Efsane lider Yaser Arafat

A -
A +

Arafat'ın gerilla olarak yola çıktığı yılları anlatmıştık, bugün "Diplomat Arafat"tan bahs açmakta yarar var. 1987'de İntifada başlar, Arafat direnişin en sıcak günlerinde Filistin Devleti'nin kurulduğunu ilan ederek beklenmedik bir çıkış yapar. Sadece bir ay sonra, "İsrail'in, güvenlik içinde var olma hakkını tanıdığını" söyler ki buna herkes şaşar. Artık ne olursa olur, Arafat alışılmadık tavrı ile uluslararası arenada muhatap bulmaya başlar. Filistin davasını içi boş anlaşmalarla küllendirmeye çalışan Batılılar, zaten bu cenahtan imza yetkisine haiz birini aramaktadırlar. FKÖ Merkez Komitesi, Arafat'ı "Bağımsız Filistin Devleti'nin Başkanı" ilan eder, buna ses çıkarmazlar. Yetmez Arafat'a resmiyet kazandırmak için Cenevre'de toplanan BM Güvenlik Konseyinde kürsüye çıkarırlar. Yanlış atlara Arafat usta bir diplomat olabilir mi? Maalesef olamaz. Zira hislerine mağluptur, Körfez Savaşı'nda Saddam'ı destekleyip "yanlış ata" oynar. Sosyalist militanların Müslüman bir ülkeyi talan etmelerini ayakta alkışlar. Baasçılar öylesine acımasızdırlar ki götürdüklerini götürür, götüremediklerini tahrip eder, petrol kuyularını cayır cayır yakarlar. Eh bu saatten sonra körfez ülkelerinden destek alamayacağı aşikârdır. Nitekim alamaz da... O günlerde kendine dert yanan Rauf Denktaş'a "daha ne istiyorsun" der, "benim gömülecek kadar vatanım yok, senin arkanda Türkiye gibi bir devlet var!" Ve o "Efsane Arafat" 13 Eylül 1993'te Madrit'te başlayıp, Oslo'da yürütülen "gizli" müzakerelerde İzak Rabin'in elini sıkar. Kahire'de şekillenip Washington'da imzalanan anlaşmaya (1994) süperler de (ABD ile SSCB) şahit olurlar. Arafat 27 yıldır giremediği Gazze'ye döner ve "Hatırlayın" der, "Beyrut'tan ayrılırken bana sormuşlardı. Nereye gideceksiniz? Vatanıma, demiştim. İşte geldim..." Bu imzalar Yaser Arafat'a, İzak Rabin'e ve İsrail Dışişleri Bakanı Şimon Peres'e Nobel Barış Ödülü kazandırsa da fanatik bir Yahudi İsrail Başbakanına kurşun sıkar, Siyonistler sükunetten yana olanlara parmak sallarlar. İsrailliler barışı hazmedemeseler de, Filistinliler Yaser Arafat'ı ilk seçimde (% 83 ile) Başkan yaparlar (20 Ocak 1996) İmza, imza, imza... Başkan Arafat, İsrail ile ABD'de Wye River Anlaşması'nı da imzalar. Sonra Şarm El Şeyh'de masaya oturur ve nispeten mesafe alırlar. Camp David'de ABD Başkan Bill Clinton'ın gözetiminde Ehud Barak ile 9 gün tartışırlar. İsrail tarafının "Mescid-i Aksa altını kazmalıyız" gibi garip istekleri yüzünden nihai anlaşma çıkmasa da, görüşmelerin sürdürülmesinde fayda bulurlar. (Temmuz 2000) Aradan henüz iki ay geçmiştir ki Likud Parti Genel Başkanı Ariel Şaron kanlı postallarıyla Haremmüşşerif'i kirletip bütün İslam âleminin damarına basar. Ve İkinci İntifada patlar. İsrail attığı imzaları tanımaz, yukarıda zikr olunan anlaşmaları hiçe sayar. Değişik bahanelerle Müslüman bölgelerine girer çıkar, ortalığı kana boyar. Arafat ve Barak, Şarm El Şeyh'te, Bill Clinton'ın arabuluculuğunda ateşkes kararı alırlarsa da İsrail ordusu "güç bende" modundadır, kan dökmekten sakınmaz. Filistinliler ise İslami Cihad ve HAMAS bayrağı altında saf tutarlar. Paranın gözü kör olsun, zenginin terörü "savaş" sayılır, fukaranın savaşı ise "terör" diye yaftalanır! İsrail'de gerginlik daima aşırılara yarar, Ariel girdiği seçimlerde ılımlılara fark atar. Zırhlıları derhal Ramallah'a yollar, ortalığı yakar yıkar. Arafat'ın karargahını kuşatır, El Fetih muhafızlarıyla oda oda vuruşurlar. Köprüler atılınca İsrail Kabinesi sanki ağzından çıkan barışlı cümlelere pişman gibidir, Arafat'ı anında "düşman" ilan eder, köprüleri atarlar. Filistinlilere "merhamet isteyinceye kadar" saldırma kararı alırlar. İşte burada Arafat kendisine şüphe ile bakanları mahçup eden bir çıkış yapar. Ariel Şaron'un "daimi sürgün" teklifine güler geçer, "vatanımı terk etmektense ölmeye razıyım" der, şehadete hazır olduğunu açıklar. "Şehiden... Şehiden... Şehida!" diye biten nutku ile ölümü özlediğini haykırır, mümince tavrıyla bulanık geçmişinden arınmaya bakar. Halbuki yaşlıdır, hastadır. Karargahta yiyecek kıtlığı vardır, sular akmaz, lambalar yanmaz. Bilmem kaç milyar dolarlık serveti olduğunu söyleyenler susar kalırlar. Maksadı para olan biri bu sefaleti çekmez, Hawai'ye ya da Florida'ya kaçar, imparatorlar gibi yaşar. Bu arada Bill Clinton gitmiş yerine George Dabilyu Bush gelmiştir. Yeni ABD Başkanı yangına körükle koşar, müstehzi bir ifadeyle "değiştirin bu adamı" diyerek pot kırar. "Artık Arafat bırakmalı" diyenlerin bile kanı donar. İnadına liderlerine sahip çıkarlar. Filistinli gruplar muvakkaten Arafat'ın eski yardımcısı Mahmud Abbas (Ebu Mazen) adında buluşurlar. İlk Arafatsız zirve Ürdün'de yapılırsa da (2003) ortalık durulmaz. Sonra nedendir bilinmez Arafat eski arkadaşı Ebu Mazen'in ayağını kaydırır, bu kez Ahmed Kurey'e oynar. Canı pahasına Biliyorum, Arafat'ın zikzaklarını yazdığımız için bize kızanlar çıkacak. FKÖ, Filistin davasına ne kazandırdı, ne kaybettirdi bunlar ileride çok tartışılacak... Eğer bu dava akıllı, cesur, olgun bir liderin elinde şekillenmiş olsa... Neyse... Arafat, 29 Mart 2002'den itibaren 3 yıl Ramallah'taki karargahında tecrit halinde yaşar. Zaten hastadır, Parkinsondan eli ayağı tutmaz. Sıhhati iyice bozulunca, tedavi için Fransa'ya yollanır ve Paris yakınlarındaki Percy Askeri Hastanesinde gözlerini hayata yumar (11 Kasım 2004). Filistinliler onu Kudüs'e defnetmeyi çok arzularlarsa da İsrail hükümet sözcüleri "Kudüs Yahudi krallarına layıktır, teröristlere değil" gibi yakışıksız beyanatlarda bulunurlar. Arafat'ın vefatı ile El Fetih taraftar kaybeder, halk "İsrail'i tanımıyoruz, tanımayacağız" diyen HAMAS'ı iktidar yapar. Ancak memur bürokrat sınıfı hâlâ El Fetih'ten yanadır, silah gücü deseniz ona keza. Derin örgüt devlet içinde devlettir, Filistin'de bir parti ekseriyet ile iktidara gelse bile El Fetih'le takışan iş yapamaz. İşte geçen haftalarda yaşanan tatsız çatışmalara bu gözlükle bakmakta yarar var.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.