Köleliğe karşı savaşan Abraham Lincoln'ün Kızılderililere bakışı da yumuşaktır. Ancak ondan sonra başkan olan Andrew Johnson devrinde köprüler atılır ve kargaşa başlar. Çılgın At savaş baltasını gömdüğü yerden çıkarır bir başına mücadeleye kalkar. Gelgelelim Arapohalar, Oglalar, Cheyenneler, Chrokeeler, Comanchiler, Apacheler ve Lakotalılar onu yalnız bırakmazlar. Hele dövüşçülüğü ile bilinen Cheyenneler sorgusuz sualsiz destek olurlar. Çılgın At Hükümet kuvvetlerine vurur vurur kaçar, cephanelerini uçurur, kalelerini yakar. Yüzünü maviye boyar, savaşırken yaptığı delice hareketlerle düşmana korku salar. Çılgın At 1865-68 arasında "altın" için "Kara Tepeler"i işgal eden beyazları uyutmaz. Askerler de canlarından emin değildirler, W.J.Ferrerman'ın Fort Phil Kearny'deki birliğinden kurtulan olmaz. Şimşek renkli savaşçılar seri ve planlı hareket eder, yıllanmış kurmaylara saç baş yoldururlar. Çılgın At askerî başarılardan ziyade kararlı duruşuyla, milli uyanışa vesile olur. Mesela Fort Larime bölgesini işgal eden beyazlar (1868) hiç ummadıkları bir direnişle karşılaşırlar. Başkan Andrew Çılgın At'a çok takar, yerliyi yerliye kırdırmak gibi şeytanî bir plan yapar. Sağa sola "Wanted" yazılı kağıtlar asar, başına "mükafat" koyar. Çözüm kanla Başkan bakar bu oyun tutmayacak, acımasızlığı ile tanınan General Custer'ı bölgeye yollar. Custer, Güney Dakota ve Montana'da yüzbinlerce Kızılderiliyi kırar, ağzı süt kokan bebeleri süngüsüne takar. Bu ucuz zaferlerden aldığı cesaretle Oturan Boğa'nın karşısına çıkar. Oturan Boğa bu savaşta Çılgın At'a çok güvenir. Nitekim ünlü muharip, Oglala ve Cheyennelerden oluşan fedaileriyle büyük işler yapar, sadece süvarileri dağıtmakla kalmaz, muhafızları yarıp komuta merkezine ulaşırlar. General şaşkındır, sağa sola mermi sıka sıka kaçar. Ancak, ak küheylanı generalin atını kolayca yakalar. Çılgın At, panter gibi hasmının üstüne sıçrar, birlikte yere yuvarlanırlar. Gözleri korkudan büyüyen generali oracıkta gırtlaklar ve ensesinden sürükleyip kadınların önüne atar. Ona bir "pislik" muamelesi yapar, kafa derisini yüzme tenezzülünde bile bulunmaz. Bu zaferden sonra beyazlar daha büyük ordularla gelir, kampları top ateşine tutarlar. Oturan Boğa ve Gall, Kuzey'e (Kanada'ya) doğru çekilirlerse de, "Çılgın At" yurdundan ayrılmaz. Ancak soluk benizliler erkekçe savaşmaz, kampları basar, ormanları yakar, sırf dibini kazımak için buffalo vururlar. Ağır silahlarla donatılan birlikler amansız bir "yerli avı" başlatırlar. Muharipler çoluk çocuklarının kaygısına düşer, ailelerini korumak için cepheden ayrılmak zorunda kalırlar. Kaldı ki cephaneleri azalır, yiyecek bulamaz olurlar. Evet Oturan Boğa ve Gall de vatanseverdirler ancak oluk oluk akan kanı durduramayınca ellerini kaldırırlar. Çılgın At teslim olmaz, beyaz atıyla ata yurdunu dolaşıp dolaşıp ağlar. Korkudan değil, çaresizlikten, hınçtan... Açlık, soğuk bütün bunlar vız gelir ama eşinin ve çocuklarının rehin alındığını duyunca... En yakın arkadaşları bile "anla artık, bozguna uğradık" diye kahırlanınca... Hepsi bir yana üniformalılar hınçlarını çoluk çocuktan çıkarınca... İster istemez boynunu büker, gider toplama kampının kapısını çalar. Ama atını köle etmez, onu en sulak çayırda, bırakır hürriyetini bağışlar. Son savaş Onun gibi bir muharip esareti hazmedemez, bir gece karısını ve çocuklarını alıp kamptan kaçar. Bir silahsız yerli, bir hasta kadın ve iki cılız veled. Koca ABD bununla yıkılacak değildir ya. Lâkin General Crook işini tesadüfe bırakmaz. Peşinden bir tabur asker yollar. Süvariler onlara ulaşır ve kuşatırlar. Çılgın At ailesine "kaçın" der, kendi meydana çıkar (1877). Bu onun son savaşı olur, bacağından ve omuzundan vurulmasına rağmen, teslim olmaz. Gözleri kararınca askerler üstüne abanır, ensesine kütük oturtup urganla bağlarlar. Lâkin onu kampa götürmeye muvaffak olamazlar. Ele avuca sığmayan savaşçıyı süngü darbeleriyle paralarlar. O esnada ak bir küheylan belirir etraflarında dönmeye başlar. Hayvanın boynuna kement geçirmeye muvaffak olurlar ama yanına yaklaşamazlar. Canhıraş kişneyip şaha kalkan hayvan ellerinden kurtulur ve doludizgin bir koşu tutturur... Kararlı manalı bir koşu... Ufka doğru... Aradan yüz yıl geçer Kızılderililer çocuklarına hâlâ şafak vakti ortalıkta "bir atın" dolaştığını anlatırlar. > Benim heykelim seninkini... Bilirsiniz Rushmore Dağı'nın granit yamacında dört beyaz başkanın (Washington, Jefferson, Lincoln ve Roosevelt'in) kabartmaları vardır. Lakotalar ata topraklarına göz diken heykellerin donuk nazarlarında bir şefkat bulamamış olmalılar ki "lider gibi bir liderin" büstünü inşa etmeye kalkarlar. Ünlü heykeltıraş Korczak Ziolkowski, Dik Duran Ayı'nın teklifini (1947) heyecanla karşılar, Çılgın At'ı tasvir edebilmek için derhal kollarını sıvar. 2 bin metre yükseklikte bir zirve seçer, dinamitlerle, kompresörlerle kabasını atar. Başkan heykelleri 18'er metredir, Crazy Horse'un (Çılgın At) ise sadece göz bebekleri 2 metreyi aşar. Altındaki atı da düşünürseniz adeta dağı ayaklandırırlar. Korczak ölene kadar (1882) işe ara vermez, çocukları (ve torunları da) "devam" kararı alırlar. Beyaz Saray'ın yardım teklifini (10 milyon dolar) ellerinin tersiyle iter, projeyi gönüllülerin desteğiyle bitirmeye çalışırlar. Zikredilen heykelde, Çılgın At eliyle Dakota ovalarını gösterir ve sanki "biz buralıyız, buradan kopmayız" diye haykırır. Duyana!..