Aralarındaki tuhaf uyum hayatın dansı gibi. Ritmi her an değişebilen bir dans. İşte sarı ve siyah GBHL'nin ambleminde buluşmuş. Biraz eskilerden başlayacağız anlatmaya... Gölcük'ün yaşadığı ilk felaket değil 17 Ağustos. Ondan 41 yıl önce meydana gelen bir facia Gölcük'te neredeyse lise çağında genç bırakmaz.. O günlerin Gölcük'ünde bir lise yoktur ve öğrenciler vapurla İzmit'e gidip gelirler.. Ve Üsküdar adlı vapur 1 Mart 1958 günü, İzmit körfezinde çıkan fırtınayla sulara gömülür... Yaklaşık 300 çocuğun geleceğini, seslerini yutar deniz. Bu olay GBHL'si kazandırır Gölcük'lülere. Siyah yaşanan acıyı, sarı da güneş gibi doğan liseyi simgeler. İşte o günden 17 Ağustos'a değişmeyen tek şey onbinlerin geleceğini, geçmişini yıkıntılar arasına gömen zihniyet. Çünkü depremde sadece (belirlenebildiği kadarıyla) Gölcük'te 40 öğretmen, 690 öğrenci hayatını kaybeder. GBHL mezunlar derneği üyeleri, onbinlerin hayatını kaybettiği felaketin daha dördüncü yılında duyarsızlığın önüne nasıl geçeceklereni düşünüyorlar.. 'Biliyoruz ki bu anmalara verilen önem ve gösterilen ilgi gittikçe azalacak. Daha şimdiden anma programımız için destek bulamıyoruz. Unutturulmaya çalışılıyor. Şimdiden duyarsızlık başlamışsa 20 sene, elli sene sonra hiç konuşulmayacağını biliyoruz. Ama bizim amacımız unutulmaması ve bundan sonra böyle acıların yaşanmaması için herkesin üstüne düşeni yapmasının sağlanması. En son Bingöl depreminde gördük, yine yıkılan bir okuldu ve yine öğrenciler öldü.' ğ Mezunlar derneği iş başında Böyle diyor mezunlar derneği başkanı Faik Uyanık. Faik Uyanık bir haber spikeri, en iyisinden, en kötüsüne, olayları önce öğrenen gruptan. 17 Ağustos gecesi pek çok meslektaşı gibi o da görevinin başındaydı. Ve NTV ekranından birbiri ardına gelen haberleri aktarıyordu. O bu telaşa kapılmışken, arkadaşları Gölcük'teki ailesinden kötü haberi almışlardı. Yayın bir reklamla bölündü, Faik Gölcük'e uğurlandı. Az önce haberi sunarken şimdi enkaz başında haberin kendisiydi. Annesi, babası ve kardeşi yıkılan evlerinin enkazı altında kalmıştı. 'O gece biz de herkes gibi enkazın başına koştuk. Elektrik yoktu, kurtarma için makine yoktu . Saatlerce bekledikten sonra , çaresizce herkes gibi gidip yattık. Sabah radyoda Cumhurbaşkanının sesini duydum. Halkın acısını paylaşıyor, teskin edici sözler söylüyordu. Evet, bu bilgisizliğin, sorumsuzluğun sonucuydu. Ve bundan sonra bilgisizce işler yapılmaması için çalışmalıyım dedim. Benim artık Gölcük'te bir evim yok ama herkesin üstüne düşeni yapması, sebeplerin unutulmaması için her sene toplanıp bu anmanın gerçekleşmesi için elimizden geleni yapacağız.' Ancak dört gün sonra çıkarılabildi Faik'in ailesi yıkıntılar arasından. Onun depremden bir ay önce internette oluşturduğu mezunlar derneği sayfası da sadece GBHL mezunlarının buluşup konuştuğu bir yer olmaktan çıktı depremle birlikte. Gölcük'le bağlantısı olan herkes yakınlarını arıyor, yardım haberleri, istekler, kayıplar yer alıyordu sayfada. Bu durum da mezunlar derneğine bambaşka bir sorumluluk yükledi ve daha çok çalışmaya itti. Kayıplara verdikleri sözle, okul bahçesinde anma törenleri başlattılar, sponsorların desteğiyle ihtiyacı olan öğrencilere burslar sağladılar ve 'Barbaros Magazin' dergisini çıkarttılar.( Bütün bunlar üyelerin gayretleriyle ve sağladıkları desteklerle gerçekleşti. Ama şu günlerde Barbaros Magazin dergisinin geleceğiyle ilgili büyük problemler yaşıyorlar. Kaynak bulamadıkları için sayılarını azalttılar ve gelecek sayı nasıl çıkacak? diye düşünüyorlar.) Sene 1999... Ağustos'un 17'si Hani çaresizliğin, bir şey yapamamanın insanın kollarına geçirdiği kalın prangalar vardır ya, ağırlığı yüreğinizi ezen prangalar. Ama hissettiğiniz üzüntünün, ateşin düştüğü yerdekiyle hiç de benzeşemeyeceğini bildiğiniz durumlar. Kelimelerin cümleye dönüşemediği, desteğinizi ortaya koymayı beceremediğiniz, suskunluk sığınağına kaçtığınız zamanlar. Kendi kabuğunuzda kıvrılıp yokmuşsunuz gibi yaptığınız... Daha açık anlatmalıyım değil mi? Yazarken bile kaçıyorum ben. Hani sene 1999... Hani Ağustos'un 17'si... ...Ve onbinlerce canın bir anda gidişi... Gidenlerin ardından çaresizce bakışınız. Arkadaşlarınızın, tanıdığınız, tanımadığınız binlerce insanın kaybettiği yakınları, aileleri. Onlardan biri, çok sevdiğim bir arkadaşım. Faik Uyanık. Siz onu ekrandan, NTV Haber Spikerliğinden tanıyorsunuz. Geçen dört yıl içinde, ben Faik'le bu konuyu hiç konuşamadım. Bu röportaja kadar. Yine de tam bir konuşma sayılamaz bu. Ben bu konuda cümle söyleyecek gücü bile bulamazken, onların her sene, her şeye rağmen Gölcük Barbaros Hayrettin Lisesi'nin bahçesinde düzenledikleri anma törenleri ne çok şey anlatıyor aslında. Ve onlar el ele verip, kaybedilenlerin anısına beyaz balonlar göndermeye bekliyorlar bu yıl yine... Saat 03:02'de... Gölcük'te... Beyaz balonlar Kaybettikleri arkadaşları için, gökyüzüne 'sizi unutmadık' balonlarını göndermek ve herkesle sessizce el ele tutuşmak için destek bekliyorlar. Geçen yıl Gölcük'te gökyüzüne bırakılan beyaz balonlar anma programının simgesi olmuştu. Bunu her yıl tekrarlamaya karar verdiler. 3. yıl mesajını usta bir isim, Yıldız Kenter okumuştu, yine ünlü bir tiyatrocunun sesinden gelecek 4. yıl mesajı. Her ayrıntısıyla düşünülen anma programında, Atılım Üniversitesi öğrenci konseyi güvenlik konusunda destek verecek. Öğrenci Konseyi Başkanı Tuğrul Babacan Ankara'dan kalkıp geliş nedenini, Atılım Üniversitesi öğrencisi olan eski bir GBHL'li olan Aklan Acar'ın anlattığı bir anıya bağlıyor. 'Mezunlardan biri geçen yılki törende elindeki beyaz balonu sıkı sıkı tuttuğunu anlatmış. Ve saat tam 03:02'de balon parmaklarının arasından kayıp gitmiş. Bu beni çok etkiledi ve yapabileceğimiz ne varsa üniversite olarak orada olmalıyız diye karar aldık. Yoksa depremi yaşamış değilim, Gölcüklü değilim ama herkesi destek olmaya çağırıyorum.' Kübra okulunu geri aldı Lise son sınıfa başlayacağı yıl yaşadı depremi Kübra Bingöl. Bütün acılardan sonra Eylül'de okula dönmenin sevinci vardı ama o da yarım kaldı. Okul hasar görmüştü, öğrencilerin girmesine izin verilmiyordu ve Değirmendere'de bir okulun bahçesine kurulan çadır yeni okulları olmuştu. Ama anıları, yaşadıkları kapalı okul binasının duvarına sinmiş duruyordu. Kübra buna dayanamadı ve kağıda kaleme sarıldı.. Cumhurbaşkanına ve Milli Eğitim bakanına mektuplar yazdı. 'Cumhurbaşkanı Demirel'den cevap gelince 'bu iş tamam' dedim. Ama bizi İhsaniye'deki Anadolu Lisesine misafir öğrenci olarak gönderdiler. İstediğim bu değildi, okulumuzu istiyordum. Yazmaya devam ettim. Sayısını bilmediğim mektuplar yazdım Metin Bostancıoğlu'na ama cevap alamadım. Nasıl yaptım bilmiyorum, bakanın Gölcük ziyaretinde korumaların arasından sıyrılıp mektubu verdim.' İsteğine ulaşan ve okuluna kavuşan Kübra 'Anılarımızın da sevdiklerimiz gibi enkazın altında kalmaması için yaptım' diyor. O günlerde hukuk okumaya karar veren Bingöl şu anda İstanbul Ticaret Üniversitesinde eğitimini sürdürüyor ve şimdi de burs peşinde. Bakalım bunu da başaracak mı? Sevinç ve üzüntüyü birlikte yaşıyorum 'Herşey bittikten sonra çok enteresan duygular yaşıyorum. Sevinç, gurur, üzüntü, kızgınlık, öfke hepsi bir arada... Üstlendiğimiz işi tamamlamanın sevinci, en iyi anma törenini düzenlemenin gururu. Ama aynı anda çok büyük bir üzüntü. Kaybettiklerimizin üzüntüsü, buna sebep olanlara duyduğum öfke ve anmaya her yıl daha az kişinin katılmasına duyduğum kızgınlık. İnsanlar güzel şeylerden söz etmek istiyorlar, şartlar ağır olumsuzluklardan kaçıyorlar tamam anlıyorum ama. Senenin 364 günü zaten güle oynaya geçiyor, onbinlerce insanın öldüğü bir günde ağlasın insanlar..'