Kendimi yazdım

A -
A +

BUGÜNKÜ konuğu kızım seçti diyebilirim. Bize tekrar tekrar izlettiği bölümleriyle artık sahne sahne ezberlediği o dizi yok mu!.. Sonra da oyuncularının taklidini yaptığı ve diline doladığı "ba..ba..ba.." Bir de tabii daha dört yaşında hayranı olduğu ilk televizyon yıldızı Havuç... Çocuk sahibi olanlar ne demek istediğimi anlarlar. Sanırım pek çok ailede aynı şey yaşanıyor. Ben kendi çevremde durumun öyle olduğunu biliyorum en azından. Evet her gün "Bugün Çocuklar Duymasın var mı acaba?" diye merakla soran kızım "Bu dizinin senaryosunu kim yazdı?" sorusuna götürdü beni, oradan da Birol Güven'in Etiler'deki ajansına. Gördüm ki sadece seyircileri esir almamış dizi, senaristinin de hayatını elinden almış bir anlamda. 'Daha az yaşamaya başladım, daha çok yazmam gerekiyor' diye anlatıyor içinde olduğu durumu. Beş yaşındaki oğlunun da Tamer Karadağlı'nın evine gittiklerinde çocukları aradığını ekleyerek... Hayatımda her şey değişti - Bütün bu ilgi, başarı biraz da korkutmuyor mu? Aynı düzeyi tutturmak, hatta üstüne çıkmak gibi bir yük getirmiyor mu? - Başarıyı herkesin sindirmesi mümkün değil, bu psikolojik bir şey. Ben şu anda çok mutlu bir insan değilim mesela. Her akşam yayınlanıyor, birçok insanın rüyasında bile göremeyeceği bir şey bu. Hayatımda her şey çok değişti. Bir kere daha az yaşamaya başladım, daha çok yazmam gerekiyor. Zirveye çıktık orada kalmam gerekiyor. Elimde büyük bir güç var bunu yanlış kullanmaktan korkuyorum. Ben yazdıklarımla toplumu yönlendiren bir insan oldum, bunu tercih etmezdim. Özellikle çocuklar anlamında. Ben gönlümce mizahımı yapmayı isterdim ama şimdi gak desem milyonlarca çocuğun ekrandan bana baktığını görüyorum. O tabii ki mizahımı etkiliyor. Daha az komiğe doğru gidiyor gibi bir his de var bende. Ben yaptığım işlerle özellikle çocuklara, belli çiftlere yanlış mesaj vermemeye çalıştım. Çünkü Türk toplumu çok tutucu, bir yanlış yaparsak aile içi etkilenir. Müşteriyi yakalamışken bir şeyler verebilme kaygım var. Şöyle bir iddiam var mesela. Yakında bütün çocuklar diş fırçalayacak. Erkek aksi maksi ama sonuçta kadınların kazandığı bir dizi bu. Türk kadınının yeni tipi Meltem tipidir. Böyle giyinir, bakımlıdır, kuaföre gider, çalışır, ahlâklıdır, kendini de korur. Hatta işyerinde başına bir şey gelse de üstesinden gelir. Bunu vermeye çalışıyorum. Eğitimli erkeğin çok farklı olmadığını anlatmaya çalışıyorum. Haluk aslında maço gözüküyor, maço değil. Şöyle bir derdi var Türk erkeğinin. 'Millet ne der'. Hayatı buna göre planlarlar. Karısına çevre ne der diye mini etek giydirmez, aynı aile tatile gider, herkes mini etek giyer. Ben Haluk'un seyredilmesine bir şey demiyorum da tercih edilmesi garip. Soruyorlar taş fırın erkeği mi, light mı, ben hiçbir kadının da light dediğini görmedim. TV'de ünlü insanlara, bir arada yaşayan mankenlere de sorunca aynı şeyi söylüyorlar. Havuç beyaz perdede - Televizyondan sonra beyaz perdede de yazdıklarınızı izleyeceğiz yani. Somutlaşan proje var mı, neler yapacaksınız bundan sonra? - İki sinema filmi projemiz var. Havuç'la bir çocuk filmi yapacağız. Çocuk filmi deyince akla 'Evde Tek Başına' geliyor ama alakası yok. Çocuk filmine Türk izleyicisi çok yakın aslında. Havuç' a da yakışır diye düşünüyorum. Bir de Tamer Karadağlı'nın oynayacağı bir aşk filmi. Kimle olur daha belli değil. - Siz neleri izliyorsunuz? - Ben hiçbir şey izleyemiyorum. Hiç vaktim yok. Ben her akşam 9-9.30'da uyumaya programlıyorum kendimi. Başaramıyorum ama 10'da mutlaka uyuyorum. 4'te kalkıyorum her sabah. 4'ten 12'ye kadar yazıyorum senaryoları. Televizyonda sabaha karşı tekrarlar yakalıyorum. TV izlenme saatinde eşim ne seyrediyorsa ben de onun yanında duruyorum yani. Kumanda kadınların elinde zaten. Oyuncuyu çok iyi oynatırım - Oyuncuları da siz mi seçtiniz, cast size mi ait? - Her aşamasından, duvar kağıdından aksesuarına kadar eşimle beraber yaptık. Benim şansım da o. Her şeye kendim karar verebiliyorum. Her yazara bu hak tanınmıyor. Projeyi bütün görebilmek önemli. O rolü kimin oynayacağına en iyi senarist karar verir ama Türkiye'de öyle olmuyor. Ben tırnak içindeki starlara gitmiyorum başlangıç aşamasında. Daha kaliteli, projeyi yükseltebileceğine inandığım insanlarla çalışıyorum. Benim birinci derdim inandırmak. Bunu çok ünlülerle yapamazsınız, inandıramazsınız. Özdeşleşebilmesi lazım seyirciyle. Gurur duyduğum bir şey var. Ben iyi oyuncu seçiyorum. Oyuncuyu çok iyi oynatırım. Onun yeteneğini gösterebileceği senaryolar yazmaya çalışırım. - İki kanalda da tekrarlar var. Bu seyirciyi bıktırmaz mı? Dizi daha ne kadar devam eder? - Bu dizi hiçbir zaman bitmez. Bu dizi yayınlandıkça benim işim kolaylaşacak. Çünkü komedi bir alışkanlıktır. Çünkü bu dizi benzer dizilerden, entrika dizilerinden çok farklı. Bir Asmalı Konak'ın, diğer dizilerin sonu olabilir. Bizim öyle bir şeyimiz yok. Benim hikayelerim çok küçük. Hayat kadar ilginç bu dizi. Hayat devam ediyorsa bu dizi de devam eder. Çocukların okulları, bayramları, şunları bunları. Biz bir mesele anlatmadığımız için yeni tipler katılabilir, taşınabilirler, komşuları gelir... Evlenenler, boşananlar. Seyircinin ilgisi önemli. Biz bu enerjiyle yaparsak devam eder. Yumurta kapıya dayanınca yazarım - Sizde bu enerji ne kadar devam eder? Bir bölümün senaryosu ne kadar sürede çıkıyor mesela. Sürekli bir şeyler üretmek, yazmak, tıkanmaz mı insan? - Yazmak hayattan el alıp o senaryoya dalmak demek. Ben yazamazsam o set durur. Ben bunun bilincindeyim. O bilinçte olduğum için de konsantrasyonumu kolaylaştırıyor, sabaha kadar yazıyorum. Yazmak zorundayım diyorum, oturup yazıyorum. Vaktim olsa da son güne bırakıyorum. Ben bir Türküm yumurta kapı meselesi. Bölümü bir günde yazıyorum ama ön hazırlığı, düşünmesi birkaç gün sürüyor. Üç gün falan düşünüyorum. Kafamda oluşturduktan sonra bir günde yazıyorum. Mayıs'ta ara vereceğim. Sonra devam edeceğim. Sinemalar, seyahatler olabilir. Önce "Birol Güven kim?" oradan başlayalım. İnsanlar sizi 'Çocuklar Duymasın'la tanıdı. Ne zamandır bu işi yapıyorsunuz? - 29 yaşına kadar yazmakla bir alakam yoktu. İngilizce öğretmeniydim, turist rehberliği yaptım. Sonra Gani Müjde ile tanıştım. Yazma serüveni öyle başladı. Son üç buçuk yıldır kendim senaryo anlamında çalışıyorum. 'Ayrılsak da Beraberiz'i yaptım. 450 bölüm. Sayısal gecedeki Grup Performans'ı yaptım. En son projemiz TRT'ye yaptığımız 'En Son Babalar Duyar' adlı dizi. Bir de Reyting Hamdi'ye yayın sonrası danışmanlık yapıyorum. Ahkam kesiyorum bitmiş iş hakkında. - Çocuklar duymasın diyorsunuz ama çocuklar bir duydu bırakmıyorlar diziyi? Tekrarlarının tekrarlarını izliyorlar. Tabii büyükler de. Neyi yakaladınız, nereden geliyor dizinin başarısı? - Birçok nedeni olabilir. Bir şeye bağlamak çok zor ama özel bir çaba harcamadım. Gerçek mizah var. Hayattaki kadar komik, daha fazlasını yapmadım çünkü o zaman yaşamıyor, karikatür oluyor. Bir de karakterleri çok bilinen karakterler üzerine kurdum. Hayatta çok sık rastlanan kişiler bizim dizidekiler. Çok orijinal birisi yok. Hepsi bu. İnsanlar kendilerini buluyorlar. Kentli bir öykü bu o da önemli. Köy dizileri modası var ama ben köyde oturanların da kentli diziler izleyeceklerine inanıyorum. Bir de seyirci bildiğini seyretmek, inanmak istiyor. Haluk'a benziyorum - Seyredenler karakterlerde, olaylarda kendilerini mi buluyorlar yani? - Bir diziyi izleyebilmeniz için en azından bir kişiyle özdeşleşmeniz gerekir. Dizide benden de kaynaklanan bir modelle Haluk'un gözüyle anlatılıyor olaylar. Herkes Haluk'a göre şekilleniyor. Mesela light erkek kötü bir motif değil, light da değil. O Haluk'a göre light. Yani modern Türk erkeği... Haluk biraz daha tutucu bir adam, her türlü değişimi erkeklik değerlerinden taviz olarak görüyor. Ve biraz modern yaşamla, modernite ile çatışıyor. Modernite de eve genellikle kadın kılığında giriyor. Erkek kılığında girdiğinde light oluyor. - Benden kaynaklanan dediniz. Haluk ve Selami. Birol Güven'i hangisine yakın tutabiliriz? - Haluk'a daha yakın olabilir. Birebir değil tabii. Mizah unsurları için yükleme yapıyorum, hayatta kimse öyle değildir. Zaman zaman lightlıklarım da var. Ama özdeşleşeceksem Haluk'a daha yakınım. Zaten kendi hayatımda çok şey yazıyorum. - Neler mesela? - Evdeki bütün detaylar benim eşimle yaşadığım şeyler. İşte kuaförler, kayan kilimler, örtüler, masa örtüleri falan. Ben hayatımın bu kadar paylaşılacağını, bu kadar ilgi göreceğini bilmiyordum. Bilseydim daha önce yazardım. - Eşiniz ne diyor bu duruma? - Eşim de projelerde sanat yönetmeni olarak çalışıyor. Jenerik şarkısını o söylüyor. O da bu işin içinde. Deşifre oluyoruz ama... Herkes "beni yazmışsın" diyor - Tamam, yaşadıklarınızdan kattıklarınız var. Diğer tiplemeler de çevrenizden mi? - Televizyon yazarlığı, senaryo yazarlığı insanın geçmişte biriktirdikleriyle ilgilidir. Ben öyle aman aman okullarda okumadım. Darıca Ortaokulu, Gebze Lisesi, Hacettepe falan. Çok sıradan bir yaşantım var. Benim babam esnaftı, tüpgaz bayiiydi. Ben dükkanda, kahvelerde büyüdüm, çarşı çocuğuyum. Şimdi diyorum ki, iyi ki de böyle yaşamışım. İyi ki San Benua'da okumamışım. O zaman o kadar insan tanımazdım. Yazdığım her insan benim bir yerde mutlaka empati kurduğum kişiler, ona bürünüp yazıyorum. Ya da benim hayatımda vardı o insanlar bir şekilde. Zaten çevremdeki pek çok kişi arıyor 'beni yazmışsın' diye. Bunu herkes söyleyebilir. - Bu dizinin size getirisi ne oldu? - Maddi olarak bakıldığında yaptığı gürültü kadar, kanallara kazandırdığı oranda biz bir şey kazanamadık. Adil bir bölüşme olmadı. Ama tabii Allaha şükür diyoruz. Problemli değiliz, o anlamda içimize sindirdik. Burası Türkiye, telif yasası yok. Kişisel olarak kendi kulvarımda çok değişik bir yere getirdi beni. Üniversitelere gidiyoruz sohbetlere, üç bin kişilik salonlara anonslarla, alkışlarla giriyoruz. Öyle Tarkan gibi falan oldum. Ben böyle şey görmedim, şaşırdım tabii. Bundan bir yıl önce randevu alamadığım kişilerle rahatça görüşebiliyorum, herkes beraber bir şeyler yapalım diyor.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.