Prof. KIRIM: Küresel krize tedbirde geç kalınması iyi oldu

A -
A +
Prof. Dr. Arman Kırım, ekonomik krizi gazetemize değerlendirdi. Kırım, "Amerikan hükümeti, İngiliz hükümeti tedbir alıyor sonuç ortada, çuvallıyorlar. Bizim müdahaleye geç giriyor olmamızın bence faydası var. Onların yanlışlarından ders alabiliriz" dedi.Prof. KIRIM: Küresel krize tedbirde geç kalınması iyi oldu

Prof. Dr. Arman Kırım, işletme iktisadı profesörü, akademisyen, öğretmen, girişimci, iş adamı, iş kitabı yazarı, konuşmacı, şirket danışmanı ve gurme. İlköğretimini Söke'de tamamlayıp, ODTÜ İşletme bölümü, İngiltere'de ekonomi bölümünde yüksek lisans ardından doktora ve ODTÜ İşletme bölümünde Yrd. Doçent ardından Doçentlik sonrasında Türkiye'nin ilk bankacılık ve yöneticilik eğitim şirketi, 1995'te "Yılın En Başarılı Genç Girişimcisi" ödülü, yurtdışı ve yurtiçi bilimsel dergilerde çok sayıda makale, 2003 yılında yayınladığı 'Mor İneğin Akıllısı' (Türkiye'de tüm zamanların en çok satan iş kitabı), çoğu çok satanlar listesine giren 15 kitap ve en önemlisi üç çocuğundan bahsederken gözleri ışıl ışıl olan bir baba. Arman Hoca'nın bizimle paylaştıkları, günümüzde her kişinin yaşadığı zorluklar karşısında gördüğümüz ışığın üzerimize gelen trenin ışığı değil de tünelin çıkışını gösteren ışık olduğu idi. Ayrıca yemek yazılarıyla okurlarına, çok farklı ve evrensel bir bakış açısı kazandırdı. Türk iş dünyasına 'farklılaşma' ve 'innovasyon' gibi çok önemli kavramları benimseten kişi olarak tanındı. Bazı kişileri anlatırken zorlanırsınız ya, nereden başlasam, nasıl anlatsam diye işte Arman Hoca'yı nasıl aktarsam diye planlarken, bu koca sayfanın çok özet kaldığı düşüncesindeyim. Hayata dair, kariyer ve iş hayatına dair, çevreye, insana ve ahlaka dair, inanca dair paylaşımları kulağa küpe olacak ve hiç çıkarılmayacak cinsten. Ha bu arada menemen tarifini mutlaka tatbik edin, nefis oldu ben denedim. Afiyetle yiyin zevkle okuyun. Teşekkürler Arman Hoca... G.K.Z >> Nasıl bir çocuktu Arman Kırım? 1955 Söke doğumluyum. Çok çalışkan, her sene okul birincisi olan, yazları Kuşadası'nda denize giren sıradan bir çocuktum. İlkokulda çok çalışkandım. Ortaokul, lisede çok çalışmadım. Ama üniversite 1. sınıfta çakınca haylazlığa son verip bir döndüm. Her sene 3,5 tutturmaya başladım. Yoğun çalışma hayatım bugüne kadar devam etti, ediyor. >> Çocukluğunuzda şu an geldiğiniz nokta hayaliniz miydi? Hayır. Söke'den buraları tahmin etmek mümkün mü? Söke'den çıkıp da vizyonum böyle olacak, hiç düşünmedim. >> Yemekle alakanız çocukluğunuzda da mevcut muydu? Yemekle alakam vardı hep. Üniversitede boykot yapıp, bize ocak verin, katlarda kendi yemeğimizi yapalım diye. Sonra bir mutfak açtırıp, her kata ocak koydurmuştuk. İyi yemek yapanlar arasındaydım. 11 yaşından beri yemek yaparım. >> Bankacılık, yöneticilik eğitimi verme fikri nasıl oldu? Söke'den çıkmış, İngiltere'de eğitim görmüş, Ankara'da hocalık yapmışım. Ama bir Allahın kulunu tanımıyorum. Türkiye'de enteresan bir şey var. Doçentsin, profesörsün ama seni kimse adam yerine koymuyor. Altındaki arabaya, üstündeki kılığa bakıyorlar. Sonra hadi ya edasında oluyorlar. O zaman idrak ediyorsun ki, güçlü olabilmek için önce paran olması gerekiyor. Paran olmadan bilgi birikimin, içeriğin bir işe yaramıyor. Bir de ilişkilerin çok önemli, öğreniyorsun ki ilişkilerin olmadan bir yere gelmen mümkün değil ve yıl 1992, ben Ankara'dan gelmişim, kimseyi tanımıyorum. Kimsenin bilmediği bir eğitim şirketi kuruyorum. Ama hiç böyle bir şey yok o zaman. Olmayan bir sektör kuruyorsun. Eğitim okulda verilir, sen ne yapıyorsun. Bankacılık ve yöneticilik eğitimi diye bir şey, kimse bilmiyor. Çok zordu. Şimdi binlerce eğitim şirketi var tabi. Tabi şunu yaşıyorsun seneler içerisinde Amerika farklı kültürleri barındıran bir ülke ve başarılı olmasının sebebi, sistemi çok farklı. Amerika'da kişinin network ilişkisine girme şansı çok fazla yok. Orada network'a giremeyip yetenekli olan insan çoktur. Sistemin özelliği yetenekli insanı bulup, onu kullanmak. Adamlar yetenek avcısı. Türkiye'de yetenek önemli değil, sen kimin adamısın, kim kimin adamı, ilişkiler bunun üstüne dayanır. Sadece ilişkiler önem taşır. Yıl 2009 hâlâ aynı, değişmedi bu mesele. Bir tek rahmetli Özal, böyle bir akım başlatmaya çalıştı. Benden olsun olmasın, adam yetenekli olsun, ben bu adamdan faydalanırım diye, prensler falan getirtti. Çok takdir ederim ben rahmetli Özal'ı. Ülkeyi gariban bir ülke sıfatından çıkarıp, batıya yakın varlıklı bir ülke olma yoluna soktu. İYİ Kİ GEÇ KALDIK Ben akademisyenlik yönümü daha çok seviyorum. Danışmanlık yaptığım şirketlerde krizin adı geçmiyor, nasıl gaza basarız diye program yapıyorlar. İşin kötüye gitse hükümet suçludur. İşin iyiyse sen akıllısın. Bir de şuna karşıyım. Hükümet önlem alsın, nasıl alsın yahu! Amerikan hükümeti, İngiliz hükümeti önlem alıyor sonuç ortada, çuvallıyorlar. Avrupa Birliği'ne Avrupalı para akıtıyor, hiçbir şey yok olmuyor piyasada. Hangi önlemin doğru, hangi önlemin yanlış olduğunu kimse bilmiyor. Üstelik adamların para basma yetkisi var bütün dünyaya. Senin para basma yetkin olmadığı gibi, ayrıca paran da yok. Adam paraları basarak bedavaya kağıt üretiyor, değeri satın alıyor, ona rağmen çuvallıyor. Doğru müdahale yöntemi neymiş acaba, bilen varsa anlatsın, o zaman biz de halk olarak hükümete diyelim ki niye böyle yapmadın? Bir de bizim bu müdahaleye geç giriyor olmamızın bence faydası var. Adamların yanlışlarından ders alabiliriz. Mesela öyle şeyler var ki; işsizleri ne yapacağız, adamların para verip daha önce emekli olmasını mı sağlayacağız ya da onları daha az çalıştırıp, çalışanlar ordusundan mı sayacağız? Daha önceki krizlerde, yurtdışında 80'li yıllarda Ronald Reagan- M. Thatcher döneminde, işgücünü para verip azaltalım ve erken emekli yaparak işsizlik sorununu halledelim diye bir uygulama yaptılar. Sonra baktılar ki yapısal işsizlik var, adam genç yaşta işsiz kalmış, emekli olmuş ama... Sonra yanlış olduğu çıktı ortaya. İşyerinde tutup, haftada 40 saatten 30 saate indirmek, uzlaşıp şimdi onu değerlendiriyorlar. Bu dönemde hangisi daha doğru yapılacak, bir doğrusu çıksın da ortaya onu uygulayalım. 6 ay önce bunu uygulasak ve paraları bitirsek daha mı iyi olacaktı? Tabi hükümet duyarsız kalsaydı bu da hoş olmazdı ama valla şu anda bir kriz paketi açıklamamış olmaları benim için bir şans, bence bu ülke için bir şans. HER ŞEY ABD'YE BAĞLI Bir makro boyutu, iki mikro boyutu. Hükümetin ve şirketlerin yapması gerekenlerdir. Herkes makro boyutuna bakıyor. Sanki devlet yapınca her şey düzelecek. Böyle bir şey yok. Mikro boyutta şirketlerin farklı olması lazım. Bu dönem farklı bir dönem. Eski yaptığın işleri yapamazsın. Mikro boyutta başarılı olacak ve olamayacak şirket bu döneme adapte olup olmayacağı ile belli olur. Ben bir hazır giyim firmasının danışmanlığını yapıyorum. Örneğin dünyada geçen yıl 100 tane kazak satılmıştı ama bu yıl krizle satılacak sayı 50. Şimdi benim işim yarı yarıya azaldı diye üzülmeli miyim ya da o 50 kazağı en fazla satan benim şirketim olmalı diye çabalamalı mıyım? Başka bir örnek kışın meşrubat satışları düşer, satılanlar arasında en çok satılan benim olsun bunun için çabalarım. İş kur, vergini ver, çevreni temiz tut, istihdam sağla, tabii para da kazan, bence en büyük vatanseverlik bu. Herkes zengin olsun, ne güzel memlekette zengin sayısı artarsa fakir sayısı azalır. İş adamı eleman çıkarmak istemez. En büyük sıkıntı doğru elemanı bulmak. Krize lüzum yok, çıkarmak isterse patron her zaman çıkarır. İş büyürken doğru elemanı bulmuş, yetiştirmiş adam niye çıkarsın, deli olmak lazım. İyi eleman her zaman en son gider. Şu an çok fazla katkısı olmayan adamı gönderirler. Adam müteşebbis ise almak ve çıkarmak ona kalmış, fırsatçı gibi şeyler yanlış. Şu durumda işin içinde olup az para kazanmak, sokakta olmaktan daha iyi. İşveren cepten yiyor, sen de biraz destek olmalısın. Yarım maaşla çalışmayı, işsiz kalmaya tercih etmeli bu dönem. >> Bu dönemin sonunu nasıl görüyorsunuz? Krizin dibi göründü mü? 2010 sonundan önce bu iş düzelmez. Krizin dibini Amerika'da işlerin düzelip düzelmediğine bakarak anlayabilirsin. Daha hangi eylemin yaradığını göremedik. Eğer Amerika'da vaziyet düzeliyorsa, krizin dibi görülmüş işler iyiye doğru gidiyor demektir. Mayıs'ta çıkacak kitabımda bunları ayrıntılı anlatıyorum zaten. Einstein ne demiş: 'Delilik: Aynı şeyleri yapıp farklı sonuçlar beklemek'. Artık ortalık değişti artık yeni şeyler yapmak lazım o zaman karada ölüm olmaz. Prof. KIRIM: Küresel krize tedbirde geç kalınması iyi oldu

YEMEKLE TERAPİ OLUYOR >> Biraz yemek konuşalım. Nasıl gurme olunur? Ben yoğun akademik hayatı olan, dünyayı gezen, okuyan, yazan, ders veren bir adamım. Bu yoğunluğa dinlendirici bir unsur gerekiyordu. Yemek bir terapi gibi, yenilikçi yönünden dolayı. Yemek tekniğini bilmek, yüzlerce kitap okumak, malzeme bilmek, dünyanın iyi aşçılarından yemek yemiş olmak ile önce teori sonra tasarımla olur. En çok Fransız sonra Japon mutfağını severim. Yağda kötü kızarmış balık yerine çiğ, taze balık soy dilimle limonla ye. >> Çiğ çiğ mi yiyeceğiz? Sökedeydim. Kuşadası'ndan taze balık aldım. Annemde limonlayıp beraber yedik. Anneme de ilk defa yedirdim. Taze balık akmaz, kokmaz. Güzel afiyetle yiyin işte. GÜZEL BİR MENEMEN TARİFİ Sizden bir tarif alalım. Menemen mesela (4 kişilik) Üç tane dolmalık biber, tohumları çıkarıp, üç adet domates ortadan kesip içini kaşıkla çıkar kalan kısmı birer santim kes, bir çorba kaşığı kekik yaprağı, iki adet taze soğanı incecik doğra. Az zeytinyağında biber sonra kekik en son domates ve soğanı koy. 8 dakika pişir. Ayrı bir tavanın içine su içine bir kaşık sirke koy(sirke yumurtanın dağılmasını önler ve kaldırır), kaynat, 4 adet yumurtayı ayrı bir kase içine kırıp tavanın ayrı yerlerine akıt (3dk.), hazırladığın sosun içine bu yumurtayı tel süzgeçle kurulayıp koy, ayrı bir tavada daha önce çıkardığın domates içini tel süzgeçten geçirip tereyağında çırparak kalınlaştır biber karışımlı sosu ortaya koy, yumurtayı üstüne oturt, domates sosunu etrafında gezdir ve ekmeğini bandıra bandıra ye, afiyet olsun >> Michelin adı nereden geliyor? Michelin yıldızlı restaurantların yemeklerini bilen biri olarak nasıl yorumlarsınız? Michelin lastiklerinin verdiği bir unvan. Michelin rehberlerinin belirlediği en prestijli payedir. Dünyada 72 adet var. Ben yaklaşık 30 tanesine gitmişimdir. Dünyada en iyi malzeme, ekmek, sunum, servis, teknik mevcut. Dünyada iki ay önceden rezervasyonu açar ve 1dk. İçinde dolar. >> Organik ürünlerle ilgili ne düşünüyorsunuz? Ben organik ürün olduğunu düşünmüyorum.Kimyasalların hiçbir şekilde karışmadığına inanmıyorum. >> Güzel değerlerin tadını bilen biri olarak, hayattaki en önemli değer nedir sizce? İnsanlıktır. Kendini çok önemsememek, kendinle dalga geçmeyi bilmek ve en önemli değer bence Allah'a inanmak. Varlığını bilmek insanı rahatlatıyor. Allah ile çekil köşene konuş, başkasına anlatınca dinlendiğinden bile emin değilsin. Biliyorsun ki seni dinliyor. Dua en önemli terapi işte. İnanmayanların gece yastığa başını koyunca mesela ne düşündüğünü merak ederim.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.