Bizansın kâbusu Orhan Gazi

A -
A +

Daha şehzadelik yıllarında Mudanya, Gemlik ve Bursa'yı fetheden Orhan Gâzi, sultan olunca Bursa'yı payitaht yapar. Komutanlarından Akçakoca'yı Kandıra'ya, Kara Mürsel'i İzmit Körfezi'ne, Abdurrahmân Gâziyi ise Aydos ve Samandra cihetine yollar. Taraklı, Mudurnu, Göynük, Gemlik, Kirmasti, Mihaliç ve Uluabad derken İzmit de teslim olmak zorunda kalır. Nasıl mı? Şöyle: İznikmid'in (İzmit) başında Balakonya adlı bir tekfure vardır ki zulmü ile ün yapar. Zaman zaman Osmanlı obalarına da saldırır kan dökmekten zevk duyar. Kendisi öyle meydan savaşına filan çıkmaz. Zaten gerek de yoktur, Koyunhisar kalesinde öz kardeşi yaşar, sıkıştıkça imdadına koşar. Allah yardım edecek ya Kara Ali ile Aykut Alp'in yöreyi harmanladıkları günlerde Koyunhisar tekfurunun erkekliği tutar, zırhlarını kuşanıp surların üstüne çıkar. Yağar gürler, söver, sayar. Ancak bir kemankeş aniden yayını kaldırır ve okunu bir parmak genişliğindeki boşluktan geçirip gözüne çakar. Tekfur bir ileri bir geri sallanır ve surdan aşağı uçar. Hemen kafasını koparıp İzmit'e koştururlar. Bakalonya kardeşinin kellesini görünce yıkılır, serbest bırakılmak kaydıyla kapıları açar. Osmanlılar bu kez İzmitli kurmayları kapar, Koyunhisar önüne dayanırlar. İzmit gibi güçlü bir kalenin düştüğünü öğrenen Koyunhisarlılar teslim olurlar. Hani derler ya bir çivi bir nal, bir nal bir at, bir at bir süvari taşır. Yeri gelir bir süvari zafer kazanır. Bir ok bir tekfur düşürür, bir kelle bir kale alır, o kale öbür kalenin kapısını açar. Bir ok iki kale yapar. Bereket Allah'tan Orhan Gazi bir ara Hendek'te (Şeyhler köyü civarında) konaklar. Şimdi kazanlar kurulmalı aşlar kaynamalıdır. Ancak İsmail İzzeddin adlı bir Allah dostu çıkıp gelir, onları sofrasına çağırır. Davete icabet gerektir ama bu adamcağız koca orduyu nasıl doyurabilir? Neticede bir tencere pilavı bir tas ayranı vardır. Orhan Gazi "aman kırılmasın" gibilerden bir işaret çakınca yiğitler şimşir kaşıklarını çıkarırlar. Pilav da pilavdır hani, bir yahni kesilir, bir kebap kokar. İçtikleri sular bal şerbetini andırır, ayranlar yağ gibi akar. Hasılı koca ordu doyar, pilav yine de artar. Yine mübareğin atlar önüne serptiği bir kaç avuç darı yemliklerden taşar. Orhan Gazi bir hoş olur, çıkarır hokkasını kamışını bu köye imtiyazlar tanıyan bir berat yazar. Bu arada Karesi beyliğindeki taht kavgasından yararlanır, Balıkesir, Manyas, Edincik ve Kapıdağı havâlisine sahip olurlar. Hasılı Hereke, Yalova ve Armutlu derken Boğaz sâhiline dayanırlar. Kızını verir ama... Bizans imparatoru Yuannis Kantakuzen'in düşmanları artınca kızı Teodora'yı Orhan Gâziye vererek Osmanlıyla ittifak arzular. Bu bahane ile akıncılarımızTrakya'da keşifler yapar, yeni temaslar sağlarlar. Ancak Kantakuzen, Bizans tahtındaki yerini sağlamlaştırınca, Papa ve Venediklilerle el ele verir, Osmanlılara kumpas kurar. Orhan Gâzi de Cenevizlilerden yana oynar, keyflerine limon sıkar. Bu arada Üsküdar, Kadıköy ve Marmara adalarını fethedip Bizans'ı sıkıştırmaya başlar. Genç sultan sadece toprakları genişletmekle kalmaz, devleti sağlam temeller üzerine oturtmaya, müesseseler kurmaya bakar. Osmanlılar feth ettikleri yerlere derhal kadı ve subaşı yollarlar. Biri idari ve adli işlerden mesul olur, öbüründen asayişi sorarlar. Subaşılar serhatde pişmiş cenk kurtlarıdır. Ama kadılar özel olarak yetiştirir, ilme meraklı gençleri İznik medresesine alır, büyük alim Davut-i Kayseri'nin dizi dibinde okutulurlar. Evlad-ı Fatihan Kantakuzen, tahtından indirilince (1355), yerine Yuannis Paleolog çıkar. Yuannis, Osmanlıların Avrupa kıtasındaki hâkimiyetine karşı koyamayacağını bildiğinden Orhan Gâzi ile geçinmenin yollarını arar. Lakin çok geçmeden entrikacı damarı tutar, Papa ile senli benli olmaya başlar. Hatta Bizans'ın Ortodoksluğu bırakarak Katolikliğe geçmesi için çalışmalar yapar. Böylece Lâtin devletlerinden daha çok yardım alacak, yalnız kalmayacaktırlar. Orhan Gâzi Avrupa'daki hâkimiyetini kuvvetlendirmek için Anadolu'dan müslüman nüfûsu getirtip iskân eder. Rumeliler kendilerini bu yüzden "Evlad-ı Fatihan" sayarlar. Aslında çoğu yörenin çocuğudur, ecdadımızın hoşgörüsüne hayran kalır, Müslüman olurlar. Hoş, Osmanlılar iman edenin meşrebine menşeine bakmaz, onları önemli mevkilere getirmekten sakınmazlar. Düşünün sadece Arnavutlardan 60 civarında sadrazam çıkar. Halim, selim Orhan Gazi gönül ehlidir, Geyikli Baba, Derviş Murâd gibi Allah dostlarının dualarını almaya bakar. Öyle kolay kolay kızmaz, bin kere ölçer, bir kere biçer, asker evladlarını riske atmaz. Kale kuşatmalarında zâyiâtı asgaride tutmak için uzun süre bekler, düşmanın usanıp teslimini arzular. İyi bir mümin olmaya çalışır, kul hakkından çok korkar. Nitekim Avrupalılar kendi dinlerinden ve kanlarından olmasına rağmen derebeylerinden krallardan bıkar, Osmanlı idâresini "tercihe şayan" bulurlar. Devletin topraklarını altı misli büyüten Orhan Gâzi bir zamanların Bizans efsanesini "şehir devletçiği" haline sokar. Saltanatının üçüncü yılında gümüşten akçe kestirir. Akçenin bir tarafında Kelime-i şehâdet ile Hulefâ-i Râşidîn'in (Hazret-i Ebû Bekr, Ömer, Osmân ve Ali radıyallahü anhüm) isimlerini yazar. Diğer tarafında; Kayı boyunun damgasını koyar. Böylesi bir mühür nasıl yaşamaz. Hem 6 asır... Dile kolay!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.