Cabir bin Abdullah Radıyallahü anh

A -
A +

Hendek savaşına hazırlanıldığı günler. Mücahitler kazma kürek çukur kazar, geceli gündüzlü toprak taşırlar. Yüzü suyu hurmetine kâinatın yaratıldığı Server herkesten fazla çalışır ve çok yorulurlar. Câbir (radıyallahü anh) birara Efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) karınlarına taş bağladıklarını fark eder, bunun tek sebebi olabilir: "Açtırlar!" Hazreti Câbir ani bir kararla evine koşar. Hanımına sorar: -Yiyecek neyimiz var? -Biliyorsun ya. Bir miktar arpa. -Peki ya oğlak? -İşte orada. -Dur ben kesip yüzeyim, sen koş ocağa. O hızla yemeği hazırlarlar, Hazret-i Câbir tekrar hendeğe koşar. Server-i Kâinat'a yaklaşır ve "Efendim bir oğlak kestim, biraz da ekmeğimiz var" der, "dilediğinizi alıp gelebilirsiniz." Efendimiz gülümser "Ziyafet güzel, ziyafet kâfi" buyururlar. Hazret-i Câbir evine döner ve heyecanla büyük misafiri beklemeye başlar. Bir de ne görse beğenirsiniz. Önde Allah'ın Resûlü, ardında koca ordu. Yüzlerce mücahit tırmanmıyor mu yokuşu? Hazret-i Câbir telâşla "Eyvah!" der, "bu yemek kime yeter?" Hanımı sorar: "Efendimize ne kadar yiyeceğimiz olduğunu söylemedin mi?" -Söylemez miyim? -Öyleyse hiç merak etme ve kendini bir mucize görmeye hazırla! Suheyl bint-i Mesut haklı çıkar. Kutlu kadın hadiseyi "Allaha yemin ederim ki o gün bütün Medine doydu" diye anlatır, "ama ne etimiz eksildi, ne ekmeğimiz azaldı." Muhaddislerin piri Câbir bin Abdullah en çok hadis-i şerif aktaran sahabelerden biridir. Tam 1541 hadisi şerif rivayet ettiği bilinir. Evi Medine dışındadır ama her vakit (istisnasız) Mescid-i Nebi'ye gelir. Efendimizin dizi dibinde çok şey öğrenir. O, asr-ı sâadette kendisine fetva sorulan nadir âlimlerden biridir. Efendimiz'in vefatından sonra da talebe yetiştirir. Mesela ünlü fakih Muhammed Bakır onlardan biridir. İnsanları hoş tutar, bu yüzden onu çok severler. Öyle ki Yemen, Mısır, Basra, Kûfe gibi uzak illerden sohbetini dinlemeye gelirler. Hattâ Eshâbın büyüklerinden Ebû Ubeyde, Talhâ bin Ubeydullah, Ammâr bin Yâsir, Muâz bin Cebel de (radıyallahü anhüm) sohbetinden istifâde ederler. Hazreti Ömer onu Şam eyaletinin başına getirir. Gerek Hazret-i Osman, gerekse de Hazret-i Ali döneminde yörenin İslâmlaşmasında büyük gayret gösterir, ancak... Ancak bizzat kendisinin şahit olduğu kutlu müjde aklından çıkmaz. Rüyalarını "İstanbul'u feth eden güzel askerler" süsler, Komutan Yezid'in sefere çıktığını duyunca duramaz. İstanbul, fethi kolay bir şehir değildir. Özellikle kara surları çetin cevizdir. Lâkin Haliç tarafında hendek yoktur ve sur iyiden iyiye incelir. İyi de arkası ne âlemdedir? "Biri şehre sızmalı" denildiğinde, Câbir (radıyallahü anh) öne çıkar. Şehre girmeyi başarır ama muhafızlardan kurtulamaz. Bizanslılar onu yakalar, İmparator Teopolos'un kızı Tekla Helga adına yaptırdığı manastıra kapatırlar. Hazret-i Cabir'e çok işkence yaparlar, zaten burada kavuşur rahmet-i Rahman'a. Ancak Hazret-i Cabir'i duvardan duvara vuran cellatlar nâaşını kıpırdatamazlar. Nurlu cesedi öyle bir heybet kaplar ki "bu bir aziz olmalı" diye fısıldarlar. İyi ama azizler karşı saftaysa, onlarla niye savaşırlar? Tekfur bu fısıltılardan çok rahatsız olur. "Madem kaldıramıyorsunuz oraya gömün" der işi kapatmaya bakar. Gelgelelim mübareğin cesedini oynatamaz, ancak zemini alttan eşip çökerterek defni tamamlarlar. Hadise kulaktan kulağa yayılır. Unutulsun derken destanlaşıp kök salar. Bizanslı yılların İstanbul'unda Rumlar soğuk ve karanlık evlerde yaşarlar. Malzemeleri elbette taştır. Ama Türkler ahşap malzemelerden havadar ve aydınlık mekânlar kurarlar. Dar sokakların iki yanında sıralanan asmalı, cumbalı evler şirin görünür ama çabuk yanarlar. Ayvansaray'da İşte söz konusu külliye, bir dili Ayvansaray'ı yalayan meşhur Fener-Balat yangınında yara alır. Yaklaşık üç asır metruk kalır. Ancak 2. Bâyezid devri sadrazamlarından Atik Mustafa Paşa onu sil baştan onarır ki kubbe ve tezyinat tamamen Osmanlı yapısıdır. Cami ve bahçesi şu anda çok bakımlı, ancak önündeki viraneler (bir kısmı metruk üç beş atölye) bu sanat şaheserinin, gün yüzüne çıkmasını önlüyor önünde adeta perde oluyorlar. Eğer o birkaç bina satın alınabilir ve yıkılırsa, hem antik surlar, hem de Cami ortaya çıkar. Ayvansaray'da çiçek açar. Sanırım değişen Haliç'in buna ihtiyacı var. Cabir Radıyallahü anh'ın ömrünün son yıllarında gözlerine perde indiği ve Medine'de vefat ettiği söylenirse de İstanbullular ilk rivayeti dikkate alırlar.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.