Her uçuş bir risktir

A -
A +

Erdoğan Türker, BOSPHORUS EUROPEAN AIRWAYS'in uçuş işletme müdürü... 1967'den beri uçuyor. Uçuş saati yirmi bini bulmuş. Dile kolay 833 günü havada geçirmiş Türker kaptan. Ve Mehmet Koçyiğit. O da aynı şirketin eğitim müdürü. O da havada sekiz bin saat kalmış. Acaba bu kadar süreyi havada geçiren birileri için uçmak ne ifade ediyor. Herkes için bir tutku olan uçmak onlar için sadece bir iş mi?... E.T. "-İlk başta, silahlı kuvvetlerde uçarken bir tutkuydu. İşin mali kısmını hiç düşünmüyorduk. Biz ordudan geldiğimiz için. Bize ölmek bile vızıltı gelirdi. Cenazemiz bayrağa sarılacak, top arabasına konacak, insanlar arkamızdan ağlayacak... Bunlar hoşumuza giderdi yani. THY'na geldiğimizde birdenbire cebimiz para görmeye başlayınca açık konuşmak gerekirse işin materyalist tarafına, maddesel tarafına erişmeye başladık, 'bizim mesleğimiz para ediyormuş' diye. O zamana kadar bir tutkuydu. Ben kırk yaşındayken, binbaşıydım uçuşa çağırdılar mı koşarak giderdim. Liste yapılırken herkes toplanırdı 'ben uçayım' diye... Şimdi 'boşver ' diyoruz, yavaş yavaş öyle oluyor... „Emekli bir kaptanın açıklaması yer aldı gazetelerde 'pilotlar riski sever, kendini ispatlamak ister' diye... E.T. "-Evet pilotlar riski sever ama bu risk hiçbir zaman standart, beynelmilel kaideleri çiğnemek anlamında değil..." M.K. "-77'den beri tanışırız hocamla çok iyi arkadaşız. Buna rağmen beraber uçtuğumuzda 'check-list'imiz vardır. Onu madde madde okuyup cevabını almadan, onun yaptığını görmeden diğer maddeye geçilmez..." „Zamanla tecrübe kazandıkça mı bu kendini ispatlama duygusu ortaya çıkar 'ben artık oldum, herşeyin üstesinden gelirim' diye, yoksa genç pilotlar için kendini ispatlama düşüncesi mi bu?... E.T. "-Genç pilotlar için kendini ispatlama düşüncesi vardır. Bizim için de şöyle olmuş artık. Hava şartları ne olursa olsun biz uçarız artık gideriz. Onunla ilgili tedbirlerimiz var, onları alırız. Ama bu kendine güven tedbirsizlik ya da kuralları ihlal etme şeklinde değil. Bütün kurallara aynen uyarız. O kazada anladığım kadar pist istikametinde değiller ve gereğinden fazla aşağıdalar. Halbuki o kadar alçalmadan pisti arasaydı ve göremeseydi pas geçerdi. Ya Ankara'ya dönerdi ya da Elazığ'a inerdi. Şimdi yetkili yetkisiz herkes konuşuyor halkın da kafası karışıyor. Yakında millet uçağa binmeyecek gideceği meydanda ILS olup olmadığını soracak..." M.K. "-ILS konuşuluyor ya, ILS üç kategoridedir. Cat 1, cat 2 ve cat 3 diye. Cat 1'in limiti daha yüksektir, iki ve üçün daha alçaktır. Uçağınızda, yer istasyonunda, pilotta ve şirkette o kabiliyetin olması lazım kullanabilmek için. Çünkü bunun eğitimini alıyor. Hava şartları kötüyse bakılır pilot uygun değilse o şartlarda uçabilecek başka bir pilot çağırılır..." „Kazayı uçağın küçük oluşuna, pilotların gençliğine, ILS cihazı olmamasına bağlayanlar da oldu. E.T "-ILS olması gerekmiyor her meydanda. Olsa iyi olurdu, bu kaza olmazdı onu söyleyeyim. Pilotların genç olmasıyla alakası yok. THY'da pilot olmak kolay değildir. Oraya kadar geldikten sonra. Bir çok eğitimden sınavdan geçilir ve bu iş için kim uygunsa onu alırlar eğitirler. Senin sıran geldi değildir bu. Uçağın eski olduğu söyleniyor alakası yok. 340'dan sonra en yeniler RJ'lerdir. 94 model zaten. Bir de herkes gibi bizim de zaman zaman sağlığımız bozulabilir ama hastayken uçuşa gitmeyiz asla. Ve hava şartlarına göre pilotlar da değiştirilebilir. Bakılır listeden o şartlarda uçabilecek pilot kimse o çağırılır. Aşağıdan ısıya duyarlı bir şey atılmamışsa ve uçakta da büyük bir arıza yoksa bu tamamen limitlerin altına inme ve bunu destekleyen olumsuz hava şartları... Pistin dışında olmaları çok iyi bir alçalma yapamadıklarını, yere vurmaları da limitlerin altına indiklerini gösteriyor..." „Her uçuşa aynı düşünceyle mi çıkılır, bir risk midir her uçuş?... E.T. "-Silahlı kuvvetlerde öyledir. Her uçuş bir risktir, tehlikesi vardır..." „Gelelim o küçücük alana. Herşeyin kumanda edildiği kokpite. Kokpite girince değişik bir şey hisseder mi insan?... E.T. "-Ben yine geldik demirci dükkanına diye düşünürüm. Bir sürü metal. Arabaya girince ne yaparsınız. İşte aynayı, koltuğunuzu ayarlarsınız kemerinizi bağlarsınız. Bunda da öyle. Biz ayna düzeltmiyoruz da. Oturduğumuz koltuğu kemerleri her şeyi ayarlarız. Sonra yolcular alınır ve check list başlar..." „Uzun yıllardır bu işi yapıyorsunuz. Peki hiç kaza atlattınız mı?... E.T. "-Silahlı Kuvvetler'de Çiğli'de öğretmenlik yaparken. Öğrenciyle havalandım, fren balatası sıkıştı uçağın. O sıkışan taraftan toprağa çıktık 3 bin feet kadar toprakta sürüklendik..." „Ne düşündünüz o anda, ne geliyor insanın aklına?... E.T. "-Çok uzun bir süre gibi geliyor... Bütün hayatın geçiyor gözünün önünden. 'Galiba kopartıyorsun filmi koçum' demiştim. MNG'de uçarken de arkamda 26-27 ton yük vardı. ILS'e girdim. Tayyarenin kendi kendine trim yapmasıyla anormal duruma girdik. Müdahalede geciktik. Öyle büyük bir uçakta görülmeyecek bir biçimde aşağı düşmeye başladık. Silahlı Kuvvetler'den gelen alışkanlıklarla uğraştık toparladık ama bir ara pes etmek üzereydim. 'Eyvah bitti' dedim. Ama adamın aklına şu geliyor, dik vuruşlarda arkadaki yük kokpiti alır yerin çok dibine sokar... Dedim ki 'yani kendine çok güveniyordun arkandan laf edecekler'. Bir de o kadar yükle yerin dibine girmek de istemedim..." „Kazalardan sonra aynı rahatlıkla girebilir misiniz kokpite?... E.T. "-Ben olay incelemesinde de çalıştım. Kaza kırım ekibinde de çok görev aldım. Uçak kazası sonrası trafik kazalarına hiç benzemez. İnsanın vücut bütünlüğü pek sağlanamaz. Çünkü uçağın vuruş açısı falan çok dehşet oluyor. Olay yerine gittiğinde hâlâ seyiren bir kafa görüyorsun, postal içinde bir ayak görüyorsun... Ben arazide kusan çok doktor bilirim bu çalışma sırasında. Ben ceset parçalarını toplayıp, sonra üsse döndüm akşam da aynı uçakla uçtum..." „Öyle kolay bir şeymiş gibi anlatıyorsunuz ki; bu bir yük değil mi?... İnsan bunu nasıl kaldırır?... E.T. "-Bu konuda inanın hayvanlaştık adeta. Hiç bunun korkusu, yükü yok. Ağlarız, üzülürüz ama 15 dakika sonra da uçağa biner gideriz. Hiçbir şey gelmez aklımıza. Bu konuda biz kendimizi eğitmek zorundaydık. Fazla sulu gözlülük bizde yoktur. Babamız ölse ağlamayız öyle bir hale geldik..." M.K. "-Kokpite bindiğinizde herşeyi unutmak zorundasınız. Kafanızda herhangi başka bir şey varsa orada hata yapmanız mümkündür. Onun için bir Harp Okulu'nda da uçuş okullarında da öyle yetiştirildik. Dirayetli olma, dayanabilme, olumsuz durumlarda daha soğukkanlı hareket edip, seri karar verme bu duygularla bu şekilde yetiştirildik..." „Tamam eğitimi anlıyorum da, biraz önce anlattınız askerinizin ceset parçalarının toplayıp bir torbaya doldurduktan sonra bir şey olmamış gibi uçmak eğitimle nasıl sağlanır ki?... E.T. "-Ağlarız tabii ki. Ama kimse görmeden bir kenarda. O da eğitimin bir parçası. Eğer öyle yapmasalar belki bir daha uçamaz insanlar..." „Herhangi bir psikolojik destek alır mı pilotlar?... E.T. "-6 ayda bir sağlık kontrolünden geçiyoruz... Tam teşekküllü bir hastanede bütün ünitelerde muayene oluruz buna psikolojik muayene de dahil... Bunun dışında da başka psikolojik destek maalesef yok. Şirket içinde iyi bir arkadaşlığımız var birbirimize destek oluyoruz. Bizde yanlış da olmaz. Yanlış yapanı derhal yakalarız. Kimin ne hata yaptığını yetkili yere hemen bildiririz. Biz biraz da konuşan insanlarız. O hatayı düzeltmiyorsa kusura bakma seninle uçamıyoruz deriz. Verdiğimiz kararları aynen uygularız. Bütün şirketlerde uçuş emniyeti en ön sırada gelir. THY'da onun ardından tarifeli etkinlik, yolcu konforu, ekonomi en son sıralarda gelir. Ama bizim gibi şirketlerde yine emniyet en ön sırada, onun hemen altında ekonomi gelir. Bu tür şirketlerin yaşayabilmesi için çok ekonomi yapması gerekir. THY'da uçmak çok basittir. Kaptanı görmezsiniz bile. Kokpitte oturur çayını, sigarasını içer. Bütün her şey eline gelir. Bizde yolcuyu kapıda karşılamaktan pek çok şeye kadar ilgilenilir." „Harp okulundan itibaren birşeylere hazırlanıyorsunuz, eğitiliyorsunuz ve bu sayede de pek çok şeyin üstesinden geldiğinizi söylüyorsunuz. Peki ailelerininz, eşlerinizin durumu?... E.T. "-Onlar da motorize ekibi oldular herşeye koşturuyorlar. Evle ilgili her şeyi onlar halleder. Faturalar, vergiler, çocukların okulu, diğer işler. Biz de el bebek gül bebek işimizi yapıyoruz..." „Böyle bir kaza haberinde evde neler yaşanıyor?... M.K. "-Çocuklar dahil herkes etkileniyor. O gece sabah saatlerine kadar hepimiz televizyonun başındaydık. Ama kimse konuşmadan birşey sormadan gelişmeleri takip ettik..." E.T. "-Uçağı bir kabuk olarak düşünün. Kanatlarda ve uçağın gövdesinde yakıt tankı var..." „Yani uçakta oturunca yakıtın üzerine oturmuş gibi oluyoruz. "-Öyle denebilir tabii. Hidrolik var, yağ var, oksijen var. Çok kısa sürede tutuşur ve çok kısa sürede de yangın biter. 3000-4000 derecelik bir hararet neşreder. Ancak köpükle söndürülebilir..." M.K. "-Yolcular hâlâ bilinçlenmedi. Cep telefonlarını kapatmak lazım. Konuşmuyorum ki deyip telefon açık bırakılıyor. Herşey elektronik olduğu için göstergeler yanılabiliyor. Bir de emniyet kemeri konusu var. Hostesler tek tek anlatıyor ama yolcular dinlemiyor. Bu konuda bilinçsiz yolcular maalesef. Bizim gibi yolcuların da uyması gereken şeyler vardır. Havacılık kuralıdır. Bunların hepsi kanla yazılmıştır..." Türbülans olur biz suçlanırız „Yolcular en çok neyi merak ediyor, neler soruyorlar size?... E.T. "-Yolcu her konudan kaptanı sorumlu tutar, herşeyi size sorar. Kabin ekibinin herşeyinden de sorumlusunuz. Çocuğun biri bir uçuşta kokpite geldi bizi gördü, koşarak arkaya gidip 'baba şoförleri buldum' diye bağırdı... Bir gün bir TIR şoförü geldi. Göstergelere bakıp tek tek 'bu ne işe yarar' diye soruyor. 'Onların çoğunu kullanmıyoruz' dedim. Durdu dudak büktü 'Benim TIR'da da var bunlar' dedi. Mesela Avrupa yolculuklarında çok rastlamaya başladım. Genç hanımefendiler, beyefendiler saz taşıyorlar. Böyle bir durum olunca ben çağırıyorum kokpite şöyle bir çal diye. Ben de türkü söylüyorum..." M.K. "-Sis dolayısıyla bir gün İstanbul'a inemedik, İzmir'e indik. Yolculardan biri 'Anlamıyorum gece de göremiyorsunuz ama alana iniyorsunuz, siste niye inemiyorsunuz bizi buraya getirdiniz peki' dedi..." E.T. "-Batı ülkelerine salça sokmak yasak. Bizim insanımız da kaplarla salçalar, turşular getirirler. O alanlardaki görevliler de o kapları atarlar, bir anda apron kıpkırmızı olur salçalarla. Bir uçuşta önde oturan yolculardan biri el bagajlarının olduğu yere turşu koymuş. Kalkış sırasında en arkada oturan yolcunun kafasından aşağı uçak dik pozisyona geçince 'şar' diye o turşunun suyu döküldü..." M.K. "-Bir keresinde de salça dökülmüş üstten yolcunun montuna. Parasını benden istedi ve ödedik tabii. Bir uçuşta kabin görevlisi geldi 'hamile bir kadın var doğum yapıyor' diye. Hamileliğini saklayarak binmiş uçağa. Viyana'ya döndüm durumu haber verdim alana. Ön iki koltuğu boşalttık yolcuları arkaya aldık. Anons ettik doktor da yok. Bize eğitim de doğum konusunu da anlatıyorlar. Alçalmada yedi bin feet'de viyakladı bebek. Kadın hâlâ beni indirmeyin Almanya'ya götürün diyor. Çocuk Alman vatandaşı olsun diye. Yolcular da aralarında para toplayıp hediye olarak verdiler. Daha sonra bebeğiyle ziyaretine geldi anne..." „İşinizi çok sevdiğiniz anlatımınızdan belli. Bunca yıldan sonra kendinize güveniniz de görülüyor. Peki kaptanların en büyük korkusu nedir?... E.T. "-Çok gecikmeli seferlerde hırçın ve kavga etmeye hazır yolcu ve yolcunun rahatını bozacak hava şartları. Onları yatıştırmak çok zordur. Türbülans vardır sallanırız yolcu onu bizden bilir..." „Çaresiz kaldığınız noktalar oluyor mu?... E.T. "-Yok. Uçakta herşeyin bir yedeği vardır..." Yüreğimize 'acı' düştü... Birkaç gündür savaş, ekonomik göstergeler, siyasi tartışmalar bir kenara itildi. Kolay değildi "can"lar gitmişti. Hepimiz tekrar tekrar ölmüştük her bedenle sanki... Etrafa savrulan yüzlerce parça yüreğimizi delip geçmişti. Her evin acısı yıkılan her yuvanın bilinmezi bizi de altına almıştı sanki. Dualarımız "sabır... sabır... sabır..." diye döküldü dudaklarımızdan... Sonra her televizyon ekranında, her gazete köşesinde, radyoda uzman görüşleri yer aldı. Kimileri "ILS cihazı yoktu" diye suçlamalarda bulundu, kimi çıktı "O cihazla ilgisi yok" dedi. "Sis mi, pilotaj mı" derken yorumlar da yavaş yavaş azalmaya başladı. Ama yuvalarının bir yarısı uçakla parçalananlar, şimdi kendileriyle kaldı ve "acı" herhalde en acımasız tanımıyla tüm çıplaklığıyla içlerinde şimdi. Bir kez daha geride kalanlara sabırlar diliyoruz. Kazayla birlikte "pilotluk" mesleği de sorgu sandalyesinde yer aldı. Peki yüzlerce insanın hayatından sorumlu bir şekilde küçücük bir kokpitte neler düşünür, neler yaşar kaptanlar?... Böyle kazalardan sonra nasıl tekrar havalanılır?... ...Ve daha pek çok soru... Yıllarını meslekte geçirmiş iki kaptanla konuştuk. Erdoğan Türker "Gittiğimiz meydanlarda her şey sütliman, pırıl pırılsa o uçuştan zevk almayız. Ama hava şartları kötüyse insanın kendini ispat etme dürtüsü vardır. Bunu hiç kaybetmeyiz. Bizim meslekte kudret ve kabiliyet kaybolursa hiç iltifat olmaz ona..." ( ( ( "Tayyareci olarak, uçucu olarak bir çocuk tarafımız vardır hep. Komik, enteresandır bu. Değişik bir ortamda yaşamaktan mı, ya da beynimizin bir tarafının oksijensiz kalmasından mıdır bir tuhafız. Kahvede taş oynamamızı görseniz herkes bize bakar kalır bir tuhafız, cinsiz yani..." Mehmet Koçyiğit "Hiçbir zaman kimseyi kırmak, dargın kalmak istemeyiz. Kimseyle alacak verecek olsun istemeyiz. Biz uçuşa gitmeden önce dolaplarımız açıktır, cüzdanlarımız dolabın içindedir, arabamızın anahtarı üstündedir. Çünkü gidişi var dönüşü yok. Biz o psikolojiyle yetiştik..." ( ( ( "Sürekli eğitimden geçeriz. Hep bir öğrenme vardır bizim işimizde. Havada, uçakta başımıza gelebilecek her tür olaya karşı hazırlanırız. İki motoru da durdururuz başımıza en kötü ne gelecekse yaparız..."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.