Ebu Talha Radıyallahü anh

A -
A +

Server-i âlem kutlu hicretin ardından Ebû Talha ile Ebû Ubeyde bin Cerrah'ı kardeş ilan ederler. Bu iki kardeş Bedir'de de, Uhud'da da Efendimizin yanında olur, bedenlerini siper yaparlar. Hele Uhud'da çok zor anlar yaşanır, müşrikler Allah'ın Resulunü kuşatır ve çılgınlar gibi saldırırlar. Ebû Talha adeta set olur, okunu yaklaşanın alnına çakar. Hanımı Rumeysa ve oğlu Enes de kırbaları yüklenir, mücahidlerin ardı sıra koştururlar. Su dağıtır, yara sarar icabında kılıca, kargıya sarılırlar. Hendek Harbinde kadınları korunaklı bir evde saklar, savunmayı Hazret-i Rumeysa ile Enes'e bırakırlar. Ana-oğul Mekke'nin fethine de iştirak eder, Huneyn harbine ailecek katılırlar. Hazret-i Rumeysa o sıra hamiledir, Enes'le kafa kafaya verir, kararlı bir ifadeyle hançerlerini bilerler. Cihada hazırlanan bir çocuk ve hamile bir kadın... Âlemlerin Efendisi bu manzara karşısında çok hislenir, hayır duada bulunurlar. Elbette İslam ordusunun da zorlandığı anlar olur, genç savaşçılar bir nefes soluklanmak için gerileseler karşılarına Rumeysa radıyallahu anha çıkar, onları derler, toparlar yeni bir şevk ile düşman üstüne yollar. Allah yolunda Ebû Talha zaten tek başına ordudur, Huneyn'de "düşmanın atı silahı öldürene aittir" buyrulunca Ebû Talha'nın önüne 20 askerlik techizat koyarlar. Ebu Talha zengin bir sahabedir. Medine'nin en büyük ve en alımlı bahçesi (Beyruha) onundur. Beyruha'nın hurmaları lezzetli, üzümleri sulu ve kokuludur. Hele bir kuyusu vardır ki şeker gibi tatlı, kar gibi soğuktur. Rumeysa Hatunun bağda bahçede gözü yoktur, ona kalsa dakikada dağıtır, fukaraya bağışlar. Ancak Beyruha, Mescid-i Nebi'nin hemen yanındadır, Efendimiz zaman zaman teşrif edip, ünlü kuyunun serin suyundan yudumlarlar. Ebû Talha bu yüzden bahçeye kıyamaz. Ancak ne zaman ki "Sevdiğiniz mallardan infak etmedikçe hayra nâil olamazsınız" ayeti kerimesi nazil olur, derhal huzura çıkar, "Ya Rasulâllah!" der: "Beyrûhâ'yı Allah rızası için bağışladım, onu istediğiniz gibi kullanabilir, dilediğinize verebilirsiniz." Efendimiz bizzat kendisinin dağıtmasını ama "yakınlarına öncelik" vermesini işaret buyururlar. Ebû Talha sevinçle bahçeye koşar. Hanımı Rümeysa kocasını çitin dışında görünce sorar: "Ne bekliyorsun, girsen ya!" - Ben giremem, sen toplan, çık dışarıya. Ebû Talha olup biteni anlatır. Eh artık kendinin olmayan bir bağda dolanacak değildir ya. Yine bir gün bir başka bağında namaz kılıyordur. Gözü gayri ihtiyarı dallardan yol bulamayan bir kuşa takılır ama birden namazda olduğunu hatırlar. Ona göre bu bir felakettir, kendisine namazı unutturan bir bağı elinde tutamaz. Onu da Allah yoluna bağışlar. Dağıta dağıta... Hazret-i Rumeysâ ne zaman değişik bir yemek yapsa komşularını düşünür, az da olsa Efendimize yollar. Para pul gözlerinde yoktur, zaten karı koca dağıta dağıta o muhteşem serveti bitirir ve fukara kalırlar. Evde aş pişmeden geçen günlerin ardından bir miktar arpa ve bir maşrapa süt bulurlar. Hazret-i Rumeysa arpayı öğütüp hamur tutar, mis kokulu bir çörek yapar. Babasını çağırsın diye Enes'i mescide yollar. Enes bu, anasının oğlu değil mi? Resullullah efendimizle sohbet eden sahabeleri görünce dayanamaz, onları yalvar yakar eve çağırmaya başlar. Efendimiz, Ebu Talha'ya "hazırlığınız var mıydı" gibilerinden bakar. Ebu Talha "sanmıyorum" demeye getirir, elini iki yana açar. Efendimiz önce Ebu Talha'yı eve yollar, iki parça ekmek ve bir miktar sütün mevcud olduğunu öğrenince hanelerini nurlandırırlar. Sahabeleri onar onar içeri çağırır, ekmekleri nurlu elleriyle dağıtırlar. Sonra bir on daha, sonra bir on daha... O gün ekmekten yeyip doyanların sayısı yetmişi aşar. Kalanı Ümmü Süleym'e uzatır "al ye ve kime istersen yedir" buyururlar. Hazret-i Rumeysa süt teyzesi olduğu için Efendimizle rahat görüşür ve kadınların sorularına aracılık yapar. Düşünün Zeyd bin Sabit ve Abdullah ibni Abbas bile bazı mevzuları ona danışırlar. Efendimiz, Rumeysa Hatun'u hac konusunda da yetiştirmeyi arzular, birlikte hac yapmaya çağırırlar. Bineği olmadığını öğrenince mübarek hanımlarının develerinebindirir, onu boynu bükük bırakmazlar. Ebû Talha Efendimiz'in başına bir şey gelmesinden çok korkar, muhafız gibi peşlerinde dolanır, bir saldırı anında yanlarında olmaya bakar. Gelgelelim Veda hutbesi ayrılık kokmaktadır, nitekim onu bir gün kabr-i saadeti kazmaya çağırırlar. Medine'nin her köşesinde Habibullah'ın izi vardır, Resulullah âşıkları Münevver Beldede duramaz, teselliyi uzaklarda ararlar. Meçhul sahile Ebû Talha bir gün Kur'an-ı Kerim okurken "Ey mü'minler gerek hafif gerek ağırlıklı olarak seferber olun. Mallarınızla canlarınızla Allah yolunda muharebe edin. Eğer bilirseniz bu sizin için pek hayırlıdır" ayeti kerimesine rastlar ve derhal hazırlık yapar. Gençlerle birlikte gemilere doluşur, deryaya açılırlar. Ancak vadesi yolda yeter, büyük Sahabeyi Akdeniz sahillerine defneder, fatihalarla uğurlarlar.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.