Gazetecilere dokunulur mu?..

A -
A +
Gerçek haber bulmak için büyüteç kullanmanın şart olduğu bir kısım medyayı inceledim bugün.
Ticari suçlar gerekçesiyle ticari bir kuruma yapılan polis baskınını medyaya yapılmış baskın gibi haber yapmışlar.
Şaşırmadım, çünkü yalan haber onların uzmanlık alanı.

Ortada fol yok yumurta yokken, "Bizi susturamazsınız" yaygarasını koparmışlar.
Avrupa'daki ağabeyleri, yengeleri görsün diye de ellerinde İngilizce pankartları da hazır zaten.
Komple yalan manşetlerle desteklenen algı operasyonu. Yerseniz.

Her fırsatta vurgu yapılan şu meşhuuuur "gazeteci dokunulmazlığı", beni artık çok sıktı. Çoğunun ne iş yaptığı, hangi amaçlara hizmet ettiği tartışılır bir meslek grubunun bu kadar yüceltilmesi, hatta -sümme hâşâ- kutsallaştırılması bıktırdı artık.
Bunu Gazetecilik Bölümü okumuş biri olarak söylüyorum.

Herkese dokunulur, gazetecilere dokunulamaz. Oturtmak istedikleri anlayış bu.
Bu ülkede dokunulmaz kimse yoktur.
Milletvekillerinin var mı sizce, bence yok.
Hatta Cumhurbaşkanı'nın bile dokunulmazlığı yok. Kıyasıya eleştiriyorlar. Hatta manşetten hakaret ediyorlar.

Sıra manşetten hakaret/iftira edenlere gelince, "aman ha bize dokunamazsınız!"
Neden?
Siz herkese dokunuyorsunuz ama.

Bu ülkede herkese dokunulur, gazetecilere dokunulmaz.

Eğer meslekler içinde "olmasa da olur" diye bir grup yapılsaydı gazetecilik en başta gelirdi bence. Dünyada ve Türkiye'de gazeteciliğin ciddi bir kısmı sadece tahrik, algı yönetimi ve kandırma amaçlı yapılıyor.

Yine iddia ediyorum, dünyada ve Türkiye'de ajanların en çok kullandığı maskedir bence gazetecilik. Hatta Türkiye belki de bu konuda 1 numaradır.
Adı sanı duyulmamış bir derginin, internet sitesinin, gazetenin muhabiriyim diye bir kart bastırıp istediğiniz yere girebilirsiniz, istediğinizi sorguya çekebilirsiniz.

İşte bu yüzden bir memlekete gazeteci kılığında ajan göndermek turist kılığında göndermekten daha kolaydır.
Bilim adamı kimliğiyle göndermekten bile kolaydır.

Şu meşhur "Biz burda kamu görevi yapıyoruz" savunmasını zaten hiç yerinde bulmuyorum. Kamuyu ilgilendirmeyen bir sürü konuda bile maydanoz oluyorlar, hatta sorgu hakimi.

Adam komşusuyla kavga etmiş, kızı kaçırılmış, trafik kazası geçirmiş vs...
Gelmiş birisi orda sana sormadan fotoğrafını çekiyor.
"Çekmesene kardeşim, sen hangi hakla benim hayatıma daldın?.. Hangi hakla fotoğrafımı çekiyorsun?"
Dediğin anda hemen feryat figan: "Ben gazeteciyim görevimi yapıyorum."
Senin işin mi benim hayatıma girmek. O zaman ben de senin hayatına gireyim, bakalım nasıl oluyormuş.
Kamu yararı bunun neresinde? İnanın çoğu işleri bu basit örnekteki gibi dayanaksız.

Gazetecilik büyük sorumluluk ister, büyük sorumlulukların da cezası büyük olur. Sen 1 kişi hakkında yalan söylersen, ona iftira atarsan 1 suç işlemiş olursun. Eğer bu iftirayı 100 bin tirajlı gazetende yazdıysan o suçun cezası 100 bine katlanmış demektir.
Üstelik telafisi olmayan bir suç.

Bugün manşetten verdiğin yalan haberin tekzibini de yarın manşetten verecek misin? Versen bile o büyük suçunu telafi etmiş olacak mısın?
Tabii ki hayır.

Dünyada çok suç işleniyor amma en çok gazetecilerin suçları yanlarına kâr kalıyor.
Veya sadece Türkiye'de mi böyle bilmem.

Diyeceğim o ki, medyaya baskın da yok baskı da yok.
Baskı değil ama kontrol olmalı, çok sıkı olmalı. Bırakın çok sıkıyı, hiç kontrol yok.

Türkiye tam bir yalan haberler ülkesi olmuş. 77 hanelik mahallede yalan haber yayarsanız başınız belaya girmez ama 77 milyonun duyacağı yalanları gazete manşetlerinden verirseniz hiçbir şeycik olmaz.
Burası basının dokunulmaz olduğu tek ülke.

Misalen söylüyorum, gazetecinin birisi karısını öldürse ve hapse atılsa onu bile "gazeteciler bu ülkede özgür değil" diye haber yapan özgür medyamız var.
Bu kadar özgürlükten elbette maraz doğar.
Gazetecilere dokunulur mu, tabii ki dokunulur...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.