Sahteciliğe sahte ceza!

A -
A +

Dün karneler verildi biliyorsunuz, Şanlıurfa’da bir internet kafeden birçok çocuk sahte teşekkür belgesi almış. Kafe sahibi gerçekten insaflıymış anlaşılan, takdir belgesi de basabilirdi!

Şaka bir yana, bu işin profesyonel olanı sahte kimlik veya pasaport basmaktır. Peki ne ceza verilmiş dersiniz, sadece idari para cezası.
Suçun ciddiyetini kavramak için ille de anayasa profesörü mü olmak lâzım?

Sahte diplomalı 70 öğretmen meslekten atılmış, yeni haberler. Meslekten atmak da ne demek, emin değilim ama başka ülkede olsa aynı gün hapsi boylamışlardı bence, hiç olmazsa mahkeme sonucu kesinleşinceye kadar.

Sahte diplomayı nasıl temin ettiklerine dair ifade vermek, ağır soruşturma geçirmek gibi bir zahmete de katlanmamışlar anladığımız kadarıyla veya en azından şimdilik.

Son yıllarda meydana çıkan ve sonuçları en acı kul hakkına sebep olanları sahtecilik, mâlûmunuz, sahte delil üretenler. Balyoz davasında, askerî casusluk davasında, Tahşiye davasında vs.

Gerçi o çetenin suçlarının karşılığı olabilecek ceza bu dünyada yok, o ayrı. Yedikleri kul hakları da helal ettirilebilecek gibi değil.
Zaten pişman olmuş, “hakkınızı helal edin” de demiyorlar, gayet pişkin halde sırıtmaya devam ediyorlar.

Kul hakkı o kadar zor ve narin bir konu ki, izahı zor. Bir kişinin hakkını yerseniz gidip ondan helallik isteyebilirsiniz. Peki ya, milyonlarca kişinin hakkını yerseniz ne olacak?

Konumuz sahtecilik ya, kul hakkının kitlesel halde yenildiği alan belki de “yeme” sektörü, yani gıda sektörü.
Üzerinde “%100 elma” yazan bir meyve suyunun içindekiler kısmında ayrıca “aroma, asit düzenleyici” vs. yazıyorsa bu ne demek oluyor meselâ, % 110 mu olmuş?
Benim sahtekârlık olarak gördüğüm bu durumu mevzuat normal görüyor anlaşılan.

Çünkü düpedüz sahtecilik vakaları çığ gibiyken, işin bu tarafı kimsenin aklına bile gelmiyor.
Yani bildiğiniz sahtecilik, öyle kelime oyunları falan da değil sadece.
Arının üretmediği bal, içinde etten başka her şey ola sucuk, jelatinden yoğurt gibi.

Bakanlık ha bire sahte gıda üreten firmalar listesi yayınlıyor ama bu listeleri kimsenin aklında tutması mümkün değil. Bir de artık listelere karşı bağışıklık kazandı beynimiz. Üretici de kendine yeni bir isim bulup yoluna devam ediyordur herhalde.
Adının kötüye çıkmasından ancak “adı bilinen” firmalar korkar. Dolayısıyla, bu listeler tüketicinin “bildiğinden şaşma” fikrini pekiştirmekten ve birkaç büyük firmayı daha rakipsiz kılmaktan başka işe yaramıyor.

Peki ya çözüm?
Çözüm sert tedbirler de, hapis cezası dahil.
Ve elbette o firmaların sahiplerinin ve ortaklarının, bir daha hiçbir şekilde gıda üretememesi lâzım.

Osmanlı üsûlü falaka cezası yâhut tahta külâh giydirip eşek üzerinde çarşı içinde dolaştırma cezası da bence olur.
Modern hukuka uymaz tabii.

Modern hukuk madem bu cezâları uygun görmez, o zaman bizi koruyacak, suçlunun “hakkını” verecek cezalar bulsun.
Bari cezanın sahtesi olmasın.
Yoksa sahte diplomalı gıda mühendislerinin ellerinden bal diye glikoz şurubunu, yoğurt diye jelatini hep birlikte yeriz...

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.