Çapkın Truvalı Prens Paris

A -
A +

Alpaslan 1071 Malazgirt Zaferini kazandı ve Anadolu kapıları Asyalılara açıldı... Doğru ama eksik, Asyalılar 4 bin yıl önce de Anadolu'yu mekan tutar, hatta en batıya ulaşır, Çanakkale civarlarında "Truva" adlı muhteşem bir kent kurarlar. Ancak denize dayandıkları yerde iş değişir, hemen karşı sahilde Makedonyalılar, Teselyalılar, Spartalılar yaşar. Ne yalan söyleyelim bunlar bizimkilerden pek hoşlanmazlar. Zira Truvalılar bozkırdan getirdikleri usullerle at yetiştirir, göçebe kültüründen kopmazlar. Onların geleneklerini korumaktaki ısrarı sömürgeci batılıların sinirini bozar. Hele Sparta Kralı Menelaus, Truva Prensi Hektor'un gırtlağını sıkabilmek için can atar. Masallarına mevzu bulmak için Ege sahillerinde dolanan Ozan Homeros, hadiseye Zeus'un, Apollon'un, Poseidon'un penceresinden bakar, (güya ve haşa) tanrı ve tanrıçalar arasındaki çekişmeleri, didişmeleri, kıskançlıkları dile getirir, şuursuzca da olsa muvahhidlere (Allah'ın varlığını ve birliğini savunanlara) omuz çıkar. İlyada'dan Sanırım bu kadar strateji ve teoloji muhabeti yeter, biraz da efsaneleri destanları aralamakta fayda var. Hurafelere göre, İolkos Kralı Pelans ile Okyanus kızı Thetis'in düğünlerine davet edilmeyen fitneden sorumlu devlet bakanı Eris yapacağını yapar. Zeus'un karısı Hera, ince işlere bakan Afrodit ve alımlı Athena'nın oturduğu masaya bir elma yuvarlar. Bir elmadan ne olsun demeyin, üzerinde "en güzelinize" yazıyorsa harbiden cıngar çıkar. Sosyete arasında "ben güzelim-sen diilsin- hiç de bilem" hırlaşması alevlenince Zeus biz burada neciyiz edasıyla "bi dakka hanımlar" der, vaziyete el koyar. Gelgelelim tarafları dinleyince bu işe bulaştığına bulaşacağına pişman olur, topu taca atmanın yollarını arar. O sıra Kaz Dağlarında çobanlık yapan Kral Pramios'un oğlu Paris'i (bir prens niye ırgatlık yapıyorsa) hakem ilan eder, işten sıyrılmaya bakar. Teklifleri görelim Paris anasının gözüdür, üç şık bayanı karşısında görünce baş parmağını işaret parmağına sürerek rüşvet alabileceğine dair bir imada bulunur ve açık artırma başlar. Hera ona güç, Athena ise para vaad eder. İyi ama bir prens zaten güçlüdür, para desen pilav. Aşk meşk işlerinde engin tecrübesi ile tanınan Afrodit ise kafasında kavak yelleri esen delikanlıya "manken gibi bir cins-i latif" sözü verir ve elmayı kapar. Afrodit sözünde durur, Kral Menelaus'un dünyalar güzeli karısı Helen'i ayartmak için kolları sıvar. Paris'i peşine takıp Sparta sarayının kapısını çalar. Kral Menelaus elbette haremlikten selamlıktan anlamaz, misafirine "dükkan senin" der, baş köşede ağırlar. Şimdi olacak şey mi yani, ateşle barutu yan yana bırakır, "sen keyfine bak" deyip Girit'e doğru iş gezisine çıkar. Afrodit fırsatı kaçırmaz, kadrolu çöpçatan maharetiyle Paris'le Helen'in arasını bağlar. Âşıklar firarda Uzatmayalım. Helen bohçasını toplayıp Paris'in peşine takılır, birlikte karşı kıyıya kaçarlar. Ancak gönüller bir diye Truva seyran olmaz. Kocası hadiseyi duyunca küplere biner "ben size sormaz mıyım" deyip hücum borusunu çalar. Homeros'a inanırsak 10 yıl sürecek Troya Savaşı "kız meselesi" yüzünden patlar. Devrin Yunan liderleri (Agamemnon, Nestor, Ajax ve Patraklos) mahallenin namusundan sorumlu tulumbacı edasıyla Menelaus'a destek olurlar. Ancak düzenbaz Odysseus çürüğe çıkmak için zır deli ayaklarına yatar. Köylüler gibi çift çubuk sürmeye ve tohum yerine tuz ekmeye başlar. İyi de öküzlerin önüne kendi çocuğu yatırılınca aklı başına gelir ve foyası ortaya çıkar. Achilles (Aşil) ise "bana ne karrrrdeşim, avradına sahip çıkaydı" der ve kadın kılığına girip askerlikten yırtmaya bakar. Etek döpiyes mi giyer, sakız mı çiğner bilmiyoruz, belki dudaklarını da boyar. Ancak Odysseus tilkisi bohçacı kılığında kadınların arasına dalar, güya danteller, pazenler pazarlar. İçlerinden biri incilere, mercanlara takılmaz ama önüne cengaverlerin yüreğini hoplatacak bir hançer konunca sazan gibi atlar ve zokayı yutar. Artık Aşil de Yunanlılarla gelmek ve Troya önlerinde vuruşmak zorundadır, bir yere kaçamaz. Dönelim öbür yana. Troya (Truva bunun Frenkçesi oluyor) Prensi Hektor, namlı mimli bir silahşordur, kardeşine "niye len evli kadını ayarttın dürzü" demez, silahlanıp pusatlanıp rakiplerine horozlanmaya kalkar. Aslında alayını kırabilecek güçtedir ama Aşil'den fena tırsar. Zira Aşil'in anası Thetis (tekin kadın değildir) oğlunu el kadar veledken bacaklarından tutup ateşlerde kızartır sonra Styks Irmağının sularına daldırıp çeliklemeye bakar. Masal bu ya kopilin vücudunu kılıç kesmez olur, cildine ok batmaz, mızrak saplanmaz. Sadece anasının tuttuğu yer (tabipler hâlâ Aşil tendonu diyorlar) yaralanmaya müsaittir, onu devirmek isteyenler topuklarına topuklarına sıkmalıdırlar. Hasılı Yunan ordusu muhteşem bir donanmayla Truva kıyılarına çıkarma yapar. Aşil haytası Truvanın rambosunu (Hektor'u) da haklar ve arabasının ardına bağlayıp zafer turu atar. Ancak Hektor'un Kuzeni Briseis, kalbini çalınca, istifa dilekçesi sunup "ben oynamıyorum" demeye kalkar. Ünlü silahşör iki arada bir derede bocalarken Paris zehirli okunu yayına koyar ve Aşil'i topuğundan zımbalar. Yiğit ölür şan kalır, Aşil ölür zırh kalır. Salifizzikr (adı geçen) zırh, komutanlar arasında mesele olur, malı tabii ki dalavereci Odysseus kapar. Ajax çok bozulur "zaten size yaranılmaz" moduna girip hayata küser. "Bugeceee benikim setutamaz" der göbekleme kılıçların üstüne atlar. Hasılı suyun öte yakasındakiler Aşil ve Ajax gibi iki silahı kaybedince Truvalılar rahat bi nefes alırlar...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.