İSTERİZ ki, din adamlarımız hatırı sayılır bir münevver, danışılacak birer düşünür olsun. Sözgelimi "İzafiyet Teorisi"ni tartışıp üç bilinmeyenli bir denklemi çözebilsinler. Yetmez. Dünya haritasını ezbere çizip devletleri ve başkentleri yerine oturtabilsinler. Ne bileyim, Osmanlı padişahlarını eksiksiz sayıp, internetle haşır neşir olabilsinler. Azarlamasız, küçümsemesiz, din bilgisi verebilsinler. Bilhassa hocalar, güzelim türkçeleri, giyim kuşamlarıyle örnek bilinip takır takır yabancı dil konuşabilsinler. Bu hasretim hiç bitmeyecek. ¥¥¥ İlmi, irfânı yerinde her tür münevvere ihtiyacımız var. Ama hâlâ böyle bir zenginliğe kavuşabilmiş değiliz. Neden? Sebebi, kıt kanaat bir ömre rıza göstermektir. Gençler kütüphâneli evlerde yetişmiyor. Sanata, edebiyata, estetiğe hattâ yerli ve yabancı gündemlere yaban kalıyorlar. Sonra ne oluyor? Yarım yamalak cesaretlere, enti püften sloganlara kapılanıp "İşte olduk" zannediyorlar. Yanlış. ¥¥¥ Ve Türkiye "İşte oldum" girintili, "Doğruyu ben bilirim" çıkıntılı beyinlere teslim ediliyor. Kimi yazar kimi bürokrat, kimi teknik direktör kimi fabrikatör olan bu sayın efendiler üstelik konuşmayı da beceremiyor. Bir futbol antrenörü doçent, rakib'e "Raakip" diyor, iyi mi? Spor yazarı "Haakem" diyor, iyi mi? Hayır, değil. 21'inci Asra böyle girmemeliydik. Türkiye, "İşte oldum" vesveseli garîbanlara teslim edilmemeliydi. ¥¥¥ Antrenman'a "Antaraman" diyen spor adamı ile, delâlet'i "Dalâlet" zanneden, Başbakan Yardımcısıyle, herkes'e "Herkez" deyip durmaktan yorulmayan parti lideriyle nerelere varılır? İşte buraya. Gülünçlüğe, acınasılığa, sığlığa. 1987'de, "Hayatımda hiç kitap okumadım" diyen, ama dört kitap yazmakla övünen bir garibi herkesin içinde şiddetle azarladığımı hatırlarım. Aval aval bakıyor, gülüyordu. Kendi hâline değil, azarlayışıma. ¥¥¥ Yırtık ve sıyrık, üstelik kendisinden habersiz nesiller, topluma yüktür. O sebeple derim ki: Çocuklar kütüphâneli evlerde büyümeli. Kendi dillerini, nüanslarıyle öğrenebilmeli. Geniş bir genel kültür edinmeli. Yemeyi içmeyi, giyinip kuşanmayı, görgülü yaşamayı da başarabilmeli. İzafiyet Teorisi'ni, Frank Kapra sinemasını, İbrahim Çallı'yı, yakın tarihi ve üç bilinmeyenli denklemi tartışabilecek din adamlarını, siyâsetçileri, bürokratları hem de sanatkârları yana yakıla özlüyorum. Bu hasretim hiç bitmeyecek.