor. Hepsi kültür sanatla iç içe. Üçüncü çocuğum güzel şiir yazar. Doğum gününde; 'Babacığım bana bir şiir yazar mısın?' dedi. Yazdığım şiiri çerçeveletip duvara asmış.
> Eşinize de şiir yazıyorsunuzdur mutlaka.
Eşim bana büyük destektir. Dört kişiyi en iyi şekilde topluma kazandırmak için mesleğini yapamadı çoğu zaman. Şükürler olsun ideal bir aileye sahibiz. Şiir tabi yazmışımdır. Hanımefendileri bilirsiniz bir şiir, iyi bir gönül almadır. Bir gül, bir şiir. Özellikle çocukların çok bunalttığı zamanlarda bir şiir, demin söylediğim gibi iyi bir gönül almadır.
MUHTEŞEM ŞEHİR İSTANBUL
> İstanbul ile ilgili ne düşünüyorsunuz?
İstanbul birçok medeniyetlere başkentlik yapmış, çok muhteşem şehir.
Sana dün bir tepeden baktım aziz İstanbul
Görmediğim, gezmediğim, sevmediğim hiçbir yer
Ömrüm oldukça gönül tahtıma keyfince kurul
Sade bir semtini sevmek bile bir ömre değer
Yahya Kemal böyle demiş.
Böyle bir İstanbul'da görev yapmak bir ayrıcalık.
Ayrıca Necip Fazıl üstadımın muhteşem şiiri;
Ana gibi yar olmaz, İstanbul gibi diyar
Güleni şöyle dursun ağlayanı bahtiyar
Gecesi sümbül kokan, Türkçesi bülbül kokan
İstanbul, İstanbul
Daha ne denilebilir ki? Jeostratejik konumuna baktığımızda bir ayağı Asya'da, diğer ayağı Avrupa'da dimdik ayakta duran, medeniyet dersi veren bir şehirden bahsediyoruz. Bir yerde medeniyetten bahsedebilmek için üç dinin bir arada yaşıyor olması gerekir. İstanbul'da aynı bahçe içinde bile buna şahit olabiliyorsunuz. 1453 ruhunu hâlâ üzerinde taşıyan bir İstanbul'dan bahsediyoruz. Fatih Sultan Mehmet öncesinde bir imparator, kazandığı savaş sonrasında florasıyla, insanıyla, her şeyiyle kaybeden tarafı yok etme hakkına sahip iken, Sultan Fatih tam tersine şehir kapısından içeri girer girmez, bir ferman yayınlıyor ve çocuğa, kadına, eli silah tutmayana, inanca, giyim ve kuşama karışılmayacak diyor ve askeri şehirden çıkarıyor. İşte o günden bugüne insanlar bir arada huzurla yaşama sanatını öğreniyor. Dünyada başı sıkışanların sığınacakları güven mekânı olmuş İstanbul. Hatta İstanbul'a göç edenler, kurdukları köylere isimlerini bile vermişlerdir. Arnavutköy, Polonezköy, Yenibosna. İstanbul neler barındırıyor daha. Ne hayatlar, ne medeniyetler...
Sadece Topkapı Sarayı'ndaki o saklı sandıklardaki bohçaları açsanız, her birinden 3-4 cilt kitap çıkar.
> Peki, neden açılmıyor? Kim bilir neler yazıyor oralarda?
Yavaş yavaş açılıyor. Ama bir de talep olması lazım, marifet iltifata tabi. Örneğin Abdülhamit Han İstanbul'u semt, sokak ayrıntısıyla fotoğraflamış. Bizim bunları Prof. İlber Ortaylı ve 3 gazeteci arkadaş ile bulmamız ve toparlamamız yaklaşık 1.5 sene sürdü. Şimdi harika bir kitap oldu. Eskiden kültür sofrada bir kürdan bile değildi. Sonra peçete, yeşillik derken şimdi herkes kültürün ana menü olduğunu anladı. Her sabah 06.30'da işimin başındayım. Sabah bütün yayın organlarını gözden geçiririm. Bizim ile ilgili çıkan haberlere bakar, gelen tüm iletileri cevaplarım, eğer ilham gelmişse bir de şiirimi yazarım. Akşam gereken tüm toplantılara katılırım. Dünya ülkeleri ile bizim kurumumuz ne durumda, ona bakarım.
> Ne durumda?
Şu anda lider durumdayız. Bunu ben değil aldığımız ödüller ve araştırmalar gösteriyor. Ulusal bir gazetenin araştırmasında, bürokratlar arasında iki kişiyi gösterdiler. Biri bizim olmamız doğru yolda olduğumuzu gösteriyor. En iyi yayıncı konumundayız. Bu başarıyı tek başınıza süperman olsanız yapamazsınız. Bu bir ekip işi, ekibin kurduğu sinerjinin başarısıdır. Kuşkusuz bu başarıda en büyük pay da bizim düşlediğimiz bütün kültürel ve sanatsal projelerde imkanları sonuna kadar seferber eden başkanımız Sayın Kadir Topbaş'a aittir. Başkanımızın vizyonu, kültür ve sanata özel önem vermesi, bizim gerçekleştirdiğimiz projelerde, bizlere aşk ve şevk vermektedir"
SIRADAKİ PROJE: UÇAN HALI
> Şu anda yapmayı planladığınız, bizi en az Panorama 1453 Müzesi kadar heyecanlandıracak bir proje var mı?
'Zaman tünelinde İstanbul' Megara Krallığından başlayarak, Bizans doğmadan ve Osmanlı'dan günümüze gelinceye değin, İstanbul'a hizmet etmiş insanların lazer hologramıyla yansıtılmış mesaj veren görüntüleriyle 'Uçan Halı' üzerinde giderken panoramik o zamanın İstanbul'u, iki yüz metre uçan halı üzerinde yürüdükten sonra uçan halı konacak ve ışıklar yanacak, kendinizi bambaşka bir odada bulacaksınız, Osmanlı padişahları ve tarihe adını yazdırmış kişilerin balmumu heykelleriyle fotoğraf çektirebileceksiniz.