İmam Şamil savaşçı olduğu kadar diplomattır. Düşmana düşmanın silahı ile mukabele eder, hesabını inceden yapar. Nitekim bir ara "eğer Ruslar, işgal ettikleri yerlerden çekilirlerse sulh imzalayabileceği" gibi bir "şayia" çıkarır ve bunu General Feze'ye duyurmaya bakar. Doğrusu Rusların buna çok ihtiyacı vardır. Kayıpları şimdiden onbinleri aşmıştır, topların yarısı çalışmaz. Asker yorgun ve bitkindir, çocuklar memleket hasreti ile yanıp tutuşurlar. Yola çıktıklarında üstleri başları fevkaladedir ama şimdi yırtık kaput ve delik ayakkabı bile bulamazlar. Patates, lahana yemekten bıkar, etliye sütlüye hasret kalırlar. Hem bu çatışmalar daha ne kadar sürecektir? Hadi Dağlılar evlerini yurtlarını savunurlar, peki onlar ne aramaya buradadırlar? Hasılı "anlaşma" fısıltıları yayılınca yüzlerinde güller açar, şapkalarını havaya fırlatırlar. General Feze "sulh" sözüne sazan gibi atlar. Hatta iyi niyet göstergesi olarak bazı mevzileri boşaltır, kendince "jest" yapar. Şamil'i ikna işini yine Klugenav'a bırakır, Albay Yevmadikov'u da yanına katar. O gün Rus karargâhında bayram havası eser, askerler ortaya büyük ateşler yakar, mızıka ve akordiyon çalıp şenlik yaparlar. Beklenildiği gibi Von Klugenav, Gimri kaynağına gelir ki burası sarp kayalarla çevrili bir vadidir, mücahidlerin iç âlemine çok uyar. Taştan taşa çarpan çılgın sular, gümrah ağaçlar ve başlarının üzerinde çığlık çığlığa dolaşan kartallar... Klugenav Kafkasyalılara hem çok kızar, hem de hayranlığını saklamaz. Bugüne kadar sadece cesedlerini gördüğü genç mücahidlere gıpta ile bakar. Dağlılar temiz ve bakımlıdırlar, sakalları yüzlerine çok yakışır, sarıklarının ucunu rüzgâra bırakırlar. Klug hiç tereddütsüz müridlerin arasına girer, onların mertliğinden zerre kadar şüphe duymaz. Şamil'i görünce sakat bacağından beklenmeyen bir çeviklikle atından atlar. Don Kazakları, Generalin bir el hareketiyle dizginlere asılır, oldukları yerde kalırlar. Şamil zaten muhafız kullanmaz, üç naibin ortasında ağır ağır ilerler ama tavrı ve edasıyla Dünya Ortodokslarının hamisi, Rusların biricik Çarı, haşmetli ve devletli Nikola'nın elçisini ciddiye almaz. Esasen bu mülâkattan hiçbir netice çıkmayacağını adı gibi bilen General Klugenav, Şeyh Şamil'i tazimle selâmlar ve kurmaylarını takdim edip vazifesini yapar. Eli havada kalınca Şamil'in ölçüleri çok farklıdır, İslâmı tek din, Kur'an-ı kerimi hak kitap, Server-i Kainat'ı son peygamber olarak tanımayan birinin yüzüne bile bakmaz. Onu yine yamalı yaygı üzerine oturtur ve Kafkasyalının kanıyla yıkanan elini sıkmaz. Hakaretin bu kadarı da fazladır hani, Klug uzattığı elin havada kalmasına dayanamaz. Fevri hareketlerde bulunur ve ulu perdeden nutuk atmaya kalkar. Şamil görüşmeyi oracıkta bitirir, eliyle "uzaklaştırın şu mel'unu" gibilerinden bir işaret yapar, hiçbir şey olmamış gibi döner, işine bakar. (28 Eylül 1837) Kışlalarda büyük bir hasretle "anlaşma haberini" bekleyen Ruslar felaket yıkılırlar, bazıları başlarını ellerinin arasına alır, hüngür hüngür ağlar. Koğuşlarda huzursuzluk çıkar. Kavgalar... Firarlar... Şamil'in beklediği olur, bu toplantı Ruslara pahalıya patlar. Taşa mı söylendi? Çar Nikola, neticesiz kalsa da "barış havariliğinden" caymaz, ard arda yolladığı mektuplarla habire sırt sıvazlar. İmam Şamil bunları yırtıp yırtıp çöpe atar, muhatap bile almaz. Ama naipleri "cevap vermek gerek" deyince iki satır karalar, noktayı koyar. "Ben Kafkasya'nın hürriyeti için silaha sarılan muhariplerin en hakiri Şamil! Allah'ın himayesini, Çarların efendiliğine feda etmemeye ahdeden özü sözü doğru bir Müslümanım. Sizi tanımadığımı, iradenizin sarp dağlarda sökmeyeceğini, Generale anlatmıştım. Sanki bu sözler taşa söylendi. Beni hâlâ Tiflis'e çağırıyorsunuz. Bu davete asla icabet etmeyeceğim. Bu yüzden fani vücudumun parça parça kıyılacağını ve vatanımda taş üstünde taş kalmayacağını bilsem dahi kararım değişmeyecek. Nikola'ya ve kölelerine mâlum ola. (Gimri, 28 Eylül 1838)" Çar hile ile avlayamadığı Şamil'in üzerine yeni güçler sevkeder ki, esasen Kafkasya'dan çekilmeyi asla düşünmemiştir. Hususi toplantılarda "Beyler, bu bir Haçlı Seferidir, haç hilali mağlup etmedikçe dönmek yok" diye haykırır ve gereğini yerine getirir. Şamil bunları duymasa da adamın ciğerini bilir. Hidayet Allah'tan Kafkas mücahidleri bir ara Rus konvoylarını vurur ve Klugenav'ın nişanlısını (Şuanat) rehin alırlar. Gimrili kadınlar giyimi, tavrı ve asaleti ile göze batan Şuanat'ı dostça ağırlarlar. O güne kadar Dağlılar hakkında hep menfi şeyler duyan genç kız insanların birbirleri için yaşadıklarını görünce çok duygulanır, İslamiyet hakkında peş peşe sorular sorar. Müridlerin niyeti onu esir takasında kullanmaktır ancak kızcağız "beni Klugenav'ın yanına yollamayın" diye ağlamaya başlar. Oracıkta iman eder, dahası açık açık (bunu bir Dağlı asla yapamaz) Şamil'e "eş" olmayı arzular. Şamil defalarca evlenir, ancak Ruslar hanımlarından birini nikahtan üç gün sonra, diğerini 4 saat sonra vururlar. Gimrili Cevherat kucağında bebesi ile şehid olur, Çeçen kızı Amine de aynı akıbete uğrar. Şamil'in gönlünde Hocası Cemalledin Kumuki hazretlerinin kızı Seyyide Zahide'nin ayrı bir yeri vardır. Yine Cerrah Abdülaziz'in kızı Fatıma'ya toz kondurmaz ama savaş öyle bir şeydir ki Fatıma'nın defnine bile katılamaz, kabrine bir avuç toprak atamaz. Şuanat çok ihlaslı çıkar, sıradan insanlar gibi yaşar, herkesin yardımına koşar. Gününü ibadet ile geçirir, hesabını ahiret için yapar.