Düşünün Çanakkale'de İstiklal Savaşının tam 30 misli asker kaybedilir, ki bunlar ekseri okumuş yazmış kesimdir. Abdülhamid Hanın yetiştirmek için yıllarını verdiği ve milyonlarca altın sarfettiği mümtaz nesil Herr Liman'ın paşa keyfi için erir. Hekimler, muallimler, mühendisler toprağa düşer, Rüştiyeler, Sultaniler talebesiz kalırlar. İstanbul Tıp Fakültesi o sene mezun veremez, İstanbul Erkek Lisesi, formasını hüzün renklerine (Sarı-Siyaha) boyar. "Çanakkale içinde vurdular beni" türküsü sanıldığı gibi bir Çanakkale değil Kastamonu türküsüdür. O yıllarda Kastamonu'da erkek kalmaz, cenazeleri bile kadınlar kaldırırlar. Böyle dost Türkiye Çanakkale'de kaybettiği kadronun yerini uzun süre dolduramaz. Okumuş adam eksikliği taaa 950'li yıllara kadar hissedilir, öyle ki okuma yazma bilenleri amir, orta mektep mezunlarını kaymakam yaparlar. LVS'nin ısrarlı yanlışları yüzünden yüz binlerce evladımız şehit olur, yüz binlerce evi feryat figan sarar. Peki savaş sanatını çok iyi bildiğinden şüphemiz olmayan bir muharebe kurdu, nasıl olur da kıtaya yeni çıkmış bir teğmenin yapmayacağı hataları yapar? Bir insan karizmasını niye çizdirir, kariyerini neden tehlikeye atar? Komutanın iyisi az kayıpla çok iş başarandır. Bu ölçüye vurursanız mitralyözlü siperlere, süngü hücumu başlatan bir adam, bırakın ordu komutanı, manga başı olamaz. Peki bu Liman Paşa saf mıdır, salak mıdır? Hayır hayır o sadece Ulu Kayzerinin emirlerine uyar. Deniz üzerinde kabak gibi hedef olan İngiliz filikalarına ateş açtırmayarak, çıkarma şansı tanır ve müttefiklerin sahilde tutunmalarını sağlar. Sonra gelsin başıbozuk hücumlar, kanlı kanlı savaşlar... Düşman başına Osmanlı subayları çıkarma birliklerini su üstünde karşılamaktan yanadırlar. Liman Paşa ise çıkarma yapılıncaya kadar ses çıkarmaz, adamlar siper kazdıktan sonra saldırı emri verir, çocuklarımızı namluların önüne atar. Ki Ertuğrul Koyu'nda sadece 300 asker çıkarmaya mani olur, binlerce düşmanı kırarlar. Donanma mermileri yatık yollu olduğu için karadakiler kolay korunur, en ufak tümseğin ardına sığınanlar selamette olurlar. Ancak bu 300 asker "derhal" diye başlayan bir emirle geri çekilir, LVS düşmana fırsat sunar. Aslında kurmaylarımızın hesabına göre Çanakkale'ye 6 tümen asker (65 bin kişi kadar) yeter de artar. Ama kan dökülsün, İngilizler de Türkler de ölsün diyenler daracık alana sayısız asker yığarlar. Liman Paşanın ayakları Çanakkale'de dolanır ama kalbi Berlin'de atar. 31 Ağustos Hindenburg'un Tanenberg'de kazandığı parlak zaferin ardından Bulov'un Sen Kanter'den Fransızları sürdüğünü haber alır ve şapkasını havaya atar. Lakin Marn yenilgisini duyunca, üstüne üstlük Polonya'daki Alman birlikleri esir olunca, çok sinirlenir, adamın yanına yaklaşılmaz. Kaypak komutan Çanakkale'deki savaş tarzı her iki tarafta da büyük asker telefine sebep olur ama LVS tam yarım milyon İngiliz'i, Fransız'ı, Anzak'ı, Gurka'yı Çanakkale önlerinde tutar, (bilahere) yüzbinlerce Rus'u Allahuekber Dağlarında oyalar. Hem kendi ülkesini hedef olmaktan kurtarır, hem de Alman ordularına manevra imkanı sağlar. Elbette sandaldaki askerler, karadakilere nispetle zordadırlar, hele göğsüne varan bir suda, tüfek elde, eller havada yürümeye çalışanlar kolayca avlanırlar. Lakin Mareşal Sanders, çıkarma yapılabilecek sahilleri çok iyi bilmesine rağmen ordumuzu yanlış adreslere yollar. İngilizlerin karaya çıkıp mevzi tutması için ne gerekiyorsa onu yapar. Evet savaş sanatında gücü icap eden yere kaydırmak gibi bir mantık (oynak savunma) vardır ama Çanakkale gibi yarlı yamaçlı bir coğrafyada bu yapılamaz. Sen sahile varıncaya kadar atı alan Üsküdar'ı aşar. LVS "Anfibi harekatı (deniz çıkarması) kaygan olur, düşman beklenmedik yerden vurabilir" gibi bir sözün ardına sığınır. İyi de aslanım bu adamlar denize duvar gibi inen sarp kıyılara çıkarma yapacak değillerdir ya, elbette kumsallara yanaşacaktırlar. Ve bu kumsalların sayısı da bir elin parmaklarını aşmaz. Oynak savunma 25 Nisan 1915 günü Mareşal Sanders, ilk top sesleriyle birlikte Gelibolu'daki karargahını bırakıp uzaklara kaçar ve birlikleriyle irtibat kurmaz. Ertesi güne kadar Bolayır tepelerini turlamasının hiçbir haklı sebebi bulunamaz. Savaşın ilk günü için Sanders'in hanesine hiç de iyi şeyler yazılmaz. Liman Paşa o çok değerli saatleri çöpe atar. Nitekim çıkarma başladığında Esat Paşa, Bolayır sırtlarında kelebek kovalayan Sanders'e mesaj üzerine mesaj yollar. "Takviye takviye" diye yalvarır ama LVS, kılını bile kıpırdatmaz. Düşmanı denize dökmek gibi bir fırsatı görmezden gelir, "ya bunlar asıl birlikler değilse" gibi bir kılıf arar. Ama aynı adam tutar, Saros'tan 120 kilometre uzağa, taaa Anadolu yakasındaki Beşige'ye alay yollar...