Arap dahilerinden Amr bin Âs, oğlu Âs'a, sadece Arapçanın inceliklerini kavratmakla kalmaz, İbranice ve Süryanice de öğrenmesini sağlar. Âs çok okur, çok sorar, bilgiye doyamaz. İşte Tevrat'ı incelediği günlerde (Hicretten 7 yıl evvel doğduğuna göre çocuk sayılır) Efendimizin geleceğine dair (net) işaretlerle karşılaşır, yüreği tatlı tatlı çarpmaya başlar. Öyle ya son peygambere bu kadar yakın olsun da... Hiç düşünmeden Resulullah Efendimiz'in yanına koşar, ona er olmaya bakar. Server-i Kâinat bu hakikat aşığını evladı gibi bağırlarına basar, adını Abdullah koyarlar. Hazret-i Abdullah kısa sürede Kur'ân-ı kerimi ezberler ve Fahr-i âlemin dizi dibinde ilim ve hikmet toplamaya başlar. Genç sahabe ibadet etmekten büyük bir haz alır, gündüzleri oruç tutar, geceleri namaz kılar. Havf ve reca (korku ve ümit) arasında gidip gelir, sabahlara kadar ağlar. Öyle ki dizlerinde fer, gözlerinde yaş kalmaz. Şu tevafuka bakın ki annesi (Rayla bint-i Münebbih) şifalı bitkilerden iyi anlar, yaptığı şurup ve merhemlerle oğlunu tedavi etmeye bakar. Ayda üç gün İyi de yiyip içmeyene, uyuyup dinlenmeyene ilaç neylesin, bir süre sonra canlı cenazeye döner, beti benzi solar. Onu hayata bağlamak için Abdullah bin Abbâs'ın (Efendimizin amcası oğlu) kızı Umra (radıyallahü anha) ile evlendirir, sıcacık bir yuva kurarlar. Umra çok zeki ve çok sevimli bir kızdır ama değişen bir şey olmaz. Genç abid gene uzun ve sıcak günlerde oruç tutar, yine sabahlara kadar alnını secdeye koyar. Ev eş umurunda olmaz, her gün bir hatim indirmeye bakar. Yakınları n'etmeli, nasıl etmeli derken Server-i Kâinat "Ey Abdullah buyururlar, "böyle yapma! Bazı günlerde oruç tut, bazı günlerde de tutma! Gecenin bir kısmını namaza ayır, bir kısmında da uykunu almaya bak. Çünkü şu bedeninin senin üzerinde hakkı var, gözünün hakkı var, hanımının hakkı var, komşunun hakkı var. Her ay üç gün oruç tutman kâfidir. Hayır ve ibadetlere on misli mükafat verileceğine göre, bütün sene oruç tutmuş gibi sevap kazanırsın." -Yâ Resûlallah! Bundan fazlasını yapabilirim ama... - Peki, bir gün tut, iki gün tutma! - Mümkünse daha fazla... - Öyle ise Davud aleyhisselâmın orucu gibi tut. - Davud peygamberin orucu nasıldır? - En makbul oruç, kardeşim Davud'un (aleyhisselâmın) orucudur. O, bir gün yer, bir gün tutardı. - İzin verseniz de biraz daha.. - Bunun fazlası yoktur! Abdullah bin Amr bin Âs, Efendimizin mübârek ağızlarından ne çıkarsa yazar ve bunları ezberlemeye bakar. En çok hadîs-i şerîf rivâyet eden sahabe Ebû Hüreyre (Radıyallahu anh) dahi "Abdullah bin Amr, benden çok hadis bilir, çünkü o yazdı, ben yazmadım" buyururlar. Bir zaman sonra Eshâb-ı kirâmın ileri gelenleri, O'nu: "Sen her duyduğunu yazıyorsun ama Resûlullah'ın her sözü nasihat değil ki" diye uyarırlar, "Efendimiz bazen kızıyor, bazen seviniyorlar. Günlük konuşmaların kayda geçmesini istiyorlar mı acaba?" Hazret-i Abdullah, Efendimizi üzmekten çok korkar, derhal huzurlarına çıkar, emrlerini sorar. Server-i Kâinat "Sen yazmaya devam et" buyururlar, "zira, Allahü tealâya yemin ederim ki, ağzımdan haktan başka bir şey çıkmadı (ve çıkmaz)." Hazret-i Abdullah, Resûlullah'tan işittiği hadîs-i şerîfleri, "Sahife-i Sâdıka" adı verilen bir kitapta toplar. Bir suâl sorulduğunda asla kendinden konuşmaz. Açar defterine bakar. Ebeveynini güldür Abdullah bin Amr, Bedir ve Uhud haricinde (o zamanlar çok küçüktür) bütün gazalara katılır, yaşı ilerleyince genç askerleri savaşa hazırlar. Kılıç, kalkan tedarik eder, deve alıp satar. Bir gün gencin biri Resûl-i Ekrem'in yanına gelir ve cihada çıkmayı arzular. Efendimiz sorarlar: "Ebeveynin (anne ve baban) hayatta mı?" -Evet hayattalar. -Onların rızaları var mı? -Hayır yok. Hatta arkamdan ağladılar. -Geri dön ve onları güldürmeye bak! Susan kurtulur Abdullah bin Amr, faydasız sözden çok kaçar, son nefeste rahat tekrarlayabilmek için her gün binlerce kez Kelime-i şehadet söyler, dilini ve kalbini "o ana" hazırlar. Nasihat isteyenlere kısa ve veciz bir sır verir, "susan kurtulur" buyururlar. Abdullah bin Amr bin Âs hazretleri, uzun boyludur, hoş simalıdır, misafirini itina ile ağırlar. "Allaha ve âhiret gününe îmân eden misâfirine ikrâm etsin! Allaha ve âhiret gününe inanan komşusuna hürmet etsin! Allaha ve âhiret gününe îmân eden, ya hayır söylesin, yâhut sussun" hadis-i şerifini kendine rehber yapar. Sevenlerine "hayrın en iyisi doğru söz, kötü düşünmeyen kalb ve itaat eden hanımdır. Şerlerin en fenası yalan söz, bozuk kalb ve itaat etmeyen hanımdır... Çok ağlayın! Ağlayamazsanız, ağlamaya çalışın. Eğer hakikatı bilseydiniz, sesiniz kesilinceye kadar ağlar ve beliniz kırılıncaya kadar namaz kılardınız" şeklinde nasihat buyururlar. Mübarek, zirâatle meşgul olur, geçimini bu yoldan sağlar. Uzun yıllar Basra'da ders verdikten sonra Suriye'de vefat eder ve Şam-ı şerifi nurlandırırlar.