SUNUŞ Galatasaray Spor Kulübü Kurumsal İletişim Direktörü, Espas İletişim ve Basım Hizmetleri Genel Müdürü, Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Yaratıcı Ekip Atölye Yöneticisi Ender Merter, bugünkü sayfa konuğumuz... 1960 yılında İstanbul'da doğan Merter, güzel sanatlar ve işletme eğitimi alır. İş hayatına 1979'da Cağaloğlu'nda adım atar. Ardından TRT'de dublaj, yayıncılık ve reklam alanlarında aldığı sorumluluk ve görevleri başarıyla sonuca ulaştırıp, iletişim sektöründe oldukça derin bir geçmişe sahip olur. Kendisiyle Galatasaray'da, sarı-kırmızının baskın olduğu bir ortamda gerçekleştirdik röportajımızı. Bir Fenerbahçeli olarak ne hissettim!.. Konuk olarak hoş bir şekilde ağırlanmak güzeldi, centilmenlik bu herhalde... Ne konuştuk? İletişim, üniversite, gençler ve tabii ki Galatasaray.. İletişim alanında bence duayen olan Ender Merter ile tadı damağımızda bir sohbet gerçekleştirdik. Mutlu pazarlar... G.K.Z. İletişimi seçiminiz nasıl oldu? - Bazı meslekler babadan oğula geçer diye bir gelenek vardır ama benim babam bürokrattı, iletişime yakın diyebileceğim bir amcam vardı, onun dışında iletişimle uğraşan yoktu. İletişime yakın bir yapım var herhalde. Yani ben dünyaya tekrar gelecek olsam yine iletişimi seçerdim. Aslında bundan 10-15 yıl öncesine kadar 'iletişimciyim' demiyordum, reklamcıyım diyordum. Şu anda artık reklam çok sınırlı kaldı. Yani reklamın ve tanıtımın şemsiyesi genişledi, bir iletişim altına girdi. Onun için sadece reklamcıyım demek çok zayıf gibi kalıyordu. Bu sebeple şimdi 'iletişimciyim' diyorum. 2000 yılında bu deneyimleri belli bir noktaya getirdikten sonra, hocalarımızın da birazcık baskısıyla bu tecrübeleri genç nesille paylaşmaya karar verdim, öğretim görevliliğine başladım. Önce Yeditepe Üniversitesi'nde çalıştım, şimdi de Marmara Üniversitesi'nde görev yapıyorum. Aynı zamanda okulun 'yaratıcı ekip atölyesi'nde çalışmalarımızı sürdürüyoruz. ÖNEMLİ ÇALIŞMALAR - Biraz atölyenizden bahseder misiniz? - Herhangi bir sınıf belirlemiyoruz. Mülakatla öğrenci alıyorum, seçmeli bir ders... Burada her sınıfta öğrenci olabiliyor. Burada güncel olayları işliyoruz. Çocuklar, sıfırdan son noktaya kadar olayın bütün aşamalarını görebiliyor. Dersime konuk alabiliyorum ya da gazete, matbaa gibi yerlere gidebiliyoruz. Güncel hayatın içinde olan ve onların hayal edemeyeceği o prodüksiyonun detaylarını ve sahne arkasının hepsini görebiliyoruz. Tabii onlar çok keyif alıyor bu işlerden ve ben onlarla yaptığımız kayda değer işleri de, belli dergilerde yazılarım çıkıyor, orada paylaşıyorum. - İletişime başlangıcınız nasıl oldu? - Benim ilk iletişim kaynağım fotoğrafla oldu, yani o zamanlar İstanbul'da iki tane kartpostal matbaası vardı. Bunlardan biri amcamındı ve tabii o zamanlarda insanlar bayramlarda ya da özel günlerde birbirlerine kartpostal gönderirdi ve o kartlara konu olan resimler vardı. Mesela tabiat, hayvanlar, çocuklar... Ben de bunların resimlerini çekerdim, daha sonra matbaaya karşı çok büyük bir ilgim oldu. Ardından zaten okulda güzel sanatlar derken, mesleğin içine girdik... Ve girdiğimden beri çalışıyorum. Şimdiki okuyanlar çok rahat, giriyorlar üniversiteye, ebeveynleri gönderiyor paraları, okul bitiyor, kuş gibi çıkıyorlar. Onun için ben profesyonel hayatın içinden insanların eğitim dünyasına katılmasının çok önemli olduğunu düşünüyorum. - İletişim geniş bir yelpaze, size göre hangi dalları kapsar? - Belli başlı bölümlere ayırırsak; bunun medyası var, görseli, yazılı alanları var, prodüksiyon var. Aslında biz işin mutfağındayız yani mutfak bölümü, işin kor olan bölümü. Bu sene beşincisini çıkaracağımız 'şehir notları' diye bir ajandamız var. Öğrenci grubumuzun çalışmalarından fotoğraflar kullanarak 52 haftalık bir ajanda çıkarıyoruz. Bunlardan biri 'Martılarla İstanbul.' Martı, İstanbul'un bir simgesi. İstanbul'u en iyi tasvir eden Selim İleri, bir önsöz yazdı ve çok beğeni kazanmıştı. İDO ile birlikte martılar üzerine sergi de yapmıştık ve çok güzel, etkili olmuştu. Bu sene de 'Öykülerle Galatasaray' yapıyoruz. Yani 2011'deki ajanda konseptimiz fotoğraf öyküleriyle Galatasaray olacak. Sınıflarımız 25-30 kişilik oluyor. Her öğrenciyle mülakat ediyorum. O bakımdan iyi işler çıkarıyorlar. - Bir öğretim görevlisi gözüyle gençleri nasıl görüyorsunuz? - Gençlik bence biraz şaşkın, yani hakikaten yaşanan ekonomik krizler ve siyasi iniş-çıkışlar hiç bitmediği için, öğrencilerde hep 'Yarınımız ne olacak?' diye tedirgin. Tabii biz de dünyada en çok genç nüfusa sahip bir ülkeyiz, yüzde 40'ımız 35 yaş altı ve bu gençleri çok iyi değerlendirmemiz lazım. Ama bence değerlendiremiyoruz. En basitinden yeni atlattığımız olimpiyatlar mesela; kapı komşumuz Yunanistan'ın nüfusu, bizimkinin neredeyse altıda biri ve onlar yaklaşık 200 kişiyle katılırken, biz 100 küsur kişiyle... Yani hiç sporcu yetiştiremiyoruz. Bu kadar genç neslimiz var ama spora hiç önem vermiyoruz. Galatasaray kurumsal iletişim direktörlüğünü yapmam sebebiyle genç nesille, üniversitelerle bağlantılı oluyorum, oradaki gençleri olayın içine çekmek istiyoruz. Bugün dünyanın en iyi basketbol takımı 'Dream Team' lakabı ile Amerikalılar... Çünkü adamlar öğrencilerini üniversite bazında yetiştirmeye başlıyor. Bir çocuğun spor alanlarındaki yeteneğini hissediyorsa hocası, o çocuğun önünü açması lazım, yani öğrencileri sadece dersle boğmamak gerekiyor. Günümüzde Avrupa ülkelerinde artık dersler çok önemli değil. Her şeyi internetten, keyfe keder bir şekilde, defter kalem dahi kullanmadan yürütebiliyorlar. Ama bizde hâlâ şunu okuyacaksın, şu sayfadan şu sayfaya kadar ezberleyeceksin, kopya çekmeyeceksin gibi 50 yıl önceki tabirleri kullanıyorlar. Bunları aşmak ve gençleri spora yöneltmek lazım. - Galatasaray'la nasıl buluştunuz? - Galatasaray bir gönül işi. Babam Galatasaray Liseli ve Galatasaray'a gönül vermiş insanlardan biri. Ben çocukluğumdan beri Galatasaray'a bağlı büyüdüm. İlk profesyonel Galatasaray işine girmem, 1998'de yaptığım 2 yıllık sponsorluk anlaşmasıyla başladı. Galatasaray 2000'de UEFA kupasını aldığı zaman göğsünde Marshall Boya reklamı vardı. Marshall Boya da o sene benim ajans müşterimdi, yönetimi tamamen Fenerbahçeli olmasına rağmen Galatasaray'a sponsor olmasını sağlamıştım. Ve Galatasaray için ciddi bir sponsorluk geliriydi, onun için bu sporda sponsorluk konusunun da ilk başlatıcılarından biriyimdir. Galatasaray'a o günden beri bağlılığım sürmekte ama ilk defa bu kadar profesyonel olarak içine girdim. Yani haziran ayı başından itibaren Galatasaray'ın birleşmesi ve yeni yapılanması içinde kurumsal iletişimin başındayım. - Galatasaray'da kurumsal iletişim faaliyetleriniz neler? - Spor kulüplerinde yönetim seçimle geliyor. Bu yönetimler şimdilik 2 yıllık, yeni tüzük yasası girdikten sonra belki 3'er yıl olacak. Ama süre çok kısa, 2 senede kurumsallık çizgisini yürütebilmek epeyce zor. Onun için biraz kaygılarım var. Yani değişen yönetimlerle gelen farklı yapılanmalar, stratejiler işi zorlayan etkenlerden. Ama ben bu kurumsallığı uzun yıllara yaymaya niyetliyim. "KRİZ SİZSİNİZ", YA DA... - Kitabınızın ismi, neden 'Kriz Seven İletişimci'... - Hayatım boyunca belli dönemlerde kriz yaşadık. Kitabın üzerine bir bant koyduk, "Kriz sizsiniz!" diye!.. Bu iki anlamda bir şey. Ya "hiç krizsizsin" ya da "kriz sensin" anlamına geliyor. Ben de diyorum ki; eğer krizi bir olayla yaşıyorsan, ondan kurtulamıyorsan ve onun içindeysen, onu sevmek zorundasın. Biz krizlerle yaşadık ve krizi sevdik diyorum... Ve diyorum ki, hep krizdeyiz bence, krizde olmasak bile sanal bir kriz oluşturabiliriz. Mesela adam anayasa defterini fırlattı, kriz oldu! Lodos esti kriz oldu gibi hep bir şey buluyoruz... İki çocuğum var. Oğlum Yeditepe Üniversitesi'nde 'görsel iletişim' okuyor, kızım ise 'Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nü 'onur öğrencisi' olarak bitirdi. Şu anda benim sektörümle ilgili reklam ve medya araştırma şirketinde bir uluslararası çalışma grubunun içinde çalışıyor. - Bir iletişimci baba olarak çocuklarınızla ilişkiniz nasıl şekil alıyor? - Benim yeni nesille iletişimim çok iyidir. Daha önce dediğim gibi; bu, genden gelen bir şey. Yaşadığım olaylardan biliyorum, çocuklarım da sürekli etrafımda olduğu için bir şekilde etkileniyorlar. Gayet iyiyiz yani... Mesela oğlumla birlikte sınıf arkadaşı gibi de çalışabiliyoruz. Aynı şekilde kızım da öyle, yani hep iletişim içerisindeyiz... "15 SENELİK EMEĞİMİ MÜZEYE BAĞIŞLADIM" Ender Merter, iletişim hayatında yaptığı en önemli etkinliği şöyle anlattı: "Türk afiş ve grafik sanatının öncülerinden İhap Hulusi Görey'in koleksiyonu, araştırmalarım ve ilgi alanımın içindeydi. Buna yaklaşık 15 sene zaman harcadım ve bu zaman içinde Türkiye'nin, Cumhuriyet öncesi ve sonrasını görsel bir nitelik içerisinde arşivledik. Bu arşivlerle belli dönemlerde sergiler açıyorum, panellere gidiyorum. Cumhuriyet tarihinin bu çok önemli koleksiyonunu, 2010 yılının başında Marmara Üniversitesi'nin Sultanahmet'teki rektörlük binasında bulunan Cumhuriyet Müzesine bağışladım..." İLETİŞİMİN TARİHİNİ KALEME ALDI 'Kriz Seven İletişimci' kitabı hakkında bilgi veren Merter, "Bütün iletişim sürecinde geçirdiğim anıları, yaptığım çalışmaları ve bir eğitmen olarak götürdüğüm süreçteki bütün örnekleri anlattım. 1980 öncesi ve sonrasındaki bütün hareketleri, iletişim dünyasında yapılan her şeyi kitapta bulmanız mümkün... Tabii bu kitap aynı zamanda da iletişimin tarihi gibi..." dedi.