956 Başkanlık seçimi arefesinde Massachusetts delegeleri kongre salonuna dağılır ve Kennedy için çalışırlar. Lakin henüz erkendir, Kennedy, Kefauver'ın kazanacağını hissedince rakibini destekler, işin Türkçesi kaybedeceği maça çıkmaz. Ekip adeta yıkılır ama Kennedy rahattır, yüzünden kesinlikle teessür ifadesi okunmaz. Gelgelelim 960 seçimlerine yaman asılır, eyalet eyalet dolanıp nabız tutar. Anketlere bakarsanız hiç şansı yoktur ama o anketlere inanmaz. Kennedy'e göre üç çeşit yalan vardır: Yalan, kuyruklu yalan, anketli yalan... Kennedy'nin hafızası güçlüdür , tanıştığı insanı kolay kolay unutmaz. Hayranlarına en olmadık yerde adlarıyla hitap eder, gönüllerini yapar. Evet politikacı hatip olmalıdır ama o dinlemesini de bilir, mikrofonu paylaşır ve dikkatle not tutar. Sonra Pulitzer mükafatlı kitabından on binlercesini imzalayıp adli ve mülki erkana yollar. Nitekim zamanı gelir, 960 seçimlerinde resmen Başkan adayı olduğunu açıklar. Zorluklara rağmen Kennedy menfilikleri görmezden gelir ve ilk maçı parti içinde yapar. Kendisi hakkında ağır konuşan diğer aday adayı Humprey'le laf dalaşına girmez, ona nezaketle hitap edip puan toplar. Derken Demokratların kurmaylarından Harry Truman patlar. Eski Başkan "seçmeyin şu Katoliği" diyemediği için onu "genç ve tecrübesiz" olmakla suçlar. Kennedy genç yaşta başarılı olmuş devlet adamlarından örnekler sunar, siyasete 14 yıl verdiğini ve bu işi iyi bildiğini açıklar. Görünen o ki yaşlılarla işi vardır ancak parti üzerinde büyük tesiri olan Bayan Roosevelt, Kennedy'nin cesaretini, enerjisini övünce bulutlar dağılır. Hasılı çok çalışır ve Başkan adaylığını adeta aslanın ağzından kapar. İyi de asıl iş şimdi başlar. Karşısına Cumhuriyetçiler gibi köklü bir parti ve Nixon gibi kurt bir çıkar. Kaldı ki Eisenhower gibi politikacılarla, Rockefeller gibi para babaları rakibinin arkasındadırlar. Kennedy bol bol el etek öper, Bayan Roosvelt ve Truman'ın gönüllerini alır, icazet işini tatlıya bağlar. Doğrusunu söylemek gerekirse Kennedyler ailecek seferber olurlar, sadece kardeşler değil, gelinler, damatlar bile amele gibi çalışırlar. Amerika'da seçim kampanyası dolar demektir. Yakınları her türlü bağışa atlar, hatta borçlanmaktan korkmazlar. Eyalet eyalet dolanır günde ancak birkaç saat uyurlar. Düelloya davet O yıllarda TV büyük bir silahtır. Nixon, Başkan Yardımcısı olması hasebiyle ekrana demir atar. Kennedy televizyonu hiç değilse bir kere kullanabilmek için rakibine meydan okur. Nixon hoşlanmasa da düellodan kaçamaz. Kennedy kameraların karşısına çıkmadan önce yer içer yatar, denize girer, suya dalar, çukulata gibi yanar. Nixon ise rakibini küçük gördüğü için kampanyaya ara vermez, hiç yoktan kendini yorar. Nitekim Kennedy karşısında zayıf kalır, zaten üslubü muğlak, tavrı tedirgin, mantığı dalgalıdır. Bir de spotlar karşısında terleyeceği tutunca... Kennedy hasmını fena sıkıştırır, tabiri caizse tek kale maç yapar. Ve dananın kuyruğu bu münazarada kopar. Zor olur ama olur. 35. Başkan J.F. Kennedy henüz 42 yaşında iktidar koltuğuna oturur. Ancak genç başkan Küba, Vietnam, İsrail gibi çetrefilli meseleleri kucağında bulur. Buna rağmen başarılı olacağından şüphe duymaz. And içme töreninde "ülkenizin sizin için yapabilecekleri belli" der, "ama sizin ülkeniz için yapabilecekleriniz çok önemli!" Üslubu berrak ve coşkuludur, pembe vaadler de bulunmaz Nasırlara basınca Kennedy Kapitalist mantığın hüküm sürdüğü bir devletin başkanıdır ama "ezilenden bana ne" demez, refahı yaymaya bakar. Ancak gelir grupları arasındaki uçurumları azaltmaya kalkışınca hayli düşman toplar. Zira güneyli çiftlikler üstü örtülü köle ticareti yapar, maraba takımının palazlanmasına dayanamazlar. Kaldı ki baba parasıyla okuyan beyzadeler, eğitimin yayılmasından rahatsız olurlar. Yine yaşlılara sağlık sigortası sağlanması birilerinin tezgâhını bozar. Kennedy ekonomik büyümeyi yeniden başlatmayı çok arzular ama patronlar müdahaleden hoşlanmazlar. Artan çelik fiyatları hükümet sermaye münasebetlerini gerer ama adamlar geri adım atmaz. Pazarı canlandırmak amacıyla planladığı vergi indirimi ise muhafazakar muhalefete çarpar. Kennedy güç odaklarını ve neler yapabileceklerini biliyor olmalıdır ama yine de şakşakçılık yapmaz. Tutar Amerikan banknotlarından "federal reserve" yazısını kaldırmaya kalkar. FRB (Federal Reserve Bank) çoğumuzun zannettiği gibi Merkez Bankası değildir. Hatta devlet müessesesi de değildir. Bu bankanın gelirleri sayıları bir elin parmağını aşmayan mutlu azınlığın cebine akar. Bank of England'ın sahibi Rothschilds ailesi ve Morgan gibi firmalar FRB yönetimini ellerinde tutarlar. Sonra Rockfeller'lar, Texaco Petrol filan... Devlet deniz... Adamlar dolarları kendi matbaalarında basar, hükümeti borçlandırırlar. Bu arada faizleri katlar, zerre kadar riske girmeden deli para kazanırlar. İşin tuhaf yanı devlet piyasaya sürülen banknotların karşılığının olup olmadığına bakmaz. Böyle bir soru soranı anında "götürürler!" İkaz bile etmez, "gereğini yaparlar." Öyle bacağına macağına da değil, direkt kafasına sıkarlar. Nerden mi biliyoruz. Zira Abraham Lincoln gibi bir başkanı bile "kovana çomak soktuğu için" degavlarlar. Kennedy de vatansever gayretlerle FRB'nin nasırına basar ve cıngar çıkar...