Ülkenin en ciddi meselesi eğitim

A -
A +
Ülkenin en ciddi meselesi eğitimAİLECE EĞİTİMİN İÇİNDELER Biri kız, 2 çocuğu olduğunu söyleyen Enver Yücel, "Oğlum evli ve şu anda benimle beraber Bahçeşehir Üniversitesi ve Kolejleri'nin yönetiminde. Kızım ise BJK Koleji'nin yönetiminde, eşim Semra Yücel Bahçeşehir Kolejleri'nin başında. Yani aile olarak, topluca eğitim işiyle uğraşıyoruz. Her şeyimiz eğitim" diyor... Fotoğraflar: Kurtbay Önür Ülkenin en ciddi meselesi eğitimEnver Bey'in çalışma ofisinde, Ivan Ayvazovski imzalı bir tablo ve el yapımı bir Hint eseri de dikkatimizi çekti. Bu eserler, Enver Bey'in ne kadar zevkli olduğunu ispatlar gibiydi... 'Çocuğuma da bu dersi böyle anlatırdım' diyen öğretmenlere daha açığız. Çünkü çocukları onlara emanet ediyoruz. O yüzden ilköğretim öğretmenlerini çok önemsiyoruz Zorunlu eğitim bence 12 yıl olmalı. Çünkü temel eğitimi vermek artık daha önemli, insanlar mesleği öğreniyor ama insan olma değerlerindeki o temel için, bireylere 8 yıl yeterli değil Hiç taviz vermediğimiz konudur lisan. Bir lisan artık yetmiyor, Türkçe kadar İngilizce de olması gerekiyor. Yanına bir lisan daha konulabilir. Yabancı dile çok önem veriyoruz Sunuş Bahçeşehir Uğur Eğitim Kurumları Vakfı Başkanı Enver Yücel, gerçek bir başarı öyküsüne sahip... Piraziz'de başlayıp Haydarpaşa Lisesi'nde devam eden ve bugün binlerce öğrencinin eğitim gördüğü bir grubun başında... Sanki yeni başlayan bir öğrenci edasıyla geleceğe dair, yükselişe dair, ülkemize dair somut ve büyük hedefler koyan biri Enver Yücel... 'Memleketin esas meselesi eğitim!' Bu cümle ile yola çıkıp, hedefe emin adımlarla yürümek... Enver Bey ile eğitim, AB, ekonomik kriz, eğitime yansımaları ve kendi başarı öyküsü dahil birçok konuyu zevkle okuyacağınıza inandığım bir sohbet gerçekleştirdik. Bu arada değinmeden geçmek haksızlık olur; Beşiktaş'taki Bahçeşehir Üniversitesi'nde yaptık röportajımızı. Her İstanbul âşığı gibi galiba ben de Boğaz manzarasını görünce, yeniden hayran oluyorum yaşadığımız şehre, her türlü karmaşıklığına rağmen... Kesinlikle muhteşem bir manzara, genç ve gençlerle, başarıyla dolu bir üniversite ve şık bir ofis. Ne güzel, başarınız daim olsun... G.K.Z. Giresun'dan İstanbul'a uzanan eğitim yolculuğunuz ile başlayalım... - Karadeniz'in güzel bir ili olan Giresun'un Piraziz ilçesinde 1957 yılında dünyaya geldim. İlk ve ortaokulu bulunduğum köyde okuduktan sonra öğretmenlerim ve ailem daha iyi eğitim alabilmem beni İstanbul'a gönderdi. O yıllarda çok meşhur bir lise olan Haydarpaşa Lisesi'nde yatılı olarak okudum. Ailemden ayrılıp liseye geldiğimde 14 yaşındaydım ve ilk 6 ay, haftanın birkaç günü ağlayarak geçiyordu. O zamanlar telefonla irtibat olmadığı için mektuplar geldiğinde bile ağlayan biriydim. Böyle bir ortamda lise eğitimini tamamladım. İyi ki liseyi Haydarpaşa'da okumuşum, çünkü orası zorluklarla mücadele etmeyi, dayanışmayı, arkadaşlığı, memleket-millet meselelerini öğrendiğim bir yuvaydı benim için. * Uğur Dershanesi ile nasıl tanıştınız? - Üniversiteye giriş sınavlarına hazırlanmak için Özel Uğur Dershanesi'ne gittim. O yıl üniversiteye gidemedim. Bir yıl daha dershaneye gitmeye karar verdim. Uğur Dershanesi'nin sahibi milletvekili oldu ve dershaneyi sattı. 70-80 kadar öğrencisi olan dershaneyi, matematik öğretmeni olan bir akrabamla satın aldık. Böylece benim eğitim işletmeciliği ve eğitim yöneticiliğinin kader ağları o yıllarda örülmüş oldu. Bu işe başladım, devam ettirdim ve bu işi sevdim, bir kere hizmet vardı işin içinde. Anadolu'dan gelen benim gibi insanlar vardı, onlar da üniversiteli olmak istiyordu, onlara kucak açmak, yardımcı olmak ruhumu okşuyordu ve bu yüzden bu işi çok sevdim. * Yani hem okuyup, hem çalıştınız... - Hem dershanede çalışıyor hem de Marmara Üniversitesi Eğitim Fakültesi Matematik bölümünü okuyordum. Çalışıyorum dediğim, dershanenin ufak tefek temizlikleri, asistanlığı, sekreterliği, reklam ve ilan için sokaklara dershane afişleri asma işleri idi. KALKINMAK İÇİN ŞART O yıllar iş, eğitim derken hareketli geçtiği için göremedim, ama sonradan öğrendim ki; memleketin en önemli meselesi eğitimmiş. Eğitimi halletmeyen, düzeltmeyen bir topluluğun, ülkenin ya da grubun kalkınamayacağını öğrendik. Daha sonra memleketin eğitimi ne olmalıdır diye düşündük. Tabii bu kurum büyüdü, şimdi Uğur Dershaneleri'nin 200'e yakın şubesi, 120 bin öğrencisi var, Türkiye'nin her noktasında olan bir kurum haline geldik. * Bahçeşehir Eğitim Kurumu fikri nasıl oluştu? - Uğur Dershanesi büyüdükçe, "okul da açmalıyız" diye düşündük. 1994 yılında açtık Bahçeşehir'de. Öyle bir okul oldu ki, insanlar o okulda okuyabilmek için Bahçeşehir'den ev almaya, taşınmaya başladı. İlk yıl 290 öğrenciye ulaştık, uzak bir yerde iyi rakam. Güzel bir başlangıç oldu ve devam ettik. Şimdi Bahçeşehir Kolejleri olarak 19 noktada kampüsü olan, Türkiye'ye yayılmış bir grubuz. * Bahçeşehir Üniversitesi ile bu eğitim grubunu taçlandırdınız... - Dershanemiz, okullarımız o kadar başarılı oldu ki; bu kadro, bu yürek ve bu heyecan ile bir üniversite de kurabilirdik. Ve 1998 yılında Bahçeşehir Üniversitesi'nin temellerini attık, üniversitemize de kavuştuk. Ondan sonra dershaneleriyle, kolejleriyle, üniversitesiyle ve yayıncılık grubuyla, yalnız ve yalnız eğitimle ilgili olan ve 140 bine yakın öğrenciye hizmet eden büyük bir eğitim grubu haline geldik. * Eğitim konusunda dünya ile Türkiye'yi mukayese edersek, çıtanın neresindeyiz? - İyi ve zayıf olduğumuz yönler var. Türkiye'nin yapması gerekenler var. Eğitim ithalatı yapan, eğitim modellerini alıp buraya monte eden bir grup olmaktan çıktık. Dünya eğitimine de katkıda bulunma noktasına geldik. Özellikle ana okulundan liseye kadar olan dönemde yaptıklarımızı dünyaya anlatmaya başladık. Dünyanın en önemli ve en güçlü eğitim fakülteleriyle iş birliği yapmaya başladık. Harvard Üniversitesi, New York Colombia Üniversitesi gibi... Üniversitemizde eğitim veren, çok değerli, dünya çapında profesörler var. Zeka nasıl geliştirilir, öğrencinin kişiliği ve üreticiliği daha iyi nasıl olabilir, öğretmenlerimize sürekli bilgi veriyoruz. Öğretmenlerimiz de o metoda göre anlatıyor. Şimdi 11 bin öğrencisi, 6 fakülte, 2 enstitü ve 1 yüksekokulu olan, büyük prestijli bir üniversite haline geldik. * Üniversite ile ilgili hedefiniz de büyük, Harvard gibi... Nerede olmak sizi mutlu eder? - Hedef koyduk kendimize, 2023 yılında dünyanın en iyi 500 üniversitesine gireceğiz. 2023 Türkiye Cumhuriyeti'nin 100. yıl dönümü. Cumhuriyetimize bir Türk vatandaşı olarak verebileceğim en güzel hediye bu olmalı. Arkadaşlarımız ve hocalarımız bu konuyla ilgili çalışmaya başladılar. Bahçeşehir Üniversitesi'nin açılışında, dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'in huzurunda şunu söyledik: 'Harvard olmak için 250 yıl bekleyemeyiz!' Süratli olmalıyız. Harvard, Harvard olalı 150 yıl oldu, biz o zaman 100 yılı 10 yıla ya da 10 yılı 1 yıla sıkıştırmak durumundayız. * Ülke geleceğinde üniversitelerin rolü... - Üniversitenin, hep uygulamanın önünde, uygulayıcılara yön veren kurum olması gerektiği, üniversite ile endüstri arasındaki ilişkinin daha sık olması gerektiği vurgulanıyor. Mezun olduğunda hep iş arayan değil, kendi işini de kurabilen, girişimciliği olan bireyler yetiştirelim istiyoruz. Aynı zamanda birkaç kültürü, en azından 2 kültürlülüğü yaşayabilecek ve o ortamlarda çalışabilecek bir insan, dünya vatandaşı olsun istiyoruz. Öncelikle Türkiye'ye bir borcumuz var. Türkiye'nin kalkınması, üniversitenin önemli bir problemi olması lazım. Bu konuyla ilgili üniversiteler, önce Türkiye'nin artılarını eksilerini ortaya koymalı. Burada Türkiye'nin en büyük gücü, genç nüfusudur. Eğer bu genç nüfusu eğitebilirsek Türkiye için müthiş bir artı olur, aksi halde problem olur. AB HEDEFİ ÖNEMLİ Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne girişteki stratejisinin başından beri eksik olduğu kanaatindeyim. Devletimiz AB için yasaları belki yerine getiriyor ama fiziksel olarak biz bir yere girmiyoruz. O zaman bizim halklar ve milletler olarak anlaşmamız lazım, o insanların anlaşabilmesi, birlikte aynı sofralarda, masalarda, spor alanlarında ve tiyatrolarda yaşayabilme kültürüne sahip olmaları lazım. Bu da ancak gençlerimize verebileceğimiz eğitimle mümkün olabilir. Bir taraftan da eğitim üzerine baskılar ve yoğunlaşmalar var. Nüfus artışı Türkiye'de normal denilmeyecek boyutlarda ama geçmişte daha fazlaydı. Üzerine bir de göç dalgası geldiğinden baskılar arttı. Şu anda köylerimizde okullarımız boşalıyor ama şehir merkezlerimizde sınıflarımız 40'lı 50'li mevcutlarda. * Bölgelere yapılan yatırım artmalı mı? - İşte bunun bir politikası olması gerekiyor. Sürdürülebilir kalkınma için neler gerekiyor, bunların ortaya konması lazım. Planlama şart ve bu çerçevede ülke kalkınması lazım. Her bölgede her şey olmaz, bazı bölgede hayvancılık, bazı bölgede tarım, bazılarında ise sanayi olur. Türkiye bu şekilde planlanırsa ve her yerde, özellikle anaokulu, ilköğretimde ve zorunlu eğitimde kaliteli ve iyi eğitimi alabileceklerine inanırlarsa, o zaman ülkenin her tarafına yaygınlaşma ve sürdürülebilir kalkınmanın temelleri atılmış olabilir. HAYALİM GERÇEKLEŞTİ Türkiye'nin mutlaka teknoloji üretmesi gerektiğine inanıyoruz. Yenilik ve farklılaşma olmalı. Onun için biz Türkiye'nin çok güzel ve en önemli bir işini daha yaptık. 4 yıl önce Bahçeşehir Fen ve Teknoloji Lisesi'ni kurduk. Türkiye'nin ilk ve tek burslu lisesi, öğrencilerin tümü, 1 milyon kişinin girdiği sınavdaki ilk 200 öğrencidir. Öğrencilerin hepsi burslu ve yatılı okuyor. Onlar Türkiye'nin gelecekteki bilim insanları. En büyük hayalim buydu, bunu gerçekleştirdik ve Türkiye'nin temelleri yeniden atıldı gibi hissediyorum. * Krizin eğitime yansıması nasıl oldu? - Kriz tabii ki dünyada herkesi etkilemiştir. Bazılarını az bazılarını çok... Eğitimin bazı noktaları da krizden faydalanmıştır. Mesela master yapan öğrenci sayımızda artış olmuştur, krize rağmen. Bunun nedeni; belki kısıtlı bir bütçesi olan kişi, işsiz de kalmışsa, daha fazla avantaj elde edebilmek için o kısa dönemini eğitime ayırıyor. Ama çocuğu özel okullarda okuyan bir veli işini kaybetmişse, çocuğunu okuldan almak durumunda kalıyor. Tabii krizin etkilediği sektörlerde eğitim en sonlarda yer alıyor. Aynı zamanda bir sivil toplum örgütünün de başkanıyım, arkadaşlarımızla görüşmelerimizde paylaşıyoruz. Bu konuyla ilgili, yardımcı olan okullar var. Biz kurum olarak bu konuda sıkıntı çekmedik. * Eğitim alanında fırsat eşitliğini sağlamak neden önemli? - İlköğretimde Türkiye iyi işler yaptı, çok iyi okullarımız var. Ama fırsat eşitliği problemi var. Yani dar gelirli aile çocuğu iyi eğitim alamıyor. Ülkenin farklı noktalarında aynı eğitim yok, çok farklı eğitim var. Fakirin torununun fakir olmaması için, eğitim bir kırılma noktasıdır. Farklılaşmayı orada yakalayabilirsin. O zaman gençlere eğitimde fırsat eşitliği verilmesi gerekiyor. Hâlâ zenginin çocuğu iyi eğitim alıyor, dar gelirlinin çocuğu alamıyorsa, bu hep devam edecektir. Türkiye'nin en önemli problemi budur. Öncelikle bunun aşılması gerekiyor. Eğer siz eğitimde adaleti sağlayamıyorsanız, gelir dağılımında da sağlayamazsınız. Yani eğitimde adalet ve fırsat eşitliği, zaten ekonomide de eşitliği sağlayacaktır. Dünya istatistiğinde bir yıl daha fazla okuyanın geliri yüzde 10 artıyor. GÖÇ TERSİNE DÖNMELİ * Bir dönem bizim beyaz yakalılarımızın beyin göçü vardı. Üniversitelerimizin artmasıyla bu oran azaldı mı? - Bu oran çok azalmadı ama Türkiye'ye iyi beyinleri çekebilmek için burada bir altyapı olması lazım. Vakıf üniversitelerinin kurulmasından sonra belki binlerce bilim insanımız dünyadan ülkemize geldi. 1 ay sonra dünyanın en iyi üniversitelerinden birisi olan Hong Kong'dan ve Stanford'dan, elektrik mühendisliğinden bir arkadaşımızı geri çağırıyoruz. Her ikisi de Türk vatandaşıdır. Buna benzer belki sadece Bahçeşehir Üniversitesi'nde, özellikle Amerika'da doktorasını yapmış otuza yakın bilim insanı tekrardan ülkemize, bize geldiler. Beyin göçü tabirine ben pek katılmıyorum. Birey kendini geliştirebilecek ortam bulamıyorsa ne yapsın, gitmesin mi? Asıl mesele, biz bunları nasıl çekebiliriz?.. * Ülkemizdeki işsizlik meselesine siz nasıl bakıyorsunuz? - İşsizlere iş, aşsızlara aş bulabilmek için beyni çalışan bilim insanlarını, üreten insanları geri çağırmak lazım. Eğer bir bilim insanını çağırıyorsanız bin tane elemanı iş bulabilir konuma gelecektir. Bütün mesele de budur. Üreten beyinleri ülkenize çekebilirseniz işsizliğe de çözüm bulmuş olursunuz. Öncelikle o bilim insanlarına üretilebilecek sağlıklı zemin ve iyi toprak sunmak lazım.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.