Umur, bir Bey oğludur. İstese bir elini yağa, bir elini bala atar, köşklerde keşanelerde yaşar. Ama o yerinde duramaz daha 17'lik delikanlıyken İzmir'i ele geçirir, Çaka Bey'in yadigârına sahip çıkar (1320). Ağabeyleri Tire, Ödemiş ve Birgi taraflarında dolaşırken, mütevazı donanması ile denize açılır ve Ege Adalarının tozunu atar. Koca koca valileri, adı büyük korsanları haraca bağlar. Babasının vefatı üzerine kardeşler bir araya gelir ve ona tabi olurlar (1334). Umur Bey henüz 25 yaşındadır ama Bizans gibi bir imparatorluğu parmağında oynatmaya başlar. Hatta bir ara Karadeniz'e açılır, Kili ve Eflak beldelerine girer çıkar. Kısa sürede Ege Adalarında ve Mora Yarımadasında söz sahibi olur, Venedik ve Rodos şövalyelerine nefes aldırmaz. Bu arada Hristiyan dünyasının çok değer verdiği Philadelphia'yı (Amerika'daki eyalet de adını ondan alır) fetheder ve adını "Alaşehir" koyar. Umur Bey komşuları ile iyi geçinir, Karesi, Saruhan ve Menteşoğulları ile aralarından su sızmaz. Tam 300 parça gemiyle Girit ve Kıbrıs'ı harmanlar, Bozcaada, Semadirek, Gelibolu derken Gümülcine ve Selanik'i sıkıştırmaya başlarlar. O yıllarda Anadolu'da oturup Ege'de dolanan bir millet Bizans'ı yok sayamaz. Kaldı ki Umur Bey İstanbul'daki çekişmelere de bigane kalmaz. Tahta Türk düşmanı tiplerin oturmasındansa nispeten "mutedil" isimlerin geçmesi için çaba harcar. Mesela Andronikos ölüp de ağzı süt kokan İonnes tac giyince, kara kuvvetleri komutanı Kantakuzen'e oynar (farkındaysanız Orhan Gazi de bu isimde karar kılar). İmparatorun baş edemediği Bulgarları hizaya sokmak için Meriç ağzından girer, Vardar Ovasından çıkar. Makedonya'da muhalif bırakmaz. İmparator da Sakız Adasını ona verir Aydınoğullarını Ege'de üs sahibi yapar. Kral Kantakuzen, Paleologoslar'a karşı güç durumda kalınca yine Umur Bey'den himmet umar. Genç mücahid derhal yardımına koşar ve gereğini yapar. Hasılı Türkler bir şekilde Bizans'ın dahilî işlerine karışır ve Rumeli'de zemin bulurlar. Yıllardır Türk-Bizans savaşlarını körükleyen Venedikliler, "Umur Bey-Kantakuzen ittifakı"ndan çok korkar, Akdeniz'deki menfaatlerinin zedelenince ortalığı birbirine katarlar. Nitekim Papa VI. Clement'in teşviki ile hazırlanan Haçlı donanması İzmir'e doğru yelken açar. Viennois Dükü Humbert Dauphin komutasındaki muazzam ordu İzmir'e saldırırlarsa da Umur Bey'in mukavemeti karşısında bir netice alamaz. Ancak bu hengamede Saint-Jean Şövalyeleri Aydınoğulları'nın tersane ve gemilerini yakarlar. (1346) İzmirler savaşı Haçlılar ilk hücumda perişan olurlarsa da yılmaz, ısrarla vuruşup Sahil İzmir'i almayı başarırlar. Umur Bey Yukarı İzmir'e (Kadifekale'ye) çekilir ve Katolikleri söküp atmak için zaman ve zemin kollar. İşte o günlerde iki İzmir peydahlanır birini "bizim İzmir" diğerini "Gâvur İzmir" diye anarlar. Doğrusu Haçlılar da yorgun ve bitaptırlar. Ayaklarıyla gelir, ateşkes teklifi yaparlar. Umur Bey, bu boşlukta İstanbul'daki işlerini tamamlar, Kantakuzen'le birlikte aykırı sesleri sustururlar. Bu işler hiç de kolay olmaz, nitekim Saruhan Beyin yiğit oğlu Süleyman'ı kaybeder, bağırlarına taş basarlar. Umur Bey, Haçlılara karşı Bizansla (Rumlar Latinlerden hiç hoşlanmaz) birlikte mücadele etmeyi çok arzular. Zira Venediklilerin defolup gitmesi ikisine de uyar. Venedikliler tehlikeyi hissetmekte gecikmez ve eteklerini tuttukları gibi Papaya çıkarlar. Haçlılar bir kez daha yollara koyulur ve daha şiddetli saldırırlar. Umur Bey bunu beklemektedir. Zira Batılıların sözlerine sadık kalmadıklarını bilir, hesabını kış tutar. Buruk final Leventler Avrupalıları çok sert karşılar, adamların gözlerini yıldırırlar. Lâkin sırça sarayından çıkmayan Papa ısrarla savaşın devamını arzular. Umur Bey adeta yeni bir Selahaddin Eyyubi olur, Haçlı güruhunu Ege'de barındırmaz. Gelgelelim adamlar kırıldıkça artar, cepheye gemiler dolusu silahşor yollarlar. Umur Bey alayının hakkından gelecektir ama cengin kızıştığı bir anda isabet alır ve şehadet şerbetini yudumlar (1348). Kardeşleri ünlü mücahidin kutlu naaşını, Birgi'de toprağa verip yolundan gitme kararı alırlarsa da yerini dolduramazlar. Ağabeyi Hızır donanmayı dağıtmak ve Haçlılara imtiyazlar vermek zorunda kalır. Denizcilikle uğraşmadığı için bunun ne mânâya geldiğini anlayamaz. Evet Ayasuluğ (Selçuk) merkezli beyliğin hâlâ altmış şehri, üç yüzden fazla kalesi ve yetmiş bin askeri vardır ama denizcilikten kopan Aydınoğulları Aydınoğlu olmaktan çıkar. Ancak Osmanlılar (Süleyman Paşa ve Murad-ı Hüdavendigar) Umur Bey'i iyi anlar, onun teşebbüslerini tamamlar ve taçlandırırlar. Ya İzmir? Timur Han şirin şehri Rodos Şövalyelerinin elinden alır ve Aydınoğlu Cüneyd Bey'e bırakır. O büyük Hakan dahi Umur Bey'in hatırasını canlı tutar. Çağının önünde Umur Bey, kavga kovalayan kuru bir cengaver değildir, Ayasuluğ, Tire, Ödemiş ve Birgi'yi birbirinden mükemmel eserlerle donatır, hanlar, hamamlar, kervansaraylar açar. Ediplere, hattatlara, nakkaşlara, mimarlara ve özellikle ulemaya sahip çıkar. Tezkiretü'l-Evliya, Araisü'l-Mecalis (Peygamberler tarihi), Süheyl ü Nevbahar, Hüsrev-ü Şirin, Kelileyle Dimne, Tabiatnâme ve Ibn-i Baytar'ın Müfredâtü'l-edviye ve'l-agdiye adlı tıp kitabını tercüme ettirip dört bir yana yollar. Umur Bey eline kılıç aldığı andan şehid olduğu güne kadar başkent Birgi'de sadece "üç gün" yatar, İzmir'e ise soluklanmak için uğrar. Bu nasıl beylikse sırtı döşek yüzü görmez, sıcak aş bulduğu günleri parmakla sayar. Şair Enverî "Düstûr-Nâme" adlı eseri ile onu destanlaştırır, o güzel üslubu ile gençlere tanıtmaya çabalar... Makamları âlâ ola!