"Aşere-i mübeşşere"den Abdurrahman bin Avf

A -
A +

Bilirsiniz, Kureyş'ten eskiden beri güçlü tüccarlar çıkar ama Abd-ı Amr hemşehrilerine de fark atar. O nevi şahsına münhasır bir tacirdir, kâr oranını olabildiğince dar tutar. Alır satar, alır satar, parasına hızla takla attırmaya bakar. Malla para adeta yuvarlanırlar. Zaten o, bereketi harekette arar, malını sattığı gibi Şam'a, Basra'ya koşar. Abd-ı Amr zengin olmasına rağmen mütevazı yaşar, âlemcilere katılmaz, içkiye yaklaşmaz. En iyi arkadaşı Ebubekir'dir, onun gibi olmaya çalışır, kendince hayır hasenat yapar. Tacirimiz ne zaman Yemen'e varsa Askelân bin Avâkir-ül-Himyerî adlı bir zata uğrar. Askelân onu bir yere bırakmaz, döşekler serer, sofralar açar. Geç saatlere kadar havadan sudan konuşurlar. Aradan yıllar geçer ve ikisi baba oğul gibi olurlar. Nedendir bilinmez Askelân Mekke'de olup bitenlerle yakinen ilgilenir, her seferinde de "peygamberlik iddiasında bulunan birinin çıkıp çıkmadığını" sorar. Büyük fırsat Nihâyet vakit saat gelir Fahr-i Kâinat İslâmiyeti gizlice tebliğ etmeye başlar. İşte tam o günlerde Abd-ı Amr'ın yolu Yemen'e düşer ve ihtiyar dostunun kapısını çalar. Yine eskisi gibi piyasadan kervanlardan girer inciden mercandan çıkar. Türkmen kılıçlarından, Hind kumaşlarından, Çin kaselerinden bahis açar. Askelân bu kez ilgisiz gibidir, bir ara gözleri boşluğa dalar, kısa süren sessizliğin ardından elini genç dostunun omzuna koyar, "bırak bunları" der, "önünde altından gümüşten daha hayırlı bir fırsat var!" - Nasıl bir fırsat? - Bak evlâd yerleri ve gökleri yaratan yüce Allah senin kavminden bir peygamber gönderdi. O'na Kitab indirdi. O Resul insanları putlara tapmaktan men edecek, vahdete çağıracak. Yakında bir hak-batıl savaşı başlayacak. - Kimmiş o peygamber? - O kadarını bilemiyorum ancak Hâşimoğullarından olduğu vakıa. Senin yerinde olsam derhal Mekke'ye koşar, er olurdum ona. - Çoktandır dışarılardayım, lâkin bulurum meraklanma. - Öyleyse onun hürmetine yazdığım şu beyitleri de götür, bağlılığımı arzeyle makamına. Abd-ı Amr ihtiyârın yazdığı beyitleri okuyunca bir hoş olur, içine ılık ılık birşeyler akar. İşini alelacele bitirip Keremli Mekke'ye döner ve ahir zaman peygamberinin izini sürmeye başlar. Ancak Allah'ın Resulü henüz ortaya çıkmamıştır, İslamiyeti öncelikle eşine dostuna aile efradına anlatmaya çalışırlar. Genç tüccar eşraftan bu sırrı bilebilecek kimseleri tek tek tartar, kimini hırslı, kimini aksi bulur ama Ebûbekir'e rahatlıkla açılabilir... Ve öyle de yapar. Beşinci Müslüman Hazret-i Ebubekir onu ibretle dinler ve "müjdeler olsun kardeşim" der, "bahsolunan peygamber Muhammed-ül emindir. Hiç gecikme, koş tabi ol ona! Bakın şu işe ki Abd-ı Amr'ın soyu Efendimizle yedinci dedede (Kilâb bin Mürre'de) birleşir, zaten bir şekilde akrabadırlar. Resûlullah efendimiz onu dostça karşılar ve adını değiştirip "Abdurrahman" koyarlar. Sohbet esnasında sorarlar: "Arkanda ne haber var, ey Abdurrahman?" - Nasıl bir haber? Efendimiz Askelân'dan ve yazdığı mısralardan söz açarlar. Abdurrahman o an Yemenli dostunu hatırlar, anlattıklarını aktarır, beytlerini okumaya başlar. Efendimiz "Zaman zaman öyle mü'minler bulunacak ki, onlar beni görmeden tasdik edeceklerdir. İşte, onlar, benim gerçek kardeşlerimdir" buyururlar. Abdurrahman bin Avf'ın annesi Şifa binti Avf, Efendimizin doğduğu gece harikulade hallere şahit olan şanslı bir kadındır, itirazsız Müslüman olur, derken kardeşi Esved ve Abdullah'ı da kazanırlar. Hicret yılları... Hazret-i Abdurrahman İslâmiyeti kabûl etmekle baskı göreceğinin farkındadır, ancak Kureyşliler zulümde sınır tanımaz, merhamet kelimesini rafa kaldırırlar. Komşuları, müşterileri bile saldırır, dost geçinenler düşman olurlar. Efendimiz onun yıpranmasına dayanamaz, Habeşistan'a hicret etmesini işaret buyururlar. İbn-i Avf, Necaşi'nin memleketinde rahat eder, yine eskisi gibi alır satar, parasına para katar. Ancak kutlu hicretin vaki olduğunu duyunca malı mülkü dağıtıp Medine-i münevvereye koşar. Bilirsiniz Efendimiz Ensar'dan bazılarını ve Muhacirlerden bazılarıyla kardeş ilan ederler. Bu kardeşlik ana baba bir kardeşliğin ötesinde bir şeydir. Medineliler İslâmı yaşayabilmek için evlerini yurtlarını bırakıp göç eden kardeşlerini bağırlarına basarlar. Bağlarını bahçelerini paylaşır, ceplerine harçlık koyarlar. Kimsenin yapmayacağını yapar, mallarına ortak alırlar. Medineliler ekseri ziraatçi, Mekkeliler umumiyetle tüccardırlar. Evet, ensar en güzel hurmaları yetiştirir ama Medine'de herkesin hurması vardır, ürün mal olmaktan çıkar. Muhacirlerin ilk işi şehri dışarı açmak olur, bu kapalı ekonominin etrafındaki duvarları yıkar, ensarı da ticarete alıştırırlar. Bereket adeta elle tutulup gözle görülür, altınla oynamaya başlarlar...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.