Gerillanın babası Alberto Bayo

A -
A +

Müslüman direnişçileri sindirsin diye görevlendirilen Bayo, Fas'ta çok zor günler yaşar. Belki kırk defa baskın yer ve en yakın adamlarına mezar kazar. Ancak kaybede kaybede çok şey öğrenir ve tecrübelerini bir kenara yazar. Maksadı düzenli orduları gerilla saldırılarına karşı uyarmaktır ama tersinden bakarsanız askerî birliklerin zaaflarını da açıklar ve direnişçiler için bulunmaz ip uçları sunar. İspanyollar Afrikalı Müslümanlarla başedemeyince Fransızlarla el sıkışırlar (1925-26). Mösyöler hepten pisliktir, kural mural tanımaz, habire belden aşağı vururlar. Ekinleri ve hurmalıkları yakar, genç kızlara saldırırlar. Kuyuları zehirler, develeri, keçileri ve kuzucukları kurşunlarlar. Fransızlar için cinayet ve tecavüz olağan bir iştir, bu haltı yerken fotoğraf çektirir, posta kartı gibi arkadaşlarına yollarlar. İğrençliğin bu kadarı da fazladır hani, Bayo'nun midesi bulanır. Bu dengesiz dövüşten hiç hoşlanmaz, bir adamını bulup tayinini çıkartır, sakin bir kışlada idari görevler alıp oyalanmaya başlar. Doğrusu dişe dokunur bir işi yoktur, gelen evrakları gelen evrak dosyasına, giden evrakları giden evrak dosyasına koyar. Mavi klasörleri sağa, kırmızı klasörleri sola dizer, fesleğenlerini filan sular. Boş zamanlarında da oturur, kralın adalet anlayışını "alaya alan" şiirler karalar. Franco'ya karşı İspanya'da Cumhuriyetçiler iktidara gelince monarşik yönetime muhalefetiyle tanınan Bayo'yu el üstünde tutarlar. Onu Balear Adaları'nı ele geçirmek gibi önemli bir vazifeye atarlar. Bayo ani bir çıkarmayla adayı fethetmeyi düşünürse de Mayorca'da üslenen İtalyanlar mevzileri önceden tutar, bunları mermi manyağı yaparlar. Bu yenilgiyi içine sindiremeyen Bayo, Roma'yı bombalamaya kalkarsa da onu apar topar merkeze çağırır ve çocuk gibi azarlarlar. İspanya'ya dönünce kendini iç savaşın içinde bulan Bayo, diğer subayların aksine hükümet güçlerine katılır, Franco'nun adamlarına karşı savaşmaya başlar. Almanların ve İtalyanların desteklediği Falanjların ateş gücü fazladır ve adamlar sıkı savaşırlar. Anlatır ama... Cumhuriyetçiler ise sağdan soldan gelen gönüllülerden (aralarında Hemingway ve George Orwell gibi ünlüler de vardır) düzenli birlikler kurmaya çalışırlar. Alberto Bayo kaç asırlık geçmişi olan silahlı kuvvetlere karşı düzenli birlik kurmanın manasız olacağını anlatmaya çabalar, bunların ancak gerilla taktikleri ile durdurulabileceğini açıklar. Fas'ta tuttuğu notları getirip amirlerinin önüne koyar. Gelgelelim üstleri "bunlar ancak bir çılgının eseri olabilir, kaldı ki sen de çılgının tekisin" der ve onu içeri tıkarlar. Cumhuriyetçilerin Rus hayranlığı zirvededir hatta devlet hazinesini SSCB elçiliğinde korumaya kalkarlar. Rus sefiri ellerine bir makbuz tutuşturur ve tonlarca altını Moskova'ya yollar. Savaş bitince de "aldığınız silahlara sayın, borcunuz bile var" der, üste çıkarlar. Neyse biz iç savaş yıllarına dönelim. Hükümetin kurmayları iş kontrolden çıkınca Bayo'nun haklı olduğunu anlar, "biz ettik sen etme" diye yalvarmaya başlarlar. Neden sonra Cumhuriyetçilerin elinden kalan nadir kentlerden biri olan Barselona'da apar topar bir gerilla okulu kurar, Bayo'nun emrine sunarlar. Sunarlar ama meğer ki geçmiş ola. Tam o günlerde Franko birlikleri şehre dalar, okulu da öğrencileri de dağıtırlar. Alberto Bayo bu çarpışmada bir gözünü kaybeder, kör topal Fransa'ya kaçar. Denize düşen iki Fransız pilotunu kurtarınca adı kahramana çıkan ve "Legion d'Honour Nişanı"na lâyık bulunan Bayo istese bu ülkede beyler paşalar gibi yaşar ama memleket hasreti ağır basar. Döner, dolaşır, Küba'ya demir atar, Havana okullarında matematik ve lisan derslerine girer çıkar. Gelgelelim talebeler üzerinde Katolik Kilisesinin dayanılmaz bir baskısı vardır. Papazlar çocukları felaket bunaltırlar. Bir olay, iki olay derken Bayo vitesten atar. Çarığını çıkınını toplayıp Meksika'ya kaçar. Bir yandan genç havacılara aerodinamik dersleri verirken diğer yandan Kübalı sürgünleri gerilla teknikleriyle donatmaya başlar. Adı "El General"e çıkan Bayo, Costa Rica'nın kuş uçmaz kervan geçmez dağlarında kampını kurar. Derken Samoza'ya karşı direnen Nikaragualıları da eğitir, sonra Trujillo'yu yıkmak isteyen Dominikli darbecilerle gece tatbikatları yapar. Ancak Meksika polisi ansızın enselerinde biter ve alayını tutuklar. Zafer kokusu El General son anda buhar olup, paçayı yırtar. İzini kaybettirip Guadalajada'ya yerleşir, çorbasını mobilya mefruşat işleriyle çıkarmaya bakar. İşte tahtayla, cilayla uğraştığı günlerden birinde iki genç kapısını çalar. "Küba'yı Batista'dan kurtarmak için bize yardım etmelisin" der adeta yalvarırlar (1955). Bayo bu işleri çoktan bırakmıştır ama gençlerin kararlılığı karşısında ayağa kalkar. Hayatı boyunca yenilen, Araplara, İtalyanlara, Franco'ya, Somoza'ya ve Meksika hükümetine karşı kaybeden Bayo ilk kez zaferin kokusunu duyar. "Gerilla, gerilla" diye diye tükürüğünü kurutan zabit eskisi "teorisini ispat için" yanıp tutuşmaya başlar. Peki bu iki genç mi? Biri Fidel Kastro'dur, öbürünü ise Che Guevera diye tanırlar. Evet, El Generalin öğrencileri savaşı kazanırlar ama neye yarar? Komünistler ülkeye ne hürriyet getirir, ne de adaleti sağlarlar. Kübalılar Kızıl Diktatörün elinde kıvranadursun, Che, Bakanlık makamını bırakıp asker avına çıkar. Bolivya dağlarında ağzı süt kokan acemileri kıra kıra "karizma" yapar...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.