Venedik ve Ceneviz gemileriyle Akka'ya akan Haçlılar başlangıçta 100 bin kişi filandırlar ancak Papa III. Clemens kolundan tuttuğunu Filistin'e yollar, gün gelir sayıları 600 bini aşar. Bu insan selini göğüslemek kolay değildir, Selahaddin Eyyubi'nin ilk işi Bağdat'a haber ulaştırmak olur. Ancak Halife Nasır Lidinillah'tan beklediği yardımı alamaz. Kuzey Afrika'daki Muvahhidlerin deniz gücü yerindedir ama onlardan da ses seda çıkmaz. Selahaddin Eyyubi takviye getirsin diye nazırlarından Gökböri'yi Erbil'e, Takuyyiddin Ömer'i Diyar-ı bekr'e yollar. Bunlar biraz fazla mı zorlarlar bilinmez, yardım bulamadıkları gibi mahalli emirlerle de takışır, başlarına iş alırlar. Ne iştir anlaşılmaz, Müslümanlar bu savaşı "sanki Eyyubilerin meselesi gibi" görür, çağrılara katılmazlar. Suriyeli mücahidler öyle çok kayıp verirler ki mancınık gibi bilgi ve maharet isteyen silahları kullanacak adamları kalmaz. Bakın şu işe ki Mısır'dan yardım getiren 7 gemi de Akka açıklarında batar, hepten yalnız kalırlar. Şerefim üzerine... Anlatmıştık, bir zamanlar beslediği "Tapınak Şövalyeleri" ile havalide şakilik yaptırıp, can yaktıran Kudüs Kralı Gui de Lusignon Eyyubilere esir düşünce "ben ettim siz etmeyin" diye yalvarmaya başlar. İncil üstüne, haç üstüne kutsal bildiği ne varsa hepsinin üstüne yeminler eder, şerefini namusunu ortaya koyar. Selahaddin Eyyubi zaten onu öldürmeyi düşünmez, esaslı bir söz aldıktan sonra hürriyetini bağışlar. Doğrusunu isterseniz Guy'un da niyeti Antakya Prensi Bohemond'un yanına sığınıp kendi halinde bir hayat sürmektir ama Haçlıların yer götürmez ordularını görünce şeytanına uyar, erkekliği tutar. İyi de o ettiği yeminler, verdiği sözler, imzaladığı ahidler ne olacaktır... Adama hatırlatır, hesabını sorarlar. Kara cüppeli papazlar "sen bu işi bize bırak" der, bi yerlere mum diker, tütsü yakarlar. Öyle bir yetkileri varmış gibi sözlerini "iptal" eder, yeminleri kaldırırlar. Hasılı, Haçlılar Akka'yı, Selahaddin Eyyubi de Haçlıları kuşatır, bu şuursuz kalabalığa hem kaleden hem araziden ateş yağdırırlar. Zamanlı zamansız baskınlar yapar, uykuya hasret bırakırlar. Hal böyle olunca Avrupalılar ordugah etrafına derin hendekler kazar bir bakıma kendilerini sınırlandırırlar. Ancak adamlara deniz tarafından sürekli destek yağar, soluk aldıkça büyüyen bir ejderhaya döner, zemine sığmaz olurlar. Selahaddin ve Takiyeddin bunları kese kese bitiremez, sahrayı kana boyarlar. Kargalar kara bulutlar gibi gelir, cesetlere konarlar, ağızlarını burunlarını didikler, gözlerini oyarlar. Evet, Aslan Yürekli Riçırd, Sicilya ve Kıbrıs'ı ele geçirmekte zorlanmaz ama Akka'da tıkanıp kalır, Selahaddin'e bir türlü dikiş tutturamaz. Şam tatlı, şiş kebap, altınlar, elmaslar, güzel kızlar hayali ile Orta Doğu'ya koşan çapulcular açlıktan, pislikten, yorgunluktan bizar olurlar. Eyyubi kılıcından kurtulanlar, sâri hastalıklardan kırılırlar. Aksilikler aksilikleri izler, her kafadan bir ses çıkar. Aslan Yürekli maceraperest, hâlâ riskli işler peşindedir, insan telefini hiç umursamaz. Kendisi gibi düşünmeyen kralların kalbini kırar. Hiç yoktan silah arkadaşlarıyla papaz olur, karargahta dirlik düzen kalmaz. Zor savaş O kış sert geçer Selahaddin hasta da olsa mücadeleyi bırakmaz, Haçlıların yayılmasına fırsat tanımaz. 600 bin kişi bu dile kolay, Avrupalılar tutundukları noktada adeta şehirleşir, etraflarına güçlü surlar yaparlar. Baharda savaş sil baştan kızışır, Akka kalesindekiler neft dolu şişelerle (bir nevi molotof kokteyli) Haçlıların yürüyen kulelerini yakarlar. Eyyubiler üstünkörü bir şeyler yer ama asla uyumazlar. Bir yıl boyunca oradan oraya koşar, geceli gündüzlü vuruşurlar. Mücadele beşer takatini aşınca Selahaddin Eyyubi, Halifeye bir mektup daha yollar. Zarif ve saygılı ifadelerle "Hıristiyanlar derya dalgaları gibi geliyorlar, birini telef ediyoruz, bini karşımıza çıkıyor. Tohumları eziyoruz ama hasat gür oluyor, dalları kırıyoruz lâkin kök budak salıyorlar. Kılıçlarımız kandan pıhtı tuttu, hançerler kınına girmez oldu. Söyleyecek sözümüz çok ama zat-ı şahanelerinizi üzmekten korkuyorum" yazar. Kibarca "yardım, n'olur yardım" diye yalvarır ama ne yazık ki Bağdat'tan cevap alamaz. Yiğide bak! Gelgelelim Anadolu'da Kılıçarslan adlı yiğit (aslında Eyyubilerle sınır çekişmeleri vardır, birbirleriyle kavgalıdırlar) üstüne düşeni fazlasıyla yapar, Kudüs'e doğru yürüyen 100 binlik Alman ordusundan 80 binini cehenneme yollar. Alman İmparatoru Frederik, Silifke civarlarında zırhıyla nehre düşünce dibi boylar. Oğlu hepten acemi çıkar, Selçuklular karşısında tutunamaz. Akka önlerine vardıklarında sadece 5 bin kişi kalırlar...