Çocuklar yalan dolan bilmez, fitneyle fesatla uğraşmazlar. Her ne kadar zaman zaman babaları ile takışsak da Rus yavruları da sarı saçları, sivri burunları, mavi gözleri ile şirin şeyler olurlar. Ancak Pyotr (biz dilimiz dönmediği için Petro diyoruz) seçme bir anneden doğmasına ve itina ile bakılmasına rağmen sevimli sayılmaz. Birçok kanlı hadiseye, sayısız ihanete şahit olduğu için insanın yüzüne korkuyla bakar. Kafasını irade dışı sallar ve tiklerine mani olamaz. Kolay değil onu daha 10 yaşındayken "Çarlık" koltuğuna oturturlar. Ancak ablası Sophia dayanılmaz bir iktidar hırsına tutulur ve bütün selahiyetleri elinde toplar. Petro saf görünür ama olanı biteni bir kenara yazar. Nitekim kendisine karşı hazırlanan suikastı son anda ortaya çıkarır, hasımlarının maskesini indirip bu oyuna bir nokta koyar. İşte onun asıl Çarlığı o günden sonra (17 yaşında) başlar. ? Sıradışı bir Çar Ama annesi (Çariçe Aleksiyeva) onu hâlâ çocuk sayar, biraz hizaya soksun diye Moskova sosyetesinin gözde kızı Yevdokya Fyodorovna Lapuhina ile evlendirip "soylular gibi" davranmaya zorlar. Gelgelelim Petro, balolordan baloları koşmaz, general karılarını dansa kaldırmaz. Onun parfüm kokulu salonlarla, çalgıyla, çengiyle işi olmaz. Şuh kahkahalar keman seslerine karışırken odasına kapanır, modern ordu, deniz filosu, imalat sektörü gibi mevzulara kafa yorar. Annesine göre bunlar nazırların memurların işidir, bir saraylı gece hayatına bigane duramaz. Soyluları darıltıp gücendiren bir Çar, yarın "çarnaçar" kalmaktan kurtulamaz. Petro, bir ara yetkilerini annesine bırakır ve ortadan kaybolur. Kimliğini saklayarak Avrupa'yı dolanır, şehircilik, güvenlik, ulaşım, iktisat üzerine çok şey kapar. Hatta Hollanda ve Britanya doklarında tam bir yıl gemi inşaat işçiliği yapar. Elbette bir saraylının isin pisin, kurumun curufun içinde çalışması kolay olmaz. Petro koskoca bir Çardır ama amelelerin bayağılığına, ustaların azarlarına dayanır sesini çıkarmaz. Petro öğrendiklerini kenara atmaz, mutlaka uygular. Nitekim memleketine dönünce Voronej ve Don nehirleri üzerinde bir tersane kurar ve donanmanın temelini atar. Sonra Osmanlıdan Azak Kalesini alır ve Karadeniz'de bir yer tutar. Baltık Denizine inebilmek için İsveç Kralıyla takışmaktan kaçmaz ve kendi ifadesiyle Avrupa'ya bakan "iki pencere" açar. Hatta "ardımdan gelecek çarlar şunu bilsinler ki" der, "Hindistan ticaretini elinde tutanlar, Avrupa'nın hakimi olurlar." Bu yüzden Türklerle takışmak için hiçbir fırsatı kaçırmaz, Osmanlıyı çökertmek için Slav ve Ortodoks unsurları kullanmaya bakar. Gelelim Petro'nun "deli" yanlarına. Anlattık ya, Çarımız çocukluğunu yaşayamaz, zamanında bez ayıcıklarla, kurşun askerlerle oynayamadığı için büyük büyük oyuncaklar arzular. Mesela 5 yaş grubundaki çocukların kapıldığı şehir kurma hayalinden kurtulamaz. Bu heves bir başkası için tehlikeli olmayabilir ama bir Çar aklına koyduğunu yapar. Petro da irili ufaklı kağıtlara bulvarlar, kanallar çizer, habire kroki karalar. Nitekim Dominiko Trezini, Jan Batist Leblon gibi ünlü mimarları çağırtır ve önlerine tonlarca altın koyar. Petro hayalindeki şehir için Neva Nehrinin zemini 42 adaya böldüğü noktayı seçer, bunları 350 köprüyle birbirine bağlar. Petro, St. Petersburg uğruna vergileri katlar. Yetmez gibi soyluları yeni başkentte konaklar yaptırmaya zorlar. İşin ters yanı havali taştan yana fukaradır, zeminden balçıktan başka bir şey çıkmaz. İşte bu yüzden yanında belirli ebatlarda taş getirmeyenlerin dilekçelerini işleme almaz. Hasılı o yıllarda Rusya'nın kaynakları hep Petersburg'a akar. Nasıl Ankara, İstanbul'la takışırsa, St Petersburg'da Moskova ile yarışa kalkar. O, Moskova gibi doğulu değil, aksine Avrupalıdır. "Kuzeyin Venedik'i" geniş meydanları, zarif köprüleri ve hususi mimarisi ile biraz Paris'i, azıcık Amsterdam'ı andırır. Yörede yaz geceleri tatlı bir alacakaranlık yaşanır. Petersburg'un kuğu endamlı sarayları "beyaz geceler"e pek yakışır. Evet Petersburg soğan kubbeli kuleleriyle göz okşar ama bütün bunlar halkın cebinden çıkar. O ihtişamın altında dayanılmaz bir zulüm yatar. Sadece 9 yıl içinde bitirilen efsane şehir için 200 bin insan can verir, hastaları sakatları hesaba bile katmazlar. ? Neye niyet, kime kısmet Rusların açlıktan kırıldıkları yıllarda Petro, saraylarının yanına yöresine nefis bahçeler yaptırır, yolları kaldırımları gıpgri granitle kaplar. Kütüphaneler, akademiler derken burası bir kültür kenti olur. Zaten Puşkin, Dostoyevski, Tolstoy, Lermantov ve Çaykovski bu iklimde boy atarlar. Petro ile başlayan imar hamlesi Katarina ile devam eder, Çariçe İtalyan mimar Bartolomeo Rastrelli'ye Zimniy Dvorets'i, mimar İvan Korobov'a ise Admiralteystva'yı yaptırır. Bunlar Barok üslubuyla yükselen çok görkemli binalardır. Sonraki yıllarda bir büst, heykel, katedral yarışıdır başlar, şehirde boş meydan kalmaz. Evet. Bir zamanlar Finli balıkçıların, ağ attıkları sularda devasa yatlar yüzdürür, kuytu sazlıklara muhteşem malikaneler oturturlar. İhtilalden sonra Sovyet Hükümeti başkenti Moskova'ya taşır. Petersburg'taki devlet daireleri boş kalır. Burjuva apartmanları, aristokrat konakları partili komünistlere yarar. Bolşevikler, kiliseleri kapatır, manastırları dağıtır, şehrin adını "Leningrad" koyarlar.