Fildişi kuleden Cemil Meriç

A -
A +

Cemil Meriç okuyana keyif veren yazılar yazar. Üslubu azıcık azarlar gibi olsa da samimiyet kokar. Tarzını "gururumdan değil, kartal inemiyor toprağa" diye tanımlar. Sürünün içinde olmayacak ki yükseklerden baka. Irmağın tersine kürek çekmek, dile kolay. Dilerseniz bugün ona kulak verelim, zira böylesi seslere hasretimiz var: Hafızaya çakıl taşı gibi saplanan bilgi kırıntılarına yeni bir ad bulduk: Kültür. Kültür, homo ekonomikus'un kanlı fetihlerini gizlemeye çalışan birer şal. Fikir hayatımız korkunç maskelerle raksa çıkan balolu karnaval... Aydınımız o meçhul heyulalar için ehramlara taş taşıyan hamal... Mumyalanan tefekkür, smokin giyen heyecan! Kronoloji: Aptalların tarihi.... Tarihimiz, mührü sökülmemiş bir hazine. Gerçek hükümdarlar, ebedi hükümrandırlar. Hazineleri yağma edildikçe zenginlikleri artar. Yaşayanları yöneten ölülerdir. Demek ki öldürülmesi gereken ölüler de var. Bu çökmeye hazır medeniyet üç sütün üzerinde duruyor; süngü, açlık, fuhuş. Her çağ kendini söyletmiş kelimeye; demagog yalan için kelime arar. Itır gülün sesi, ışık sonsuzun. Geceleri ölüm konuşur karanlıklar. Kamûs bir umman, dualar uğuldar derinliklerinde, destanlarla coşar. Şair bu sesleri duyandır ve duyuran. Tahrip değil terkip Münakaşa eden iki insan, aynı graniti yontan iki heykeltıraş, hakikati arayan yol arkadaşıdırlar. Hedefi, tahrip değil, terkiptir bu kavganın. Mağlubun muzaffer olduğu tek yarış. Yanıldığını kabul etmek, yeni bir hakikatin fethiyle zenginleşmektir. Parçadan bütüne, karanlıktan aydınlığa geçiş. Kahramanlar hatada ısrarcı olmazlar. Çatışmasız toplum, beraber otlayan, beraber geviş getiren bir sürüdür, adsız bir sürü o kadar... Objektiflik kalleşliktir, idealist insanlar ukala olmalıdırlar. Klasisizm müeddepdir, "ben"i teşhir etmez, günahını saklar. Edebiyat pazarı, Rousseau'dan beri kirli çamaşırlarla doldu. Peki ne kazandık? Divan Edebiyatı'nda roman yok. Niçin olsun? Batı'nın ilk romanlarından biri "Topal Şeytan". Kahraman, evlerin damını açar, bizi yatak odalarına sokar. Roman başlangıcından itibaren bir ifşâdır. Osmanlı'nın ne yarası vardır, ne de yaralarını teşhir etme hastalığı. Hikayeleri ya bir cengâveri ebedîleştirir, ya da "hisse alınacak bir kıssa"dır. Öyle ya, inanan bir toplumda, pürüzleri yok etmiş bir toplumda, hayalî çözüm yolları aramaya ihtiyaç duymayan bir toplumda romanın ne işi var? Camileri kapatsanız da Avrupa Osmanlı ülkesine papaz ihraç eder. Hrıstiyanlığa davet için mi? Ne münasebet. Tek emeli Osmanlı'yı dinsizleştirmektir. Dinsizleştirmek, yani etnik bir toz haline getirmek. "Bütün Kur'an'ları yaksanız da, bütün camileri kapatsanız da Batının gözünde Haçlı Seferlerinin yalın-kılıç ve tekbir getiren askerlerisiniz..." Bizim "Büyük İslâm Birliği"nin kurucusu olarak selâmladığımız Efgani'nin Fransa'daki dostu Hristiyan Halil Ganem'dir. Sultan Abdülhamid Han'ın hasm-ı biamânı Ganem. Renan bile, Efgani'yi "masal kahramanı" sananların gözünü açar. Zavallı Türk intelijansiyası! Kimlerin peşinden gitmemiş. Düşmanları dost, dostları düşman edinmiş. Peygamberin adını anmağa cesaret edemeyen bir Cemaleddin Efgani'yi, Peygamber kadar saygıya lâyık bulmuşlar! Bâki'leri, Galip'leri, Hamid'leri yetiştiren bir şiiri, Yunan-i kadime bağlayanlar, ummanı ırmağa bağlıyorlar. Dışarıdakiler kendini akıllı sansın diye birtakım binalar kurup içine bedbaht kişiler doldurmuşuz ve tımarhane demişiz adına... Dünyanın bütün tımarhaneleri bizim aydınlarımız yanında birer akl-ı selim abidesi... Devekuşu uyanıklığı temsil eder aydınlarımız yanında... Mefhumların kâh gülünç, kâh korkunç maskelerle raksa çıktığı bir karnaval balosu, fikir hayatımız. Bilgelerin aydınlatmadığı toplumu, şarlatanlar aldatır... Bu yüzden ya sloganlara esir olduk, ya ideolojilere köle... Ben mağlubum yavrum seni sevgimle tutamadıktan sonra... Hakkımdır diyorsun... Senin yaşında hak olmaz... Sen haklarını adım adım fethetmek zorundasın... Ama anlatamıyorum... Neleri kaybettiğinin farkında değilsin... Sultanlıktan kapıcılığa koşuyorsun... Unutma düşenlerin tutunacağı dalı seçme şansı olmaz. Onlar sürü yavrum Bataklıktan göklere süzülen bir tarla kuşu gibi kasıklarıyla düşünen ve göbekten aşağısıyla yaşayan bu azgın hergele sürüsünden uzaklaşmaya bak... Yoksa gübresin... Leş gibi gübre... Onlar sürü yavrum... Zincirlerinden başka kaybedecek neleri var? Yıldızlara tırmanan merdivenden habersiz karanlığa gidiyorlar... Yürüyen, esneyen, tepinen ve öğrendiği şeyleri tekrarlayan uzviyet... Kalabalığı sevmek kalabalıkta erimek değil çocuğum... Kalabalığı aydınlatmak... Işık olmak için yanmak lazım... Kolay mı yıldızlaşmak? Sürüden ayrılanı kurt kaparmış... Sürünün önüne geçmek, sürüden ayrılmak mıdır? Aradaki mesafe uzayınca evet... Büyük adam kalabalığı uyandıran kılavuz... Ama çok defa tekmeyle uykudan uyandırılanlar efendilerini parçalar. Kendilerine benzemeyen çocuğu beşiğinde boğarlar. Her "....ist" koltuk değneği olmadan yürüyemeyeceğini ifade eden bir zavallıdır. Kanun... Büyük sineklerin yırtıp geçtiği, küçük sineklerin takılıp kaldığı örümcek ağı... Kitap çiçek, zihin arı, dünya kovan. Kitap, istikbale yollanan mektuplar... Politika ile en az âlimler uğraşırlar...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.