Maşita Hatun sarayda ağırlığı olan bir kadındır, kolay mı koca prensese dadılık yapar. O gün de kaprisli kızın kaşını gözünü boyar, ıtırlı merhemlerle cildini ovar. Tam sıra saçlarına gelmiştir ki tarağı düşe yazar, o telaşla ağzından besmele-i şerif çıkar. Kız şaşırır "o söylediğin kimin adı" diye sorar. Maşita Hatun "seni, beni, babanı ve bütün kainatı yaratan Allahın adını andım" der, "şüphesiz onun adıyla başlanan işler hayırlı olurlar." - Yani babamdan başka ilah mı var? - Babanız sadece bir melik. Ona melikliği veren de yüce Allah! - Babamın tanrılığını inkar mı ediyorsun ha? - Elbette, o sineğin kanadını bile yaratamaz. > Önce yargılama Kız hışımla kalkar, eteğini tuttuğu gibi taht odasına koşar. Yaratıcı olmadığını en iyi bilen Firavun'dur ama böylesi tepkilerden çok korkar. Eğer Mûsâ'ya inananlar sarayına kadar sokulmuşlarsa... Vay gelmiş başına... Derhal meclisini toplar, Maşita Hatunu sorguya alırlar. İmanlı kadın göğsünü gere gere ortaya çıkar ve "İlah olmadığını sen de biliyorsun" diye haykırır, "acizsin, fanisin, zavallısın, muhtaçsın. Anan baban gibi ölecek toprak olacaksın. Halbuki Allahü teala ezeli ve ebedidir. Mûsâ aleyhisselam onun kulu ve peygamberidir!" Firavun çok kızar, diğerlerine ders olsun diye Maşita hatunu saçlarından astırır ve etlerinden kan sızıncaya kadar kırbaçlar. Aklı sıra Maşita Hatunun ayaklarına kapanıp af dileyeceğini sanır. Ancak o, "La ilahe illallah" demekten caymaz. Müşrikler kadıncağızın direncini kırabilmek için zulmü zamana yayarlar. Ellerinden ayaklarından işkence masasına çiviler ve ufak ufak uzuvlarını koparırlar. Önce tırnaklar, parmaklar... > İşkence masasında Ancak hesapları tutmaz imanlı kadın asla geri adım atmaz. Firavun çaresiz kalınca Maşita hatunun 5 yaşındaki kızıyla üç aylık oğlunu getirtir ve çocukları üzerinden tehdide kalkar. O yine "Rabbim Allah peygamberim Musa" deyince hiddeti artar, hançerini çıkarıp küçük kızın boğazına dayar. Maşita Hatun yolundan dönmeyince çileden çıkar, kızcağızı gırtlaklar, kanını avuçlayıp anasının ağzına burnuna çalar. Düşünün dilinizde ılık ılık, köpük köpük kan... Biricik evladınızdan... Maşita Hatun buna rağmen imandan ayrılmaz. Bu kez bebeği getirtir, göğsüne yaklaştırırlar. Kaç gündür aç kalan yavrucak anasının kokusunu alır, neşeli mırıltılarla meme aranmaya başlar. Hani bir anne için en dayanılmayacak an. Firavun bebeği ansızın bacaklarından yakalar harıl harıl yanan fırının kapağını açar. "Ya bana tapınırsın!" diye hırıldar "Ya da çocuğun yanar!" Fırında bebek, yapar mı yapar. Şeytanın işi ne? Kırk kılığa girip vesvese vermeye başlar. Acaba Firavunun söylediklerini onaylar gibi görünse de imanını mı saklasa? Ancak bebeği dile gelir ve "Hayır anne" diye bağırır. "Sabreyle! Cennetle aranda bir adım mesafe kaldı o kadar!" Firavun bebeği susturamaz, tuttuğu gibi fırına atar. Ama ses eksilmez artar, sanki alevler dile gelir, çın çın kubbede çınlar. "Anne, Cennet nimetleri yanıbaşında. Ablamla birlikte seni bekliyoruz. Bak huriler karşılamaya hazırlanıyorlar!..." > Perdeler kalkınca İşte o anda gözünden perdeler kalkar, Maşita Hatun manevi makamını görüp gülümsemeye başlar. Hadiseye şahit olanların Hazret-i Mûsâ'ya inanacağından korkan Firavun, kadıncağızın kafasını kopartır. Ama fırından gelen seslere mani olamaz. Milleti dışarı çıkarır, sahneyi noktalamaya bakar. Firavun uzun süre hadisenin tesirinden kurtulamaz. Batılda olduğunu kendi de bilir, sahi bu sahte İlahlık nereye kadar? Bir yanda saltanat, bir yanda hakikat. İki tercih arasında yaman bocalar. İşte böylesi kritik anlarda Haman hemen yanında biter, kah methü senalar yağdırır, kah şantaj yapar, küfründe inadını sağlar. Öyle tazimde bulunur, öyle havaya sokar ki Firavun saçmalamaya başlar. Haman'dan muazzam bir kule yapmasını ister, ki çıkıp Mûsâ'nın Rabbine ulaşa. Haman ülkenin bütün kaynaklarını kullanır, öyle ki 50 bin usta biteviye tuğla pişirir, yedi yıl boyunca harç kararlar. Nitekim Firavun bineğinin sırtında zirveye çıkar ve güya mekandan münezzeh olan Allaha (Celle celalüh) baş kaldırır, boşluğa ok atar. Utanmadan aşağı inip "Mûsâ'nın Rabbini öldürdüm, o artık yok" demeye başlar. Ortalıkta kibirle dolandığı günlerden birinde Cebrail aleyhisselam kuleyi kanadı ile sarsıp yıkar. Bina inşaatında kim çalıştıysa afete uğrar ama nasipsizlerin gözü yine de açılmaz. > Hazret-i Hazkîl Mûsâ Aleyhisselam karşısında defalarca aciz kalan Firavun artık bu işe bir son vermeye kalkar ve Yüce Nebi'yi öldürmeyi kafasına koyar. İşte bu nazik anda Firavunun vezirleri arasında bulunan Hazinedar Hazkîl (gizlice iman etmiştir) ortaya çıkar ve "Rabbim Allah diyen birini nasıl öldürebilirsiniz" diye sorar. "Halbuki o size apaçık delillerle mucizelerle gelmedi mi? Şayet Mûsâ bir yalancı ise size zaten zararı erişmez. Yok eğer sözünde sadık ise vaat ettiği musibetler isabet eder... Ey Kavmim! Bu gün mülk zahirde sizindir ve İsrailoğullarına galipsiniz. Ancak Allahü teâlânın azabına düçar olursak bizi kim kurtarabilir? Nuh, Ad ve Semud kavimlerinin başına gelenleri hatırlayın. Dünya fani, hesap çetindir. Cennet de, cehennem de ebedidir!" Firavun çok kızar, derhal katledilmesini emretse de muhafızlar Hazkîl aleyhisselama dokunamazlar. Bu açık delillere rağmen Haman ve adamları güç kazanırlar. Firavunu kuşatır ve diledikleri gibi kullanırlar. Peki kimdir bu Haman? Hem ne yapar? Yarına...