BİZLER ölmeğe ne kadar da yatkınız? Halk hikâyelerimizden destanlara kadar durmadan ölmeyi çağırır, kendimizi helâk ederiz. Kerem ölür, Aslı ölür. Leylâ ölür, Mecnun ölür. Ferhat ölür, Şirin ölür. Bunca acı yetmez, ağlayıp uğunuşlarımız kâfi gelmez. Tutar, şarkı ve türkülerimizle de feryatlanırız: "Vur sîneme öldür beni!" * * * Kardeşim, niye ölesin? Doğru dürüst yaşamayı öğrensene. Ama olmaz... İki gözümüz iki çeşme ölenlere acıyorken, kendi ölümümüzle de kalanlara ıstırap vermekte üstümüze yoktur. Ne garip? Minicik bir muhabbet, ufacık bir gülüş karşısında bile akıllar ölümdedir: "Bakışına kurban olayım" "Salınışına kurban olayım" Başka? "Dillerine kurban olayım" E hadi ol bakalım, kolay gelsin. * * * Ya o gencecik anneler? Herkesin gözü önünde yavrusunu hem şapur şupur öper hem de "Annen sana kurban olsun" diye iniler. Evet ya... Bizim bu yamuk âdetlerimizde herkes birbirine (Hatta evindeki kediye köpeğe) kurban olmaya âmâde beklemektedir. Dost dosta, arkadaş arkadaşa, komşu komşuya kurban olmaya (sözümona) hazırdır da, yirmi milyon borç istendiğinde "Sayın kurban" saniyesinde kuru derelerden su getirmeyi başarır: "Ahh keşke olsa. İnşaallah başka zaman" * * * Yani, sizin için kurban olacaklar, iş paraya gelince başka bahara adres verirler. Ne oldu şimdi? İki dakika önce kurbanlığa hazırdık ya... Galiba hangi mesele fazla konuşuluyorsa, cıvıklaşması da o kadar erken oluyor. Sizin anlayacağınız o "Uğruna ölme, kurban olma" hikâyeleri sadece şarkılarda. Fazla ciddiye almayın. * * * Asıl kurbanlar, kurbanlıklar, bu bayram 80-100 milyon verip aldıklarınızdır. Sadece onlar insanlık için toprağa yatar da boyunlarını uzatır. Gerisi masal. Kutlu olsun efendim. Nice Kurban Bayramlarına; dalaşmasız, küsüşmesiz, Anayasa fırlatmasız erişin. Bayramları birbirinize kurban olmadan, ama severek, ama tahammül göstererek yaşayın. * ** Bakmayın şarkılara, türkülere... Onlar dakikalık avuntu. Yalan dünyanın bir pişirimlik lezzetleri.